Türk şiirinin ironide usta, tok sesli şairi Can Yücel 22 yıl önce 12 Ağustos’ta vefat etti. Son dönemlerde...

  Türk şiirinin ironide usta, tok sesli şairi Can Yücel 22 yıl önce 12 Ağustos’ta vefat etti. Son dönemlerde şiirleri kadar, 1965’te TİP adına radyoda yaptığı konuşmayla gündemde Can Yücel, Türkiye Cumhuriyeti’nin efsanevi Milli Eğitim Bakanları’ndan Hasan Ali Yücel’in oğluydu. Kırk yaşına ramak kala Türkiye solu açısından ilk ve çizgi dışı olan Türkiye İşçi Partisi’nin safında olmayı tercih etti. 1965 yılında yapılan seçimlerde partinin radyodan propaganda metnini okudu. Tabii şairce. 12 Ağustos 1999’da vefat eden Can Yücel, aynı yıl yapılan genel seçimlerde Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden (ÖDP) İzmir Milletvekili Adayı olmuştu. Gelin, Türk şiirinin ‘Can Baba’sının şairce yaptığı 1965 konuşmasına bakalım. Can Yücel, konuşmasına 8 yaşındaki bir çocuk mahkumun şeceresini dökerek başlar. “Milliyeti: Türk” olarak anlatılan soyadı “Tako” olan bu çocuk üzerinden konuşmasını sürdürür. Konuşmanın ilk bölümünde “devlet” ve “hükümet” ayrımına dikkat çeker ve uygulanmayan anayasadan söz eder. Şimdi size okuduğum belge, sekiz yaşındaki, Tako adlı kardeşimizin polisteki eşkâl kâğıdıdır. Tako, bugün Türkiye’de kaldırıma düşmüş, toplumun koruyucu elinden ırak, çoğu da suçlu, dört yüz elli bin Türk çocuğundan biridir. Elinden tutacak kimi kimsesi yoktur ama hırsızlık ederken yakayı ele verdiğinde, Tako’yu kolundan tutup cezaevinin sübyan koğuşuna atacak bir hükümeti vardır. Tako’nun doğum tarihi vardır ama insan gibi yaşadığı yoktur. Tako’nun sabıkası vardır ama geleceği yoktur. Tako’nun onu seven bir atası vardır, Tako’nun “Halkın öğretimi ve eğitimini sağlama, devletin başta gelen ödevlerindendir” diyen bir anayasası vardır ama Tako’ya babalık edecek devlet babası yoktur.” Can Yücel, edebi düzeyden uzaklaşmaz ve gündelik söyleyişe ağırlık verir. 23 Nisan Bayramı başta olmak ülkenin milli değerlerine atıfta bulunarak konuşmasını temelini güçlendirir: Kardeşlerim, Eskiler “Çocuktan al haberi!” demiş. Biz de çocuktan, Tako’dan alıyoruz memleket haberini. Çocuk Bayramı’nı, Sayın İnönü’nün 1943’de söylediği gibi, Millî Hâkimiyet, Ulusal Egemenlik Bayramıyla birleştirmemiz bir tesadüf değildir. Birleşik Amerika’ya verilen üslerle ulusal egemenlik sarsıntılar geçirirken, Tako da ya sübyan koğuşunda ya da köprü altında kutlayacaktır elbet çocuk bayramını. Büyükleri, gelecek denen umut kasamızı zorlarlarken, Tako’nun oyuncağı da maymuncuktan başka ne olabilir ki?” 1965’te de bölgeler arası ekonomik farklılıklara değinir. “Doğu köylerindeki” çocukların haline değinir; ardından uluslararası anlaşmalara dikkat çeker: Yurttaşlarım, Biz de altına devletimizin de imza koyduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Beyannamesi’ne soralım bakalım, ne diyor bu işe: Diyor ki, “Çocuk ihmal, zulüm ve istismarın bütün şekillerine karşı korunacaktır. Çocuk herhangi bir şekilde ticaret metaı olamaz.” Evet. Bu güzelim topraklar üstünde gülüp oynamaya doğmuş körpecik çocukların ticaret metaı haline gelmesine göz yumanlar, toprak altındaki madenlerimizi, petrollerimizi yabancılara haydi haydi peşkeş çekeceklerdir. Kendi parçası, kendi kanından, kendi canından kopma vatan evlâtlarına hayrı dokunmayanların memlekete ne hayrı dokunabilir ki? Bir tek hayırları varsa, o da bu adamlara denecek koskocaman bir “Hayır”dır. Dış politikası NATO’ya araç, ahlakı vur kaç, ekonomisi kapkaç olan partilerin, gününü gün etmekten başka bir şey düşünmeyen devlet adamlarının yurdun yarını, ulusumuzun geleceği olan çocuklarla ne ilgisi olabilir ki?” Şair Yücel, Amerikan Çocuk Hastalıkları Akademisi Başkanı Profesör Fişer’in, “Bugün Türkiye’de bir milyona yakın sakat çocuk olduğunu tahmin edebiliriz” sözünü de referans alır ve “sakatlık” olgusu üzerinden ülkeyi yönetenleri eleştirir. 1950’li yıllarda İstanbul’da Hilton Oteli’ne verilen arsa uzun uzun tartışma konusu olmuştur. Anlaşılan o ki, bu tartışma 1965 ortamına da taşınmış. Can Yücel çocuklara hizmet edilmemesini bu olay üzerinde de eleştirir. Bu yurdu yönetenlerin sakat tutumuna, sâkim politikasına bu bir milyon çolak, kambur, kör, kötürüm, sağır, dilsiz, topal, sakat çocuktan daha sağlam kanıt, delil olabilir mi? “Kalkınıyoruz, kalkındık, malkındık” diye her palavra savuruşlarında, bu bir milyon sakat çocuk, “yalan” diye bağırıyor yüzlerine. Çünkü onların başlarını çıkarlarının masasından kaldıracak vakitleri yok ki, bu yurdu kalkındırabilsinler. Kendi koltuklarından başka bir şey düşünmeyenlerin sözüm ona donattığı okullarda bir lokmacık çocuklar bir sıraya tabii beş kişi oturacak, tabii sabahtan akşama kadar bir on beş santimlik yere çakılacaklardır. Kentlerimizde çocuklarımız viraneliklerde, çöplüklerde günlerini gâvur ediyorlarsa, yurdu milyonerler için bir Hilton parseli, lüks otel arsası belleyenlerin hesabında halk çocuğu için çiçek bahçesine, çocuk bahçesine yer olamaz da, ondan. Halkın yuvasını yapanlar işçi çocukları için yuva kurarlar mı hiç?” 1940’lardan sonra mütemadiyen “kızıllığın” ve “komünistliğin” en büyük tehlike olduğu Türkiye’nin her bucağında işlenir. Komünizmle Mücadele Dernekleri 1950’lerin en çok duyulan derneklerindendir. Programında “kapitalist olmayan bir kalkınma yolu”dan söz eden TİP’le ilgili söylenenlere bakın Can Yücel ne diyor: Kardeşlerim, İşçi Partisi’ne kızıl diye lâf atanlar Erzurum’da yavrularımızın kızıldan, kızamıktan kırılması karşısında kıllarını bile kıpırdatmamış olanlardır. Canlarım, İşçi Partisi’ne ‘Camilerin kapısına kilit takacaklar’ diye çirkef atanlar, her doğan bin çocuktan yüz altmış beş tanesinin süt bebesiyken ölüp gitmesi karşısında vurdumduymazlık eden Allahsızlardır. İşçi Partisi’ne, “Dükkânınızı, evinizi, barkınızı, bir avuçluk tarlanızı elinizden alacak” diye leke sürmeye kalkışanlar halkın eğitimi için tek toplu çare olan köy enstitülerini halkın elinden alıp, kapatanlardır.” Yine benzer bir şekilde yapılan “kökü dışarda” propagandasına Can Yücel yine halk diliyle cevap verir: İşçi Partisi’ni “Kökü dışarda” diye arkadan vurmaya özenenler halk evlerinin dibine incir dikenlerdir.” Konuşmanın geri kalanında TİP’in ne olduğunu anlatır; ama sanıyorum en çarpıcı söz yukarıda sıralanan suçlamalara verilen cevaptır. Yücel, TİP için, “ulu çınarlar kadar Türk” olduğunu söyler: Türkiye İşçi Partisi’nin kökü Türk işçisinin, Türk köylüsünün, Türk aydının, Türk küçük esnafının, dar gelirli Türk memurunun insan gibi yaşama özlemidir. Türkiye İşçi Partisi yurtta tek bir aç, tek bir çıplak yurttaş kalmayıncaya kadar didinmeye ant içmiş yurtseverlerin ocağıdır. Bu özlemle ve bu kararla beslenen bu ağaç şimdilik körpedir ama Anadolu’muzun dört köşesine yayılmış ulu çınarlar kadar Türk’tür. Ve halkımızın göz nuruyla, alın teriyle sulanarak, gelecek yıllarda serpile serpile bütün Türkiye’yi yeşillere salacaktır. Türkiye İşçi Partisi’nin bir tek kaynağı var: sevinç, sevgi, halkın yanında ve halktan olmanın verdiği sevinç ve sevgi. Bir tek aracı ve pusatı var: bilim ışığı. Bu sevinç ve bilim ışığıyla bu yurdu öyle bir donatacağız ki o zaman işte ulusal egemenlik ve çocuk bayramlarını yan yana, ama bu sefer sahiden kutlayacağız. Analar, babalar, kardeşler, sandık başlarına giderken çocuklarınızı, kardeşlerinizi de yanınızda götürün. Götürün ki görsünler İşçi Partisine oy verdiğinizi. Çünkü o oylardır ki çocuklarınıza, kardeşlerinize sütü ile mamasıyla, yuvasıyla, çiçek bahçesi, çocuk bahçesiyle, doktoru, denizi, güneşiyle, renkli oyuncakları, gül gibi okulları, güpgüzel kitapları, yiğit öğretmenleri ve haktan yana olduğu için mutlu ana babalarıyla zengin ve dopdolu bir çocukluk sağlayacak ve yine çocuklarınıza, kardeşlerinize aydınlık bir gelecek, iş, sosyal adalet, toprak, ekmek, güven, eşitlik, özgürlük, insan onuru ve pırıl pırıl bir hayat kazandıracaktır.”