“Beden hapiste / ama ruh kurtuldu / büyük işler başarabilmek için / ruh engin ve soğukkanlı olmalı.”

Beden hapiste / ama ruh kurtuldu / büyük işler başarabilmek için / ruh engin ve soğukkanlı olmalı.” (*Ho Chi Minh’in ilk şiiri) Yirminci yüzyılın ortalarında, emperyalizmin yeni dünya düzeniyle dünyayı kuşatmaya çalıştığı, halkları, füzeleriyle, bombalarıyla teslim olmaya zorladığı bir dönemde gerçekleştirilen Vietnam devrimi, emperyalizm karşısında, inancını bilgi ve cesarete dayandırarak dirence dönüştürmeyi başaran halkların örgütlü gücünün, zaferin, zor ama olanaksız olmadığını göstermesi adına, dünya devrim tarihi için büyük bir önem taşır. Vietnam’da kazanılan zafer, ardında; 13 milyon ölü, 83 bin sakat, 8 bin felç, 30 bin kör, 10 bin sağır ve binlerce kayıp bıraksa da... yapılan devrim, tüm dünyaya; napalm bombasından daha güçlü olanın, en gelişmiş teknolojilerden daha yaratıcı olan şeyin örgütlü ve özgürlüğe inanmış bir halk olduğunu kanıtlamıştır. Eski oto lastiğinden kesilmiş sandaletleri, rüzgârda uçuşan incecik keçi sakalları, basit keten pantalonu ve Mao tipi ceketiyle Vietnam halkının “Ho Amca”sıdır devrimin lideri. 19 Mayıs 1890 yılında, Fransız sömürgesi olan küçük bir Vietnam kasabası Kim Lien’de doğmuş ve gerçek adı Nguyan That Thanh olan; ancak tüm dünyanın Ho Chi Minh adıyla tanıdığı gerilla savaşı stratejisyeni, devrim adamı, başardığı ‘milli demokratik ama komünist devrim’le sol tarihte eşsiz bir yerde duran, aynı zamanda da şair olan Ho Chi Minh... Vietnam dilinde ‘Işığa kavuşturan’ demek olan Ho Chi Minh... Onun için ne denmedi ki? Ancak bir gazetecinin onun için kullandığı bir tanımlama onu en karşılayan söz dizisi olarak tarihe çakıldı; “Çelikle duyarlılığın bileşimi”... (Meraklısına Not; Amerikalı gazeteci Harrison E. Salisbury, Ocak 1967’de, Hanoi’de, Ho Chi Minh’le yaptığı söyleşiyi yayınladığı zaman bu başlığı koymuştur yazısına.) Ho Amca için devrim, bir yaşam biçimidir. Bin senelerdir Fransız işgali altındaki ülkesinden bir gemide iş bularak ayrıldığında, bu ayrılığın 30 sene süreceğini bilmiyordu elbette... 1911 yılının son günlerinde, Hayfong-Marsilya seferini yapan ‘La Touche-Treville’ gemisinde aşçı yamağı olarak uzak denizlere açılır Ho. Ancak 30 sene vatanına dönemese de, vatanının özgürlüğü için savaşmaktan bir gün bile uzak kalmaz. Ülkesinin işgalcisi olan ülkede fotoğraf rötuşçuluğu, antika Çin tabloları onarımcılığı, garsonluk, bahçıvanlık gibi işler yaparken, bir yandan da sömürgeciliğe karşı olan komünistlerle ilişki kurar. Bir Vietnamlı olarak Fransız Komünist Partisi’nin kurucu üyelerinden biri olur. Jemmaps rıhtımında çalışan Fransız işçilerin dertlerinin, kendi dertlerinden hiç de farklı olmadığını fark eder. Hatta oradaki buluşma noktası olan bir küçük kitapçıda büyük Rus devrimcisi Leon Troçki’yle bile tanışır. Ardından devrimci gazetelerde; ‘La Paria’da, ‘La Populaire’ ve ‘L’Humanite’ gazetelerinde, uluslararası sömürgecilik ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı üzerine siyasi yazılar yazmaya başlar. 1925 yılında, Ho Chi Minh önderliğinde Çinhindi Devrimci Gençlik Derneği, 1929 yılında da Vietnam Çinhindi Komünist Partisi kurulur. Thoi Co”- (*Tam Zamanı) 1940 yılında gizlice vatanına döner Ho Chi Minh. Artık devrimin diyalektik koşulları olgunlaşmıştır ona göre. İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte parti, ayaklanmaya hazırlık çalışmalarının öncelikli görev olduğunu söyleyerek “politik mücadelenin silahlı mücadeleye” dönüşmesi gerekliliği üzerine bir karar alır ve ülke bağımsızlığı için bir gerilla savaşı başlatılır. 1940’ın başlarından itibaren Fransız sömürgeciliğinin yerine Japon emperyalizmi geçmiştir. Japon işgaline karşı bütün yurtsever ve ilerici halk tabanını; milliyetleri, dinsel toplulukları, anti-emperyalist grupları bir araya getirmek amacıyla Ho Chi Minh önderliğinde, Çinhindi Komünist Partisi 8. Kongresi’nde, Vietnam’ın Bağımsızlığı İçin Birlik (Viet Minh) adıyla bir cephe kurulur. (19 Mayıs 1941) Japon emperyalizmine karşı son derece zayıf olan Vietnam halk hareketi, komşuları olan Çin’den yardım istemeye karar verirler. 1942 yılının Ağustos ayında, Çin-Vietnam sınırına yakın bir bölgede, Çan Kay-şek’in polisleri, Vietnamlı yoldaşlarının temsilcisi olduğunu, Çungking’e gitmek istediğini ve adının Ho Chi Minh olduğunu söyleyen bir adamı tutuklarlar. Vietnam deyince tüm bölgenin tanıdığı Nguyen Ai Quoc (Yurtsever Quoc) adlı bir devrimciyi tanıyan Çin komünistleri, onun aniden ortadan kaybolduğuna , bunun için de ölmüş olduğuna inanmaktadırlar. Kendisini Ho Chi Minh diye tanıtan bu adamın yaşı ve duruşu onu andırsa da o devrim adamı ölmüş olmalıdır. Öyleyse bu adam bir ‘casus’tur ve hapsedilmelidir. (Meraklısına Not; Ho Chi Minh’in otuzdan fazla takma ismi vardır. Nguyen Ai Quoc, onun gazetelerdeki ateşli yazılarında kullandığı takma ismidir. Ho Chi Minh adını, 1942 Ağustos’undan sonra kullanmaya başlamıştır Ho Amca. Sınırda Kuomintang polisleri tarafından tutuklandığında, Vietnam ve Çin halklarının Japonlara karşı ortak cephede bir güç birliği kurmaları gerektiği üzerine görüşme yapmaya gitmektedir.) Kollarımı ve ayaklarımı sıkıca bağladılarsa da / Dağlardaki kuşların şarkılarını duyarım / Ve orman doludur bahar çiçeklerinin kokularıyla / Kim engelleyebilir bunlardan özgürce hoşlanmamı / Onlardır azaltan bu uzun yolculuğun yalnızlığını / Felaket olgunlaştırdı beni / Ve aklımı çeliğe dönüştürdü” Ho Chi Minh’i önce Zingsi hapishanesine koyarlar. Sonra Nanning’e, ardından Kwelin’e ve Liyçow’a... 13 ay fiilen hapiste, yaklaşık 10 ayda Liyçow’da ev hapsinde tutulur Ho Chi Minh... Birçok kez hapse atılan Ho Amca’nın bu hapisliği diğerlerinden farklıdır. Çünkü bu iki yıllık tutsaklığında bir ‘Günlük’ tutar Ho Chi Minh. Bir ‘Hapishane Günlüğü’... 28 Ağustos 1942 ve 16 Eylül 1943 tarihleri arasında tutulan bu günlük, sıradan bir deftere, klasik Çince yazılmış 115 adet ‘Tang’ şiirinden oluşur. (Meraklısına Not; Tang şiiri; Çin’de 618-907 yılları arasında hüküm süren Tang Hanedanlığı döneminde yaratılmış, şimdiki estetik ve sanatsal algıdan uzak, doğa özlemi ve duyguların düzyazı biçiminde yazılmasıyla oluşan yani kendine has biçemi olan bir şiir türüdür. Türkçeye daha çok ‘kesikli şiir’ diye çevrilebilir.)Sarp dağlara ve yüksek doruklara tırmanmış biri olarak / Düzlüklerde daha büyük tehlikelerle karşılaşacağımı nereden bilebilirdim? / Dağlarda, kaplanlarla karşılaştım ve sıyrıksız kurtuldum / Düzlüklerde, insanlara rastladım ve hapse atıldım” Şiirlerinde soyut kavramlardan ya da imgelerden uzak duran Ho, daha çok yaşadığı gün ve dünyadan-zaman zaman da şaka yollu - somut olanı yazmıştır günlüğüne. Dişini kendi çekmek zorunda kaldığı bir hapislik gününde, kendi çektiği dişine bakarak; “Sen sert ve gururlusun dostum / Yumuşak ve uzun değilsin dil gibi / Birlikte onca acıyı ve tatlıyı paylaştık / Ama şimdi sen batıya gitmelisin, bense doğuya gidiyorum.” diyecek kadar hayat doludur. Bu basit şiirdeki lezzet; çekilen, işi bitmiş dişini Batı’ya benzetirken, gidilecek yerin ya da yönününse Doğu’ya dönük olduğunu bildirmesinde gizlidir. Ho Chi Minh, gündüzleri ayağında ve boynunda ağır prangalarla 45-50 kilometre yürütülüp, geceleri bir avuç pirinçle karnını doyurmak zorunda kalıp, bir de toprak zeminli hücresinde her gece bit hücumlarına uğramasına rağmen; öten bir kuşun, hücre penceresinden sızan bir çiçeğin kokusunun ya da her sabah yeniden doğan güneşin içinde yarattığı coşkun yaşam inancıyla tutunmuştur hayata ve davasına... Bu direnç günlerinde, hele hele yaşadığı tüm işkence ve insanca olmayan her türlü tutuma karşın yazdığı, alaycı ve hatta neşeli sayılabilecek dizeler, birçoğuna göre ‘bu nasıl şiir’ diye aşağılanan dizelerin değerini daha da artıran bir şeydir bence. O dizelerin tümünde umut kokusu vardır. Direnme ve vazgeçmeme... Vietnamlı araştırmacı Fan Nuan bu günleri şöyle anlatır bir yazısında; “... şafaktan önce yıldızlar sönmeden, iki eli bağlı, iki gardiyanın taşıdığı domuzun arkasında yola çıkarılırdı. Gece kuşlar yuvaya döndüğünde, bir çöp deposunun yanındaki idareten kullanılan hapisanede kafese konduğunda, geceyi bir bok çukurunda geçirmediği için mutlu olurdu... O zamanlar Çin hapisaneleri, yoksulluk, pislik, çürümüşlük, hastalıkla birlikte kumarbazların, tahtakurularının, afyon tiryakilerinin, pirelerin, frengililerin doluştuğu iğrenç yerlerdi... Denebilir ki; bütün şiirler yaşamdan alınma eskizlerdir ve bir tutuklunun yolculuk defterini oluşturmuşlardır.” Ve hemen ardından ekler; “... şiirin yaşamda bir yararı varsa, o da yukarıdaki durumlarda söz konusu olmalıdır.” Ho Chi Minh, bu kötü durumu şiiriyle ölümsüzleştirir.Yürüdüğümüz yolda, domuz taşıyor gardiyanlar / Domuzların yolculuğu gardiyan sırtında, insanlar sürüklenirken / Doğal özgürlüğünden vazgeçmek zorunda kaldı mı bir kez insan / Değeri daha da düşük oluyor domuzdan” Dizelerdeki ‘günlük notlar ve basitlik’ birçoklarının kafasını karıştırıp, bu dizelerin şiir olmadığını düşündürmektedir.Örneğin, hapisanede birlikte kaldığı bir suçlunun ölümünü kayda geçirmiş olması, yakalanmış firari bir askerin eşine mektup yazması ya da gündüz boyu yürütüldüğü yollarda çalışan işçilere teşekkürlerini bildirdiği dizelerin ancak bir ‘kişisel günlük’ kadar değerli olduğu sanısına kapılır çoğu incelemeci. Bence bu doğru değildir. Ho Chi Minh, bu notlarla, bir devrim liderinin yaşamın her yerinde hayatı ve insanı yüceltmesi gerektiğini hatırlatır gibidir. Rüzgâr bir yaprağın dalını oynattığında ya da güneş doğduğunda, ay parladığında yaşadığı coşku düpedüz hayatın içinde olduğunu hatırlatmasıyla, inandığı amaç için direnmesi anlamı taşır Ho için... ‘Tüm büyük eylemler, basit ve sıradan insancıl değerler içindir’ der gibi... Saat iki: hücre kapısı temiz hava için açılır / Herkes gökyüzüne bakmak için kaldırır başını / Özgürlük göğünü kaplayan özgür ruhlar! / Bilir misiniz hemcinslerinizin hapiste kederlendiğini?” Dünyanın sayılı Ho Chi Minh uzmanlarından sayılan Amerikalı araştırmacı Harrison E. Salisbury, Ho Amca’yla ilgili, 1971 yılının Nisan ayında yayımladığı kitabının önsözünde şöyle yazar Ho’nun şiirleri için; “Ho, Çinli Keats değildir; basit doğa lirizmi peşinde de değildir o, her ne kadar ikisinden de izler taşısa da. O, kar ve çiçeklerle, sis ve dağlarla, “demir ve çeliği içeren” şiirler yazmaya çalışan yeni tip bir şairdir. “Şair” der, “bir saldırıyı yönetmeyi de bilmelidir.” Söylediği gibidir de gerçekten.Hapisaneden çıkanlar ülkeyi yeniden kurabilir / Talihsizlik insanın sadakatinin sınavıdır / Adaletsizliğe karşı çıkanlardır dürüst insanlar / Hapisane kapıları açılır, gerçek ejderha dışarı çıkar” İkinci Dünya Savaşı sırasında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombası sonrasında, Japonya’nın 13 Ağustos 1945 tarihinde teslim olması üzerine, Ho Chi Minh, bu tarihten sadece 3 gün sonra, Viet Minh’le birlikte çeşitli azınlıkların, dini ve milliyetçi grupların da temsil edildiği ve kendi başkanlığında toplanan Ulusal Kongre’de geçici hükümet işlevi görecek olan “Vietnam Ulusal Kurtuluş Komitesi”nin kurulduğunu ilan eder ve Vietnam halkına şu çağrıyı yapar: “Ulusumuzun geleceğini belirleyecek olan saat gelip çatmıştır. Hiçbir şey bağımsızlıktan ve özgürlükten daha değerli değil... Ayağa kalkarak kurtuluşumuz için savaşalım. Dünya üzerinde birçok halklar, bağımsızlıklarını kazanmak için ayaklanıyorlar. Bizler geride kalmamalıyız. İleri. Viet Minh bayrağının altında cesaretle, ileri...” Ho Chi Minh, parti ve cephe kadrolarının iyi birer örgütleyici olabilmeleri için tek tek propaganda, eğitim ve ayaklanma üzerine programlar hazırlar. Yazılarında her zaman açık, kolay ve anlaşılabilir bir dil kullanır. Ho Chi Minh’in basit, anlaşılır tarzda formüle ettiği “Oniki Öğüt” adı verilen ilkeler çerçevesinde örgütlenme çalışması yürüten Kurtuluş Ordusu, büyük bir güven duygusu yaratır. Bu “Oniki Öğüt” hiç eskimeyecek bir devrim kitabesi olarak siyasi tarihte yerini alır. Yapılmaması gereken 6 şey: 1- Toprağa, ürüne ya da halkın malına, mülküne zarar verecek herhangi bir hareket yapmayacaksınız. 2- Halkın satmak ya da ödünç vermek istemediği bir şeyi almak için ısrar etmeyeceksiniz. 3- Dağ köylülerinin süregelen alışkanlıklarına saygısızlık etmeyeceksiniz. Yoksulluklarını hatırlatan şeylerden uzak duracaksınız ve verdiğimiz savaşın mucizevi bir kurtuluş değil, çalışırsak başarabileceğimiz bir savaş olduğunu anlatacaksınız. 4- Verdiğiniz sözleri ne pahasına olursa olsun tutacaksınız. 5- Halkın inanç ve geleneklerini incitecek şeyler yapmayacaksınız. (Tapınaklarda yere uzanmak, ayaklarınızı ocağa dayamak, evde çalgı çalmak gibi) 6- Halkta kendilerini küçük gördüğümüz hissini uyandıracak herhangi bir söz ya da davranıştan kaçınacaksınız. Yapılacak 6 şey: 1- Gündelik işlerinde halka yardımcı olacaksınız (Ekin toplamak, odun taşımak, dikiş dikmek gibi) 2- Mümkün oldukça çarşı pazardan uzak yerlerde oturanlara gerekli şeyleri satın alıp siz götüreceksiniz. (Bıçak, tuz, iğne, iplik, kağıt, kalem gibi) 3- Boş zamanlarda direnişe yararlı, sade, eğlenceli hikayeler anlatacaksınız (Gizli şeyleri açıklamamak şartıyla) 4- Halka kendi dilimizde okuyup yazmayı ve basit sağlık kurallarını öğreteceksiniz. 5- Her bölgenin kendine özgü geleneklerini inceleyerek bunları bir sempati havası yaratacak şekilde iyice bellemek, sonra halkı yavaş yavaş kör inançlardan kurtaracak açıklamalarda bulunacaksınız. 6- Halka dürüst, çalışkan ve disiplinli olduğunuzu göstereceksiniz. Çeliğe karşı insanca duyarlılığın direnişi anlamına gelen Vietnam Devrimi, 2 Eylül 1945 tarihinde yeni bir devlet kurulduğunu tüm dünyaya duyurduğunda; insanlar bu ufak tefek, bilge adamın inanmış yüreği önünde ayağa kalktılar. Gerçi kurtuluş savaşı tam anlamıyla bitmeden, 3 Eylül 1969 tarihinde Ho Amca ölmüş olsa da; Vietnam halkı, önce Fransız, sonra Japon, ardından da Amerikan emperyalizminin de dize geleceğini gösterdiler tüm dünyaya... Ho, yarınlar için basit bir şiir bırakarak çekildi dünya sahnesinden. Acı ama her daim bir şair duyarlılığı içeren, bilgece bir şiirle...Garip bir şey var şu dünyada / insanlar sanki koşarlar ayaklarını prangalamaya / bir kez bağlandılar mı, rahat uyuyabilirler çünkü / kafalarını dayayacak yer bulamazlar yoksa”