“Kendi inancına sıkı sıkıya bağlı biri yobaz değildir. Yobaz, kendi inanç ve değerlerine beklediği saygıyı, başkasın...

Kendi inancına sıkı sıkıya bağlı biri yobaz değildir. Yobaz, kendi inanç ve değerlerine beklediği saygıyı, başkasının inanç ve değerlerine göstermeyendir.” Mükemmel değil mi! Yazar Ahmet Şerif İzgören’in sözünü ilk okuduğumda duyduğum heyecanı, her yıl özellikle ramazan ayında tekrar tekrar hisseder, tüm topluma bu anlayışın hakim olmasını dilerim. Biliyorsunuz Şerif Hoca, fikirleriyle toplumun epey önünden gidiyor, evet yoldaşı az değil; ancak yol uzun. Toplumumuzun bu anlayışa, olgunluğa erişmesi için daha çok yürümemiz gerekiyor. Neden mi? İnananların ‘11 ayın sultanı’ dediği, ‘mübarek’ diye sıfatlandırdığı ramazan ayının ilk haftasını geride bıraktık. Bu süre her yıl olduğu gibi marjinal kişi / grupların itişmesiyle geçti de ondan. Davul sesinden rahatsız olanlarla, oruç tutmuyor diye adam dövenlerin hadsizliklerini vuruşturduğu bir dönemdeyiz. Yalnızca, ramazan ayını huzur, bereket, hoşgörü ve yardımlaşma ile ananların sesi çıkmıyor. Onlar sağlığı elverdiğince, kendi fikri ışığında ramazanı yaşarken, konunun özünü anlamayanlar ortalığı kasıp kavuruyor. DAVULCU MU, ALARM MI? Bir yanda ezan sesinden rahatsız olup sesi kıstırıyorlar. Sahurdaki davul sesine isyan edip bu geleneğin sona erdirilmesini istiyorlar. Harika bir önerileri de var: “Sahura kalkmak isteyen alarm kursun!” Ne ayıp! Yaşadıkları toplumun kültüründen, inancından nasıl bu kadar kopuklar? İnançları kendilerini ilgilendirir ama tutumları hepimizi ilgilendiriyor. Yılda 1 ay sokaklar şenlense ne olacak? Eğer, hastası, yaşlısı varsa ya da işe, okula giden aile üyeleri sesten çok etkileniyorsa, mahalledeki davulcuyla durum konuşulabilir. Ama kimse kusura bakmasın. Ben paylaşımlarda böyle özel durumu olduğundan bahsedeni görmedim. Bu naifliği göremedim. Herkes kin kusma derdinde. Doğrudan, ‘Zorunda mıyım’ tepkileri yükseliyor. Evet güzel kardeşim, zorundasınız, zorundayız. Birbirimize tahammül edeceğiz. Geçen aylarda çok tartışıldı, bence gece 24:00’dan sonra müzik de yapılmalı, caminin sesi de mahallede duyulacak kadar açılmalı, sahur vakti davul da çalmalı. Müzikten rahatsız olan eğlence mekânından, ezandan rahatsız olan camiden uzakta ev bulsun. Davul sesinden rahatsız olan derdini anlatsın, uyarsın; ama kin kusmasın, ötekileştirmesin, kutuplaştırmasın. Hoşgörü ayında kimse kimseye ayrımcılık yapmasın. Paylaşımlarda biraz hassasiyet… Şu konuda anlaşalım. Yenilen içilen değil sorun, yani “Oruç tutanın canı çeker” demiyorum. Orucunu tutmayı başarabilen nefsinin iplerini eline almıştır zaten. Ramazan ayının ruhuna uygun davranmak şık olur diyorum. İyiliği, yardımlaşmayı öne çıkarmak belki hepimize iyi gelir. Kahvaltıyı, çayı, kahveyi değil de yemeğini can dostlarla bölüşen bir çocuğu paylaşmak, belki biraz düşünmemize neden olur, kalplerimizi yumuşatır, ne dersiniz? ÇOCUK GERİ KALMASIN DİYE Hassasiyet demişken, anlatmadan geçemeyeceğim. Geçen yıllarda ‘Anneler Günü’ ramazan ayına denk geliyordu. Evimin bitişiğindeki eski bir köşk anaokuluydu ve o gün için etkinlik planlamışlardı. Seslerden, yemekli bir organizasyon olduğunu anlamış ve üzerine düşünmüştüm. Orada oruç tutan velilerin muhtemel seçenekleri şöyle oldu: 1) O gün oruç tutmadılar. 2) Etkinliğe oruçlu katıldılar. 3) Etkinliğe katılmadılar. Aklı bilemem ama vicdanı olan hiç kimse bir veliyi dolayısıyla çocuğu böyle zor bir duruma sokmamalı. Ya ibadetinizden geri kalacaksınız ya milletin yanında yemeden, içmeden oturacaksınız (haklı olarak rahatsız olacaklar) ya da gitmeyeceksiniz çocuğunuz bu etkinlikten mahrum kalacak. Olacak iş mi? Oysa yeme içme olmadan da gayet güzel kutlanabilirdi ama yapmamışlardı. İşte bahsettiğim hassasiyet tam da bu. KULUN SORACAĞINI SOR Diğer yanda da dayakçı amcalar var. Ne korkunç! Kızların kıyafetine karışır, erkekler oruç tutmayınca saldırırlar, açıksa alkollü mekân basarlar. Bazısı ‘Orucum başıma vurdu’ diyerek kabalığına, kavgacılığına kulp bulur. İşte, yolda karşısındakini çileden çıkarır, evde terör estirir. Şimdi, sabahtan akşama aç ve susuz kalmış bu kişilerin, ramazanın özünü anladığını söyleyebilir miyiz? Yakışık almaz değil mi? Orucun açlık ve susuzluktan çok öte olduğunu idrak etmeli ve herkesi kucaklamalıyız. Ramazan ayında kötü söz ve düşünceden de kendimizi sakınmamız gerektiğini bilmiyorsak öğrenelim. Bedenimizle birlikte ruhumuzu, zihnimizi, yüreğimizi de arındırmamız gerektiğini hala anlayamıyorsak anlamaya çalışalım. Ne diyor Fatih Sultan Mehmet: “İnsanlara; ‘Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun?’ gibi Allah’ın soracağı soruları sormayın! ‘Aç mısın? Bir şeye ihtiyacın var mı? Bir sorunun var mı?’ gibi, kulun kula soracağını sorun.” Yardımlaşmayı, paylaşmayı ve sabrı öne çıkardığımız, hak yemediğimiz, ne olursak olalım birbirimizi sevdiğimiz, saydığımız, koruduğumuz güzel ramazanlar, bayramlar görelim.  İYİ HABER Semavi 3 din ve 6 farklı mezhebe mensuplarından oluşan Medeniyetler Korosu, 15 yılda 1000’den fazla konserle dinleyiciye ‘birlik ve beraberlik’ mesajını ulaştırdı. İmamdan papaza, manifaturacıdan ev kadınına kadar farklı meslek, mezhep ve dinlere mensup 200 kişiden oluşan koro, Türkçe, Arapça, Fransızca, Almanca, İngilizce, Zazaca, Romanca, Azerice, Ermenice, Çerkezce ilahi ve türkülerle 30’u aşkın ülkede 2 milyon müzikseverle buluştu. GÜZEL İÇERİK Çocuk gelişimi uzmanı Emine Ergün, instagram sayfasında farklı yaş aralığındaki çocukların soru ve sorunlarına yönelik çözüm önerilerini paylaşıyor. Gelişimsel değerlendirme ve gelişim takibi, gecikmiş konuşma, okul sorunları, uyum ve davranış problemleri, kardeş kıskançlığı, boşanma gibi konular üzerinde çalışmaları bulunan Ergün, Anne Çocuk Öyküleri, Çocuklar Ne İster, Merhaba Ben Otizm kitaplarının da yazarıdır.