Türkiye’de, üçüncü kez cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ise 14 Mayıs’ta salt çoğunluğu alamadığı için bir kez daha halkın önüne sandık konuluyor Türkler, Anadolu...

Türkiye’de, üçüncü kez cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ise 14 Mayıs’ta salt çoğunluğu alamadığı için bir kez daha halkın önüne sandık konuluyor Türkler, Anadolu topraklarında hakimiyet sağladığından bu yana (1071) neredeyse bin yıl geçti. Bu süre içinde devleti yöneten kişinin kimliği, kişiliği daima önemli oldu. 900 küsur yıl süren saltanat geleneğinden sonra 1923’te cumhuriyet ilan edildi. Bu evre “cumhur”un yani halkın yönetime dahil edildiği bir dönem olarak yüz yıldır devam ediyor. Elbette 1808 Sened-i İttifak, 1876 ve 1908 Meşrutiyet dönemleri tanrısal kabul edilen yönetim iradesinin halkla paylaşılmasının adımlarıydı. Ancak, bu gelişmeler hanedanlığı ve onun kutsal yönünü tümden ortadan kaldırmıyordu.

CUMHURİYET’İN İLANI

İlkokul kitaplarından bu yana şanından şüphe edilmeyecek kadar güçlü bir şekilde anlatılan bu olay aslından megafonla ya da meydanlarda on binlerce insanın toplanmasıyla ilan edilen bir konu değildi. “Türkiye Devleti, bir cumhuriyettir” ifadesi 29 Ekim 1923 tarihinde anayasaya konuldu ve o gün bugündür biz cumhuriyetle yönetiliyoruz. Evvelinden saltanat kaldırılmıştı (1 Kasım 1922). Halifelik için 6 ay kadar bir zaman beklenecekti.

GAZİ MUSTAFA KEMAL

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, 18 yaşından 42 yaşına kadar savaş meydanlarında yer alan bir askerdi. Doğduğu kent Selanik, kurtardığı vatan topraklarından değildi ama o kalan ömrünü “Türk” ulusuna ait kurduğu bir devlete başkanlık ederek geçirdi. Bu durum daha çok onun komutanlığı devlet adamlığıyla değerlendirilir ancak bence “duygusallığı” genelde ıskalanır. Mustafa Kemal, Balkan topraklarına yüzyıllar önce yerleştirilmiş Türkmen halk topluluklarının ortak duygusunu temsil eden bir kişilikti. O duygu bir vatana, daha doğrusu gidecek bir yeri olmayan ve aslında Osmanlı Devleti’nin de aslî kurucusu olan halkın bir adres arayışıydı. Bu duygu kısmen Kafkas halkında da vardı. Ve Türkiye’yi kurtaran ve kuran bu duyguydu. 1928 yılında çıkarılan soyadı kanunuyla Mareşal Gazi Mustafa Kemal, “Atatürk” soyadını aldı. 1933 yılında okuduğu meşhur “10’uncu Yıl Nutku”nu bu soyadıyla bütün dünyaya karşı okudu. Yabancı sermayeye karşı değildi; ancak 1921 yılında Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yer alan bir yazısında “Köylü, milletin efendisidir” demişti. Kentli bir sermayedar sınıfı ile eğitimli bir köylü güruhu onun iktidarının temel unsurları oldu. Köylere yönelik bazı kanunlarla bunu hissettirdi. Birkaç şehirle sınırlı işçilere karşı ise tutumu bu kadar yakın değildi. 1938 yılında vefat ettiğinde aslında 23 Nisan 1920’de açılışına öncülük ettiği BMM’nin (daha sonra TBMM) padişahsız bir asra taşınmasının da öncüsüydü. Türkiye, ilk dünya savaşından sonra kendine bir yer bulduysa şüphesiz onun komutanlığı ve önderliği sayesinde oldu. Bu arada Atatürk, TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçildiğinde 42 yaşındaydı. Türkiye’nin en genç cumhurbaşkanıydı. Dört dönem cumhurbaşkanı seçildi. Toplamda 15 yıl cumhurbaşkanlığı yaptı. En uzun süre görevde yer alan Cumhurbaşkanı hâlâ odur.

İSMET İNÖNÜ: İKİNCİ ADAM

Şevket Süreyya Aydemir, Atatürk için “Tek Adam” İsmet İnönü için ise “İkinci Adam” ifadesini kullanmıştı. Atatürk için yaptığı değerlendirme ayrı bir yazı konusudur. Ancak, İnönü’nün hayat seyrine baktığımızda bu tanıma fazlasıyla uyduğunu görürüz. Atatürk’le nadiren yol ayrımı yaşasa da o daima onun yol arkadaşı oldu. 1938 yılından 1950’ye kadar CHP’li Cumhurbaşkanı olarak görevde kaldı. Mustafa Kemal’in kentli iş dünyası ve köylü kitlelerin oydaş politikasını sürdürdü. 1940’ta kurduğu Köy Enstitüleri’ni en çok önemsediği hizmet olarak gördü. 1939’da dünya yeni bir paylaşım savaşına tutuştuğunda o, Türkiye’yi savaşa sokmayarak dengeli bir dış politika yürüttü. İçeride yer yer ırkçı-Turancı taifeyi yer yer solcu-komünist kalem erbabını baskı altında tuttu. Savaş biterken göstermelik de olsa Almanya’ya savaş ilanını sağladı. Yeni bir dünya kurulurken Türkiye, o dünya içinde yer bulmalıydı. Çok partili rejimi ilan etmek ona nasip oldu. 1946’da tartışmalı bir seçimde koltuğunu koruduysa da 1950’de bu görevi Celâl Bayar’a bıraktı.

ASKER OLMAYAN BİR CUMHURBAŞKANI

Mustafa Kemal ve İsmet Paşa kuşağından olmakla beraber asker olmayan bir cumhurbaşkanı olarak 1950’de göreve başlayan Celâl Bayar, 10 yıl boyunca bu görevde kaldı. Millî Mücadele yıllarında da aktif görevlerde yer alan Bayar, aslında Atatürk’e de yakın bir isimdi. Atatürklü makamın son başbakanı olarak görev almıştı. 1950 seçimlerinde oyların yüzde 53'ünü alan DP büyük bir seçim başarısı elde ederek tek başına iktidara geldi ve Cumhuriyet döneminde iktidar ilk kez el değiştirdi. Muhalefet günlerinde Celal Bayar cumhurbaşkanı olmak yerine, kabine başında olmayı tercih ettiğini kesin surette söylemişti. Parti liderinin cumhurbaşkanı olmaması ve bu makamın politika dışında kalması hakkında muhalefet devrinde yapılan ısrarlarında samimi olduğu, Bayar'ın cumhurbaşkanlığını reddetmesi suretiyle belirtilmiş olacaktı. Fakat seçimlerin ardından kararı değişince, Celal Bayar, 22 Mayıs 1950'de cumhurbaşkanı seçildi ve DP Genel Başkanlığı’ndan çekildi. Cumhuriyete özgü ilk toplumsal ayrışmaların yaşandığı 1950-60 yılları, 27 Mayıs Askerî Darbesi’yle öteleniyordu. Türk siyaseti için yer yer kan davası yer yer polemik konusu olan üç idamın yaşandığı bu dönemde Bayar da yargılandı. 103 yaşında öldüğünde en yakın siyasî hamlesi 12 Eylül’ü ve onun getirdiği anayasayı desteklemek oldu.

ASKERİN DÖNÜŞÜ: CEMAL GÜRSEL

Çanakkale Savaşı’ndan Millî Mücadele’ye kadar çeşitli evrelerde savaşan Cemal Gürsel, Harp ve İstiklâl Madalyası sahibiydi. 1961 Anayasası kabul edildikten sonra TBMM tarafından cumhurbaşkanlığına seçildi. “İkinci Cumhuriyet” kavramını kullanmasıyla tarihe not düştü. 1950’lerde toplumsal hak ve özgürlükler konusunda ülkede biriken tepkiyi öngörmesi ve darbe öncesi DP’ye olan tepkilerin 27 Mayıs nezdinde toplumsal tabana dönüşmesini sağlayan adımlar attı. Basına ve öğrencilere karşı tutumu buna örnektir. Bunun dışında Türk entelektüel dünyasıyla kurduğu bağ dikkat çekiciydi. (Yılanların Öcü filmine bizzat izin vermesi). 1966 yılında cumhurbaşkanlığını bıraktığında 71 yaşındaydı.

1970’LERİN KARMAŞASINA DOĞRU

Gürsel’in vefatı üzerine eski asker ve senatör Cevdet Sunay, TBMM tarafından cumhurbaşkanlığına seçildi. 1965’te DP’nin devamı olarak iktidara gelen AP döneminden 1973’e kadar cumhurbaşkanlığı süren Sunay, ülkenin parti bölünmelerini de aşarak yeni tartışmalar eşliğinde kaosa gittiği yılların ilk cumhurbaşkanıdır. Süleyman Demirel, Nihat Erim ve Ferit Melen hükümetleriyle çalıştı. 12 Mart 1971 Askerî Muhtırası yaşandığında görevdeydi. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan onun döneminde idam edildi. 1973’te 7 yıllık görevi tamamlandığında Türkiye, en karmaşık dönemlerinden birini yaşıyordu. Siyasete senatör olarak devam etti.

EN UZUN 7 YIL: 1973-1980

Fahri Korutürk, tam adıyla Esseyit Hasan Fahri Korutürk, 20’inci asırda doğmuş (doğum tarihi 1903) ilk Türkiye Cumhurbaşkanı olarak da kayıtlara geçti. Asker kökenli olması kendinden öncekilerle ortak noktalarından biriydi. Atatürk kuşağı askerlerden olmasa da cumhuriyet Türkiye’sinin önemli askerî olaylarında görev aldı. Öyle ki kendisinin de görevde olduğu Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tarihî önemiyle ilgili açıklamalar da yaptı. Yedi yıllık görev süresinde Türkiye’de grevler, boykotlar, toprak işgalleri yaşandı. Kıbrıs Harekatı, Maraş ve Çorum Katliamları ve sokak çatışmaları yaşandı. Milliyetçi Cephe Hükümetleri ve Ecevit’in demokratik sol çizgisinin toplum üzerindeki etkilerini gördü. Görev süresi tamamlandığında yeni cumhurbaşkanı seçimi çeşitli nedenlerden dolayı gecikti. 12 Eylül Darbesi kapıdaydı ve yeni cumhurbaşkanını TBMM değil darbeciler belirledi.

“NETEKİM” KENAN EVREN DEVRİ

Tam adıyla Ahmet Kenan Evren, Türkiye’nin son 43 yıllık siyasî, toplumsal, ekonomik ve kültürel hayatını belirleyen ve ardından tanzim eden 12 Eylül 1980 Darbesi’nin başındaki isimdi. İlk önce Milli Güvenlik Konseyi Başkanı olarak ardından 1982’de cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetti. Ekibiyle beraber uzun bir listeyle sıralanan mağduriyetlere imza attı. “Netekim” ve “İçün” ifadeleri onun imzası oldu. Sadece bunlar değil, 17 yaşında idam edilen Erdal Eren için “Asmayıp da besleyelim mi? ”ifadesi de onun imzalarından biriydi. Yakılan kitaplar, yasaklanan filmler, idamlar ve türlü yasaklar onunla anıldı. Kendisi ve ekibi de dinsel referansları öne çıkardı. Ressamlığa merakı vardı. Sayısız okula ve yaşam alanına adı verildi. 12 Eylül 2010 yılında Anayasa Referandumu yapıldığında hayattaydı. Yargılanacağından umut edenler oldu. 2015 yılında vefat etmeden önce hasta yatağında ifade verdi. Yaptığı hiçbir şeyden pişman değildi. Okullardan adı silindiyse de siyasî mirasının izleri tümden silinmedi.

İKİ DÖNEM ARASINDA ÖZAL

1989 yılında Turgut Özal cumhurbaşkanlığı görevine başladığında uzun sayılabilecek bir dönemdir başbakan olarak görevdeydi. Güneydoğu’daki karmaşa, madenci eylemleri, Bosna Savaşı, SSCB’nin dağılması, Afganistan ve Bulgaristan göçleri, Halepçe Katliamı evvelden anda yönettiği sorunlardı. Dört yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde kendince sorunlara ezber bozacak bir yönden yaklaşacağı iddia edildi. 17 Nisan 1993’te şaibeli bir şekilde öldüğünde Türkiye, en doğusundan en batısına kadar yangın yeriydi.

DEMİREL BU SEFER BAŞBAKAN DEĞİL

1960’lı yıllardan itibaren AP’de başlayan siyasal etkinliğiyle Demirel, 1993’te cumhurbaşkanı seçildi. Yukarı da sözünü ettiğimiz sorunların yanı sıra 1999 depremini de karşılayan cumhurbaşkanıydı. 2000 yılında görev süresi tamamlandıktan sonra da kapısı çalınan bir kişilik olmaya devam etti. Yer yer vekil adaylarını da belirlediği iddia edildi. İsmet Sezgin, Tansu Çiller Türk siyaset hayatına kattığı önemli isimlerdendi. Hüsamettin Cindoruk ise önemli bir yol arkadaşıydı. Defalarca başbakan olduğu için Fikret Kızılok’un şarkısına konu oldu. Cumhurbaşkanı olduğunda bazı siyasetçiler için daha çok “baba” olarak tarif edildi.

KRİZLER, KİTAPÇIKLAR, DEĞİŞİM

DSP-MHP-ANAP Hükümeti’nin Türkiye’yi yönettiği bir dönemde Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçildi. Türkiye’nin milliyetçi ve merkez sağ çizgisinin oydaş tutumuyla seçilen Sezer, Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla hafızalarda kaldı. Kitabî tutumu ve geleneksel kentli-laik bir çizgiden gelmesi dikkat çekiciydi. Asker etkisinin hükümetler üzerinde belirleyici olduğu bir dönemde cumhurbaşkanı seçilmesi sivil tutuma dair bir umut beslenmesine yol açtı ama takvimler bunun erken olduğunu bildiriyordu. Yönetim tutumunun anti-tezi sayılabilecek AK Parti hükümetleriyle çalışması dipnot olarak düşülmesi gereken bir tarihsel özelliğiydi.

E-MUHTIRA VE ABDULLAH GÜL

Türkiye 2007 yılına girdiğinde “Eşi başörtülü cumhurbaşkanı” kriziyle baş başaydı. Millî Görüş kökenli siyasal İslamcı AK Parti 5 yıldır ülkeyi yönetiyordu. Şiir okumaktan hapis yatan Recep Tayyip Erdoğan ya da Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’ne adaydı. 27 Nisan e-muhtırası bu koşullarda yayımlandı ve Türkiye Temmuz 2007’de genel seçimlere gitti. AK Parti’nin yeniden tek başına iktidarı Abdullah Gül’e Çankaya yolunu açtı.

HALKIN SEÇTİĞİ CUMHURBAŞKANI

Aynı yıl yapılan referandumda cumhurbaşkanını halkın seçmesi sandıktan çıktı. 2014 yılında Abdullah Gül görev süresini tamamladı ve 10 Ağustos 2014’te halk cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gitti. AK Parti Adayı Recep Tayyip Erdoğan, CHP-MHP Adayı Eklemeddin İhsanoğlu ve HDP Adayı Selahattin Demirtaş’ın yarıştığı bu seçimde Erdoğan oyların yüzde 50’sinden fazlasını alarak halkın ilk seçtiği cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. 2017 Anayasa Referandumuyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçildi. 2018’de yapılan seçimlerde Erdoğan seçimleri ikinci kez kazandı. 14 Mayıs’ın belirleyemediği cumhurbaşkanı seçiminin sonucu ise bu satılar yazıldığında henüz belli değildi.