“Biznasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini/ biliriz öylece yaşamasını, ölmesini” 1920’lere yaklaşırken, Amerikan yönetimi sosyal sorunlara yeni bir bakış açısı g...

Biznasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini/ biliriz öylece yaşamasını, ölmesini”

1920’lere yaklaşırken, Amerikan yönetimi sosyal sorunlara yeni bir bakış açısı getirmek için uğraşıyordu... Ülkedeki refah görüntüsüne rağmen, sanayii işçilerinin yarısı hâlâ sefalet içindeydi. Sanayide çalışan işçilerin yüzde 44'ünü göçmenler oluşturuyordu. O dönem “laissez faire” (bırakınız yapsınlar) ekonomi ilkesi hâkimdi. Hükümet ticarete elden geldiğince az müdahale etsin deniyordu. Toplum tabakaları arasındaki bu derin ayrılıklara çözüm bulunmalıydı. Göçmenlerin yaşadığı kenar semtlere sağlık hizmeti, alt yapı çalışmaları, toplu taşım araçlarının yaygınlaştırılması gibi reformlar başladı. Çocuk işçilerin çalıştırılması konusu ve iş saatleri yeniden düzenlendi. Ancak bunlar çöp kokusunu bastırmak için üstüne parfüm sıkmaktan öteye gidemedi. Kökten çözüm isteyen Amerikan Sosyalist Partisi (Tarihe Eugene V. Debs'in direnişi diye geçmiştir) eyaletlerde kişilerin kendi öz yönetimlerini sağlamaları üzerine barışçıl yollardan bir direniş başlattı. ABD tarihindeki en büyük sosyalist hareket bu dönemde başarıya ulaştı. 1921 seçimlerinde yüzde 6 oy aldı sosyalistler . İşte bu günlerde (1921) iki anarşist İtalyan göçmeni Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti somut delillere dayanmayan nedenlerle cinayetle suçlandı ve idam edildi. 1921'de ABD Kongresi göçmen kabulüne sınır getiren yasalar çıkardı. İçki satışı yasaklandı. Bu yasak aynı zamanda kirli para devrinin başlangıcı kabul edildi. Çeteler, gangsterler ve mafya bu yasakları delerek kaçakçılığı bir sektör haline getirdi. Garip yıllardı o yıllar... Caz ve sessiz sinema gelişmiş, dönüşüme ayak uyduramayan insanların davranışları da tuhaflaşmaya başlamıştı. Bayrak direğine tırmanıp, üstüne oturma ya da süs balığı yutmak eğlenceden kabul ediliyordu. Ötede zenci öldürmek bir çeşit vatanperverlik sayılıyordu. Ku Klux Klan tarihinin en yoğun taraftarını bu günlerde buluyordu. Yahudiler, göçmenler ya da Katolik olmayanlar şiddete maruz kalıyordu. Aynı günlerde büyük şirketler altın çağını yaşıyordu. ABD tüketim toplumuna dönüşmüş; pazar alabildiğine genişlemişti. Genişlemesine genişlemişti ama çelişkiler kanlı günlere gebeydi. Kârlar yüksek, faizler düşüktü. Nakit çoktu çok olmasına ya, borsa spekülasyonlarında eriyip gidiyordu çoğu... Hisse senetlerinin fiyatları gerçek değerlerin çok üstündeydi. Yatırımcılar, hisse senedi topluyordu ama bu paranın da %90'ını borçlanarak sağlıyorlardı. Ardından, tarihe “Kara Perşembe-1929” diye geçen kriz yılı geldi. Borsa çöktü. Dünya ekonomisi allak bullak oldu. 1932'ye varmadan binlerce banka ve yüz binden fazla şirket battı. Sanayi üretimi yarı yarıya azaldı ve ücretler yüzde 60 geriledi. Her dört işçiden biri işsiz kaldı. 15 Nisan 1920'de Boston'a bağlı South Braintree'nin ana caddesinde bir ayakkabı fabrikası soyulur. Bu soygun sırasında iki adam öldürülür. (Ayakkabı fabrikasının muhasebecisi ve onun koruması) Önce, dönem düşünüldüğünde bu soygun çok sıradan gelebilir. Ancak olay ABD'nin toplumsal paranoyaya dönüştürdüğü kızıl korku kalıbına oturtulduğunda bunun bir “yabancı göçünü yargılama” olduğu anlaşılır. O gün fabrika çalışanlarının haftalıklarının da içinde olduğu çelik kasalar indirilirken iki adam tabancalarını ateşler, kasayı çalar ve kendilerini bekleyen bir Buick arabaya binerek kaçıp giderler. Saldırı sırasında kullanılan Buick'in izini süren Komiser Stewart, daha önce de başı belaya giren İtalyan göçmenlerle karşılaşır. Teşhis edilen üç kişi vardır ama ortadan yok olmuşlardır. Aynı anda komiserin bulunduğu tamirhaneye gelen iki İtalyan, Stewart'ın boş atıp dolu tutmaya çalışan sorgusundan hoşlanmayıp ters cevaplar verince tutuklanırlar. (5 Mayıs 1920) İkisi de yabancıdır. İkisinin üzerinde de silah vardır. Üstelik üzerlerinde anarşist bir bildirinin müsveddeleri bulunur. Bu iki kişiden birinin adı Nicola Sacco, diğerinin adıysa Bartolomeo Vanzetti'dir. Sacco ayakkabı tamircisi, Vanzetti ise seyyar bir balıkçıdır. Olayın olduğu gün, South Braintree’de bile değillerdir ama... göçmen ve anarşistlerdir. Doğru dürüst İngilizce konuşamayan bu iki İtalyan savunma bile yapamadan cinayetle suçlanıp tutuklanırlar. Kısa bir zaman sonra da tarihe ‘adalet ayıbı' olarak geçecek bir kararla idama mahkûm edilirler. (Bu ara cinayet suçundan içeri girmiş olan Celestino Madeiros adlı bir esrarkeş, soygunu ve cinayetleri Joe Morelli çetesiyle birlikte işlediğini itiraf etse de... idam kararı değişmez) YAKINDAN TANIYALIM Şimdi bu iki İtalyanı daha yakından tanıyalım. Nicola Sacco; sessiz, mağrur bir anarşisttir. Hapiste olmaktan çok, karısından ve çocukları Dante'yle (içeri alındıktan sonra doğan), kızı İnes'ten ayrı kalmak ona dokunur. 1885’te doğduğu İtalya'dan Amerika'ya 1908’de gelmiştir. Kunduracıdır. 1912’de karısı Rosina Zambelli ile evlenmiştir. ABD yaşam tarzına uyum sağlayamamıştır. Bu yüzden İtalyan anarşistlerine yakın durmuştur hep. Para biriktirmek için uğraşmıştır sadece. Amacı yeteri kadar birikim yapmak ve bir an önce ülkesine dönmektir. Annesinin ölüm haberini alınca dönüş fikri yeniden canlanır ve tutuklandığı günün sabahı dönüş için valizlerini toplamaya başlar. Ama aynı gün bir anarşist mitinge katılmaktan geri duramaz yine de. Miting bir matbaada çalışan bir İtalyan gencin “kuşkulu intiharı” üzerine düzenlenmektedir. Aynı gün tutuklanır. Yaşadığı hükümlülük süresince göçmenlere ve İtalyanlara karşı kör bir nefretin kurbanı olduğuna inanır. Bartolomeo Vanzetti; 1888’de kuzey İtalyada doğmuş, aynı Sacco gibi 1908’de ABD'ye gelmiş bir anarşisttir. Neşeli ve arkadaş canlısı bir balık satıcısıdır. Okumayı çok sever. Dante, Hugo, Tolstoy, Marx ve Proudhon'un bütün kitaplarını okur. Bir eylem adamıdır. Militandır. Anarşist kuramın dehaları Kropotkin ve Malatesta’ya hayrandır. Belki de dünya siyasi tarihine bir çivi gibi saplanan mahkemedeki konuşması (09 Nisan 1927) sinirleri çelik gibi olan Vanzetti’nin bu okumaları sonucunda öylesine cesurdur. Bu konuşmayı, Can Yücel 1957 yılında “Her Boydan” adlı kitabında “Yargıçlara Son Sözüm” başlığı altında şiirsel bir anlatıma aktarmıştır. "Bunlar gelmese başıma, siz çıkmasaydınız karşıma / Ona buna dert anlatacağım diye köşe başlarında Harcar giderdim ömrümü, Silik, belirsiz, yenilmiş titretir giderdim kuyruğu /Ama şimdi öyle mi ya! Bizim başarımız bu ölüm, bizim zaferimiz bu. Dünyada aklımıza gelmezdi böyle yararlı olacağımız / İnsanlık için, adalet için, hürlük için Eskaza gördüğümüz bu hizmeti / Bir kere değil, on kere yaşasak yapamazdık. Dediklerimiz, hayatımız, çektiklerimiz hiç kalır bunun yanında. Hiç kalır yanında idamımız – bir kunduracıyla bir işportacı parçasının idamı. Yaşayacağımız o son anı elimizden alamazsınız ya! O bizim işte, o bizim zaferimiz.” Bu haksız idam kararı hem ABD’de hem de bütün dünyada büyük tepkilere neden olur. Davanın yeniden görülmesi için pek çok başvuru yapılır. İmzalar toplanır. Haksızlığa karşı verilen yüzbinlerce imzanın içinde kimler yoktur ki? Anatole France, H. G. Wells, G. Bernard Shaw, Bertolt Brecht, Romain Rolland, Katherine Ann Porter, Sinclair Lewis, Marie Curie, Albert Einstein, Fritz Kreisler, İsadora Duncan ve milyonlar... İnfazın gerçekleştirildiği 22 Ağustosu 23 Ağustosa bağlayan gece; New York'tan Paris’e, Buenos Aires’ten Leipzig’e, Berlin’den Kopenhag’a, Kahire’den Sidney’e kadar pek çok yerde mitingler yapılır. Paris’te 150 bin kişi ABD Büyükelçiliği önünde polisle çatışır. Boston’da toplanan 250 bin kişiyeyse polis ve asker saldırır. Ama ... İdam hücresinde elektrikli sandalyede şalter indirildiğinde (23 Ağustos 1927, saat 00.05) her şey bir anda biter. En azından ABD, paranoya bulaşmış vicdanını temizlemek için iki suçluyu öldürdüğünü sanır. İlk olarak idam edilen Sacco infaz odasına emin adımlarla girer ve idamından önce; “Yaşasın anarşizm!” diye bağırır. Sonra sakinleşir ve bozuk bir İngilizceyle devam eder: “Hoşçakalın karım, çocuklarım ve bütün dostlarım.” Sonra sanki ilk defa görüyormuş gibi odaya, çevresine bakar. Toplanan tanıklara “İyi akşamlar beyler” der. Başına idam kukuletası geçirilirken, son kez İtalyanca mırıldanır: “Ciao Mama! (Hoşça kal Anne!)” Bir iki dakika sonra Vanzetti’yi getirirler. Sakindir. Elektrikli sandalyeye bağlanırken konuşmaya başlar: “Ben hiçbir zaman suç işlemedim. Ama arada sırada günaha girmişimdir.” Sonra başgardiyana dönüp: “Benim için bütün yaptıklarınıza teşekkür ederim. Ben sadece suçlama için değil, bütün suçlamalara karşı masumum. Ben masumum” der. Durur ve üstüne basa basa son sözlerini söyler: “Bugün bana yapılanlara rağmen bazı kişileri bağışlamak istiyorum. İyi bir sosyalist bağışlayıcıdır.” Albert Einstein bu idamlara karşı en çok acı çekenlerden biriydi kuşkusuz. Ne demişti; “Zavallı insanlık... Önyargıyı parçalamak, atom zerresini parçalamaktan daha zor. Sacco -Vanzetti trajedisini insanlığın vicdanında canlı tutmak için her şey yapılmalıdır.” Nâzım’da bu iki günahsız için idamın yapıldığı saatlerde bir şiir yazmaktadır. “Yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar Bakır yanaklarımızdan Yuvarlanıyor iri, sıcak damlalar Kalbimizde! Kalbimiz artık dar geliyor bize! ... Onların cebinde fırkamızın bileti yoktu Onlar, kurtuluşun kapısına varmayı, Ferdin cesur hamlelerinden uman İki saf ve namuslu çocuktu! ... Yedi yıl ölümün karşısında gülerek durdular Elektrikli iskemleye, kadife bir koltukmuş gibi oturdular Yürekleri dört bin volta yedi dakika dayandı Yandı yürekleri Yedi dakika yandı. Cani değildiler, kurban gittiler bir cinayete Kurban gittiler dolarların emrindeki adalete! Hayatlarında olmadılarsa da kitlelerin rehberi, Ölümleriyle şaha kaldırdı kitleleri Bu iki ihtilal neferi! Burjuvazi, Katletti içimizden ikisini Bu iki ölü ölmeyen ölümsüzdür! Burjuvazi, Kavgaya davet etti bizi Davetleri kabulümüzdür. Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini, Biliriz öylece yaşamasını, ölmesini. Hepimiz birimiz için Birimiz hepimiz için.” ABD'nin kompleksli korkusu Sacco ile Vanzetti’yi 1927’de öldürdü ama dünyanın vicdanı sızlamaya devam etti, ediyor da hâlâ. 1977’de Sacco Vanzetti cinayetinin ellinci yıl dönümünde Der Spiegel Dergisi'nin 31. sayısında şu haber yer alır: “... geçtiğimiz Salı günü Sacco ve Vanzetti'nin itibarları iade edildi. Massachusetts Valisi Michael Dukakis, incelemeler sonucunda iki göçmenin yanlış bir kararın kurbanı olduklarının anlaşıldığını açıkladı. Sacco ile Vanzetti 1921'de cinayet ve soygun suçlamasıyla kuşkulu bir biçimde cezalandırılmışlardı. Vali, yeni incelemeler sonucunda, “yargıcın ve savcının göçmenlere ve düzen karşıtlarına karşı taraflı davrandığının ve yargılamanın bir politik histeri atmosferi içinde yürütüldüğünün” anlaşıldığını belirtti.” Bu hüzünlü hikâyeyi, Vanzetti'nin 21 Ağustos 1927’de Sacco'nun oğlu Dante'ye yazdığı ama tüm insanlığa bir miras gibi bırakılmış olduğunu düşündüğüm mektubuyla bitirmek istiyorum. “Hiç aklından çıkarma Dante, eğer birisi baban ve benim hakkımda başka bir şey söylerse, o, masum ölülere, yürekli bir şekilde yaşamış insanlara küfreden bir yalancıdır. Şunu da iyi bil ve hep hatırla Dante, eğer baban ve ben, kalleş, riyakâr, dönek insanlar olsaydık, ölüme gönderilmezdik. Bize karşı topladıkları delillerle cüzamlı bir köpek, bir akrep bile ölüme mahkûm edilemez. Bizim, davamızın yeniden görülmesi için öne sürdüğümüz bu olgular, bir ana katilinin, yüreği taşlaşmış bir suçlunun davasının yeniden görülmesine yeterdi. Hiç aklından çıkarma Dante, bunları hep hatırla; biz suçlu değiliz, bizi bir yığın uydurma ve yalanla mahkûm ettiler; yeniden yargılanmamıza karşı çıktılar ve eğer yedi yıl, dört ay, on bir gün süren tarifsiz acılardan sonra bizi idam ediyorlarsa, bunun sebebi sana demin söylediklerimdir, çünkü biz yoksullardan yanaydık, insanların insanlar tarafından ezilmesine ve sömürülmesine karşıydık. Senin ve diğerlerinin saklayacağı, davamızla ilgili belgeler, babanın, annenin, İnes'in, ailemin ve benim, devletin yararı gereği ve Amerika'nın egemenleri tarafından ve onlar için kurban edildiğimizi kanıtlayacaktır.” (Meraklısına Not: 2003 yılında yazdığım ve 2009 yılında bana “En İyi Yönetmen” ödülü kazandıran “Sacco ile Vanzetti” adlı oyunum, Ayvalık Sanat Fabrikası Tiyatro Topluluğu tarafından seyirci önüne çıkarıldı. Topluluğun da, oyunun da yolu açık olsun.)