Rahat uyumak öyle kolay değil. Rahat uymanız için öncelikle yöneticiyseniz çalışanlar arasında adaletli olmak zorundasınız. Şimdi diyebilirsiniz, hangi dönemde hangi adaletten bahsediyorsunuz di...

Rahat uyumak öyle kolay değil. Rahat uymanız için öncelikle yöneticiyseniz çalışanlar arasında adaletli olmak zorundasınız. Şimdi diyebilirsiniz, hangi dönemde hangi adaletten bahsediyorsunuz diye. Elbette haklısınız. Ancak bazı yanlışları düzeltemeseniz bile çabalamak gerek. Haklı olanın yanında olmak gerek. Yapılan haksızlıkları, adaletsizlikleri, gördüğünüzde, duyduğunuzda bilmem, görmem, duymam diyerek üç maymunu oynamamak gerek. Eğer bir kişiye bile haksızlık yaptıysanız, kul hakkına girdiyseniz, yaptığınız haksızlık size rahatsızlık vermiyor, vicdanınızı sızlatmıyor, merhamet ve şefkat duygularınızı harekete geçirmiyor ise, tarafınızdan yapılan haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, başınızı yastığa koyduğunuzda aklınıza bile gelmiyorsa, insani duygularınızı yitirmişsiniz demektir. Biliyorsunuz. Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurumlardaki yönetim sistemi 2012 yılında 663 sayılı KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile kökten değişmişti. Sağlık Bakanlığı, il sağlık müdürlükleri, halk sağlığı müdürlükleri ve kamu hastaneleri yöneticilikleri olarak üçe ayrılmıştı. Aynı Bakanlığın altında üç ayrı kurum yapılandırılmış, kurumlar birbirinden ayrıştırılmış, ötekileştirilmişti. Sağlık Bakanlığı çatısı altında oluşturulan bu kurumlar pek çok ilimizde adeta birbirlerine rakipmiş gibi sürtüşme içerisine girmişlerdi. O dönemde de bu yapılanmanın doğru olmadığını yanlıştan en kısa sürede vazgeçilmesi gerektiğini defalarca ifade etmiştik. Sonunda yanlıştan dönüldü. Ancak yapılan yanlışın geride bıraktığı miraslar var. Ve o ayrışmanın, bazı uygulamalarının sıkıntıları maalesef halen devam ediyor. Nedir o miraslar? En önemlisi sözleşmeli yöneticilik. Bir ildeki il sağlık müdüründen, müdür muavinlerine, başhekimine, hastane müdürüne, hastane müdür muavinine, başhemşiresine ve muavinine kadar tüm idarecilerimiz sözleşmeli. Her idarecinin sözleşmeli olmasıyla birlikte yapılan onlarca yanlışlar zinciri… Ülke genelinde, özellikle kamu hastanelerinde, hiç hak etmediği halde bazı sendikaların ve siyasilerin desteği ile makam koltuklarına oturtulan bazı vasıfsız, beceriksiz, liyakatsiz idareciler ve onlara biat eden bazı “yalakaların” zulümleri tüm sağlık kurumlarında devam etmekte. Biliyorsunuz yeni çıkan her kanunda olduğu gibi 663 sayılı KHK’nin de gerekçesi de, “kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması” idi. Kamu hastaneleri kurumundaki en tepe noktada olan bir CIO (halk dilinde para yöneticisi) ya da hastanenin başhekiminin en önemli başarı kriteri, vatandaşa en iyi ve kaliteli sağlık hizmeti sunmak olması gerekirken, en önemli başarı kriteri hastanelere ne kadar para kazandıklarıydı. Sözleşmeli bir hastane başhekimin en büyük başarı kriterinin, hastanenin gelirlerinin artırılması olan bir sistemin gerekçesi nasıl olur da kamu kaynakları etkin ve verimli kullanılması olur anlamak mümkün değil. Neden bunu söylüyoruz? Çünkü, bir devlet hastanesinin gelirini artırma yöntemi, daha çok hasta bakmak, daha çok ameliyat yapmak ve yerine göre gerekli, gereksiz film, laboratuvar tahlil ve tetkiklerini istemek yoluyla oluyor. Yani hastane SGK’dan daha çok para almak için çabalıyor. Biliyorsunuz devlet, sağlık harcamaları için, devlet hastanelerine ve özel hastanelerden sağlık hizmeti alan her bir vatandaşın ücretini SGK eliyle hastanelere ödüyor. Hastanelerin önceliği de kurumun para kazanması olunca, devlet hastanelere daha çok ücret ödemek zorunda kalıyor. Bu işin bir boyutu. Diğer boyutu ise, 663 sayılı KHK’dan miras kalan sözleşmeli yöneticilik ile personel arasında yaşanan ve yaşatılan adaletsizlikler. Emin olun ki, ülkemizin her bir köşesinde, Sağlık Bakanlığı’nda, sağlık çalışanları arasında o kadar çok haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik yaşanıyor ki, ne yazık ki yaşanan haksızlığı, hukuksuzluğu, kimseye de anlatamıyorsunuz. Sözleşmeli idarecilerimizin pek çoğu, kanun, genelge, yönetmelikleri hiçe sayarak, personele sürekli tutanak tutuyor, ceza veriyor, mobbing yapıyor. Maalesef pek çok sağlık çalışanımız da bu baskıya boyun eğmiş durumda. Mesela gerekçesi kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması olan 663 sayılı KHK’dan önce bir il sağlık müdürlüğünde çalışan personel sayısı 100 ise, bugün 300, yani üç katı. Kadrosu il sağlık müdürlüklerinde olmayan, kadrosu devlet hastanelerinde olan onlarca yüzlerce sağlık personelinin il sağlık müdürlüklerinde geçici görevle görevlendirilmesi ve geçici görevle görevlendirilen sağlık personelinin iş yükünün diğer çalışanların sırtına yüklenmesini kim nasıl izah edebilir?