Hayat bu… Sözlerini geri aldırır. Yazdığını yeniden yazdırır. Çaldığını baştan çaldırır. Geriye de döndürür. Anahtar kelime, denge. Ölçü kaçarsa, en masum ifadeyle komik du...

Hayat bu… Sözlerini geri aldırır. Yazdığını yeniden yazdırır. Çaldığını baştan çaldırır. Geriye de döndürür. Anahtar kelime, denge. Ölçü kaçarsa, en masum ifadeyle komik duruma düşürür. Önce bir fikri beğenmekle başlar. Ya da gizlice hayran olduğunuz kişinin düşüncelerini beğenmekle... Sonra tümden bir kabul ediş, sonra da taraf olmak. Buraya kadar sorun yok. Taraflık güzeldir ama fanatizm sakıncalı. Fanatik olmaya görsün bir bünye, ne akıl kalır ne fikir! İster fikir insanı, ister ideolog, ister trol, ne derseniz deyin, fanatiğimizin ‘adamlar’ı vardır takip ettiği. O, kendini ‘eleştiren’ ya da ‘sorgulayan’ statüsüne koysa da dışarıdan bakan için durum hiç de öyle değildir. Kendi aklını kiraya verdiği için, idollerinin fikrini kendi düşüncesiymiş gibi pazarlar, daha çok pazarlamaya çalışır. Artık idolünün her dediği, her yaptığı doğru; karşı tarafın her dediği, her yaptığı yanlıştır. Karşı tarafın hata yapması için pusuda bekler. Hatayı fark eder etmez köpürtür de köpürtür. Kendi tarafından bir hata mı çıktı ortaya, ya göz ardı eder ya da karşı taraftan benzer bir hatayla kıyaslar. Çok mu soyut oldu bugünkü yazım? O zaman hemen siyasetten bir örnek vereyim: Kendi partisinin bilmem ne kollarından bilmem ne başkanı, kadına şiddet uygular. Şöyle bir göz ucuyla baktıktan sonra kapatır konuyu. Ya da ‘düşmanı’ olduğu partiden bilmem ne başkanının kadına şiddet mizansenini sunar gümüş tepside. Kıyasa gel! Uzmanına sordum, öğrendim; fanatizmin kökeninde aşağılık kompleksi varmış. Hem de ağır bir kompleks. Aidiyet duygusunun eksikliğinin bir tezahürü. Kendini bir birey olarak kabul ettiremediği için, sürüden ayrılma korkusuyla bir partinin, bir takımın ya da bir grubun parçası olma ihtiyacı. Özgüven eksikliğine bağlı ait olduğu bütünle özdeşleşme. Hem de ne özdeşleşme… Partisine, takımına, memleketine söylenen ağır bir sözü, hakareti, küfrü, kendisine söylenmiş gibi algılama. Hastalık! Bir insanın her yaptığı yanlış olamaz, bir insanın her yaptığı doğru da olamaz. Galatasaray da hata yapar. Akşener de hata yapar, Kılıçdaroğlu da hata yapar, Erdoğan da hata yapar, peygamberler de hata yapar… Allah hariç, ‘eleştirilemez’ sınıfına koyduğumuz her kavram, değer, kişi eleştirilebilir. Yanlışlar eleştirilir, doğrular alkışlanır. Uygarlık kervanı böyle ilerler. Ne ben on yıl önceki İbrahim’im, ne de bu satırları okuyan sizler on yıl öncenizle aynısınız. Fikirler değişir, beğeniler, yargılar değişir. Omurgasızlık değil bu, gevşeklik hiç değil. Bunun adı yenilikçiliktir. Hayat bu, sözlerini geri aldırır. Yazdığını yeniden yazdırır. Zımpara gibi sürte sürte öğretir insana. Dostun düşmana dönüşür, düşmanın kalkar dost olur. Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur. ‘Düşmem’ dersin düşersin, ‘Şaşmam’ dersin şaşarsın. Öyle garip bir dünya. Hiçbir karar sonsuza kadar sadık kalmamızı gerektirmez.