Bir yıl önce, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Brüksel ile Pekin arasındaki ilişkileri "sağır ve dilsizlerin diyaloğu" olarak nitelendirmişti. Özellikle, Pekin'...

Bir yıl önce, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Brüksel ile Pekin arasındaki ilişkileri "sağır ve dilsizlerin diyaloğu" olarak nitelendirmişti. Özellikle, Pekin'in Moskova'ya karşı yaptırımlara katılma ve Batı'nın Ukrayna konusundaki tutumunu destekleme çağrılarına kayıtsız kalması nedeniyle. Hatırlayacak olursak Rusya-Ukrayna ilişkisinin sıcak savaşı dönüşmesi üzerine kolektif Batı tarafından Rusya’ya bir dizi yaptırım uygulanmaya başlanmıştı. Bu günlerde AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Brüksel ile Pekin arasındaki ilişkileri "sağır ve dilsizlerin diyaloğu" olarak nitelendirmişti. Bu nitelendirmede şüphesiz Pekin’in Moskova’ya yönelik yaptırımları desteklememesi önemli rol oynamıştır. Savaşın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Bu sırada Türkiye, arabulucu olarak çözüm bulmaya çalışsa da girişimleri sonuç vermedi. Bu başka bir yazının konusu; ancak arabuluculuk fikrinin çatışma çözümünde önemli bir faktör olduğunun altını çizmekte fayda var. Son günlerde arabuluculuk konusunda Çin’in önemli adımlar attığı görülmekte. Bununla ilişkili olarak Pekin’in Avrupalı liderler ziyareti akınına uğraması büyük olasılık gibi görünüyor. Fransız lider Emmanuel Macron, dün (05.04.2023) Pekin’de resmi bir ziyaret gerçekleştirmekte. Gerek Çin gerekse Rusya basınında Macron’un Pekin’deki temaslarında “Çin’in Rusya-Ukrayna çatışmasının çözümünde önemli rol oynayacağına olan inancını” belirttiği ifade edilmekte. Bununla birlikte Macron’un Çin’in Rusya ile olan güçlü bağlarına da vurgu yaptığı bilinmekte. Pekin’in bir sonraki Avrupalı ziyaretçisinin Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen olması bekleniyor. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning ise Pekin’in Ukrayna krizinin siyasi çözümünü Avrupa Birliği ile müzakere etmeye hazır olduğunu bildirdi. Görünen o ki; Avrupalı liderler uzayan Rusya-Ukrayna krizinin artık çözüme kavuşturulması gerektiğini düşünüyorlar. Çin’in giderek artan küresel etkisi de kuşkusuz bunda etkili. Zira Pekin ile Moskova ilişkileri güçlenmeye devam ediyor.

AVRUPA TEDİRGİN

Anlaşılan Moskova’nın da olurunu alan Çin’in Ukrayna meselesine yönelik “Barış Planı” Avrupa’yı tedirgin etmekte. Hatırlarsak, 21 Mart 2023 günü Moskova’da bir araya gelen Rus ve Çinli liderler (Putin ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping) Pekin’in Ukrayna’daki durumun çözümüyle ilgili önerdiği “Barış Planı” üzerine görüşmüşlerdi. Putin, Plana sıcak baktığını ve çözüme yönelik müzakereler hazır olduklarını bildirmişti. Her ne kadar NATO tarafından Çin’in güvenilmez olduğu ifade edilse de küresel ekonomide, güvenlikte ve kalkınmada önemli roller üstlenmeye hazır istikrarlı bir devlet olarak Çin’in etkisi artmakta. Nasıl ki 1990lı yıllarda Çin’in ekonomik gelişmesinde AB’ye ihtiyaç duyulmaktaysa bugün de AB’nin ekonomik bir ortak ve küresel güvenliğin garantörü olabileceğini düşündüğü Çin’e ihtiyacı olduğunu açıktır. Brüksel’in Ukrayna sorunuyla ilgili olarak en önemli kaygılarından biri de giderek güçlenen Moskova-Pekin ilişkileri çerçevesinde Çin’in Rusya’ya askeri malzeme desteği vermesi olduğu söylenebilir. Pekin için Rusya-Ukrayna Çatışmasının çözümü her şeyden önce Avrasya’nın istikrarlı bir güvenlikli alan haline gelmesidir. 20 Mart’taki Moskova görüşmesinin ardından toplanan Avrupa Konseyinde Çin ile olan işbirliğine vurgu yapıldığı da dikkate alındığında Çin ile diyalog yoluyla Moskova’ya Pekin aracılığıyla baskı yapmak ve Ukrayna meselesini çözüme kavuşturmak, Avrupalı liderlerin Pekin ziyaretlerinin arka planını olarak düşünülebilir. Nitekim Ursula von der Leyen, AB ile Çin arasındaki ekonomik ilişkilerinde karşılıklı bağımlılık noktasından sapmanın zor olduğu; ancak buna rağmen risklerin azaltılabileceğini belirtmiştir. Sonuç olarak Avrupalı liderlerin, Moskova-Washington ilişkilerinden uzak olarak Pekin-Brüksel ilişkilerini güçlendirme çabasına girdiklerini söyleyebiliriz. Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından değerlendirecek olursak; böyle bir gelişme ve beraberinde Ukrayna sorununa kalıcı ve yapıcı bir çözümün bulunması kuşkusuz Avrasya Kıtası’nın güvenliğiyle birlikte ülkemizin de yararına olacağını ifade edebiliriz.