“To wo tataku, no wa wataşi wataşi ---- Kapıları vuran benim

To wo tataku, no wa wataşi wataşi ---- Kapıları vuran benim Heiwa na sekai ni dōka şite çōdai ------ Lütfen dünyaya barış getirin Honō ga kodomo wo yakanai yōni -----Çocuklar öldürülmesin Amai amedama ga şabureru yōni --- --Şeker de yiyebilsinler” İkinci Dünya Savaşı’nın Mayıs 1945’te, Nazilerin teslim olmasıyla bittiğini düşündüğümüz zaman, Amerika’nın savaş sonu ganimetlerinden yararlanmak için 1945 yılının Temmuz ayında geliştirdiği bombayı 6 Ağustos 1945 günü Hiroşima’ya neden attığını ve insanlık tarihine neden bu kadar çirkin bir iz bıraktığını daha iyi anlarız. Savaşın bir başka cephesinde işgalci Japon ordusu savaşa devam etmektedir. Bu sıcak günlerde, savaşın egemeni olma çabasındaki yarışta Japon pilotlar, Pasifik’teki Amerikan üssü Pearl Harbor’a, intihar saldırısı diye bildiğimiz ‘kamikaze’ saldırılarında bulunurlar. Buna karşılık Amerika, Güney Pasifik’teki Tinian Adası’ndan Albay Paul Tibbets yönetimindeki Enola Gay isimli B-29 uçağını, 6 Ağustos 1945 sabahı “Little Boy” (Küçük Çocuk) isimli çok gizli bir yükle havalandırır. Bu gizli yük atom bombasıdır ve ilk kez kullanılacaktır. 10 bin metre yükseklikten, saat 8.13’te atılan bomba, saat 8.15’te Japonya’nın Hiroşima şehrinin 580 metre üzerinde patlar. İlk anda 70 bin insan buharlaşır. Yüksek sıcaklıktan dolayı insanlar asfalta yapışarak erirler. Patlama merkezinden 2 kilometre ötede bile sıcaklık çok kısa bir süre içinde 3 bin dereceye ulaşır. Bir hafta boyunca şehre asit yağar. İki ay içerisinde radyasyon sebebiyle 70 bin civarında insan daha hayatını kaybeder. 60 bin de beş yıllık süre içerisinde ölünce; Hiroşima’nın savaş bilançosu ilk beş yılda 200 bin insanın ölümü, on binlerce insanın da sakat kalması olur. Üç gün sonra (9 Ağustos 1945’te) sıra “Fat Man” (Şişman Adam) isimli plütonyum bombasına gelmiştir. Bu bomba için hedef Japonya’nın Fukuoka şehridir. Fakat hava kapalı olduğu için hedef Nagazaki’ye çevrilir. Saatler 11.02’yi gösterirken 21 ton patlayıcının gücüne sahip bomba Nagazaki’yi cehenneme çevirir. 75 bin kişi anında kavrulur. Bir o kadar kişi de beş yıllık süre içerisinde can verir. "Kırk beş saniyede oldu her şey / 8.15'te Hiroşima vardı / Hiroşima yaşıyordu / Saniyelerin çiçek soluğunda / Saat 8.16 olduğunda / Yoktu Hiroşima" (Ceyhun Atuf Kansu) Japon ulusal yayın kuruluşu NHK'nin Tokyo’daki operatörü Hiroşima istasyonunun devre dışı kaldığını fark eder. 20 dakika sonra yine Tokyo’daki demiryolları telgraf merkezi hattın Hiroşima’nın 15 kilometre dışında kesildiğini anlar. Tüm bilgiler Japon İmparatorluk Ordusu Genelkurmayı’na aktarılır. Komuta merkezi de ısrarla Hiroşima’daki üslerle irtibat kurmaya çabalar, ancak boşunadır. Ölüm sessizliği karşısında Genelkurmay çaresizdir. Bunun üzerine genç bir subay, uçakla Hiroşima'ya gidecek, yere inecek, hasarı gözlemleyerek Tokyo'ya rapor vermek üzere geri dönecektir. Pilot; Hiroşima'ya 160 kilometre kala, henüz yanmakta olan şehirden yükselen dumanı görür, şehrin üzerine geldiğinde inanamaz gözlerle yok olmuş şehre bakar, olayı raporlayarak şehrin güneyine iner. Dönemin Amerikan Başkanı Harry Truman, atılan atom bombasından 3 gün sonra, radyodan yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında şöyle der: "Sivillere zarar vermek istemiyorduk onun için askeri hedeflere saldırdık." Oysa ki ABD askeri üst komutası olayın sonrasında; Japonca anlamı “düz / geniş” olan Hiroşima’yı; “Daha önceden bombalanmamış bir şehir olması ve atom bombasının etkisini tam anlamıyla görebilmek için” bombaladıklarını açıklamışlardır. Yani bir silahı denemek için neredeyse 350 bin insanı öldürmüşlerdir. Üstüne ABD Başkanı Truman’ın, Japon Büyükelçisi’ne, "Siz bizim Pearl Harbor'da sakalımızı kestiniz, biz Hiroşima'da kolunuzu kestik" dediğini bilmeyen yoktur. Bombayı atan uçağın pilotu Paul Tibbets, asla pişman olmadığını, bunu 'vatanı' için yaptığını söylemekle kalmaz; eğer Japonya teslim olmasaydı, 19 Ağustosta bir tane, Eylül ve Ekim ayında da birer tane daha, toplamda üç tane daha atom bombasının atmak için hazırlandığını söyler yıllar sonra. 2 YAŞINDAYDI Sadako Sasaki, bombanın atıldığı zaman ailesiyle kahvaltıda olan binlerce küçük Hiroşimalı Japon çocuktan sadece biriydi. O zamanlar iki yaşında olan Sasaki’nin 12 yıllık kısacık ve keder yüklü hikâyesinin yazılıp dünyadaki tüm barışseverlere ulaşması, Hiroşima’ya atılan atom bombasının utancıyla aynı zamanda hafızalara gelir... Bunda birbirini hiç tanımamış iki yazarın etkisi vardır. Bunlardan biri dünyaca ünlü şairimiz Nâzım Hikmet, diğeriyse 1977 yılında Sadako adıyla bu 12 yıllık kısacık hayat hikâyesini yazarak ölümsüzleştiren Eleanor Coerr’dir. Bir Japon efsanesine göre; kâğıttan bin adet turna kuşu yapan kişinin dileği gerçekleşir, şansı açılır; sağlığına kavuşur ve mutlu olurmuş. Atılan bombanın yaydığı ardıl radyasyonun etkisiyle, 1955 yılında, okulunda atletizm takımına kadar yükselen, coşkulu bir çocuk olan Sadako Sasaki, Japon halkı arasında atom bombası hastalığı olarak anılan kan kanserine yakalanır on yıl sonra... Yatırıldığı hastanede kendisiyle aynı kaderi paylaşan yaşlı bir kadın ona kâğıt katlama sanatı olan origamiyi öğretir ve ona 1000 turna kuşunun efsanesini anlatır... O günlerde, kurtulma ümidi olmadığını kendisinin de bildiği halde bir günlük tutmaya başlar Sadako... Arkadaşları onun moralini ve direncini arttırmak için büyük çaba harcarlar... Sadako, Japon efsanesine göre umudun simgesi haline gelen kâğıttan 1000 turna kuşu efsanesine inanarak, kâğıttan turna kuşları yaparak yeniden gülmeye başlar. Arkadaşlarının yardımıyla yaptığı kâğıttan turna kuşlarının kanat kısımlarına savaşların bitmesini ve huzur istediğini yazar; "Kanatlarınıza huzur istediğimi yazacağım. Böylece tüm dünyada uçabileceksiniz"... Yaptığı kâğıttan turnaları bir ipe dizerek yattığı hastane odasına asmaya başlar. Bir, iki, yirmi, elli, yüz elli derken Sadako için yaşama bağlandığı bir oyun çıkar ortaya... 1000 turna kuşu yapmak... Ailesinin ve arkadaşlarının her gün getirdiği kâğıtlardan, turna kuşları yapmak için direnir hastalığına Sadako... Ancak, 25 Ekim 1955 günü 644'üncü kâğıttan turnayı katlarken yaşamını yitirir. Arkadaşları eksik kalan 356 turnayı da katlayarak, kâğıttan 1000 turna kuşuyla birlikte toprağa verirler Sadako Sasaki’yi... Sasaki, kâğıttan turnalardan başka, kucağına yatırılan çok sevdiği oyuncak bebeği Kokeshi’ye sarılmış bir halde gömülür... (Meraklısına Not; Kokeshi, Sadako Sasaki öldükten sonra arkadaşlarının Sadako’nun günlüğüne verdikleri isimdir aynı zamanda) Sadako’nun ardından, kâğıttan turna kuşu barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi olur. O günden sonra, yıldönümlerinde tüm dünyadan çocuklar kâğıttan turna kuşları yaparak Hiroşima'ya gönderirler. Gönderilen milyonlarca kâğıttan turna kuşu Japonya'daki müzede sergilenirken Sadako Sasaki adına Hiroşima'da ve ABD'de Seattle Barış Parkı'nda heykeller dikilir. (Meraklısına Not; Hiroşima’daki Sadako Sasaki heykeli, 1958 yılında, Barış Parkı diye adlandırılan yere, Japon gençlerinin topladıkları parayla dikilmiştir. Sadako, granitten bir dağın tepesinde uzanmış elleriyle altından bir turna kuşu tutmaktadır.) Her yıl 6 Ağustos Barış Günü’nde Sadako anıtına binlerce kâğıttan turna kuşu bırakılır. Anıtta şunlar yazar: ”Dünyada barış için bizim çağrımız, bu bizim duamız, dünyada barış”... Savaşın çirkin yüzünün faturası kesilen bu 12 yıl yaşayabilmiş çocuk, tüm savaş mağduru çocukların sembolü haline gelir. Çünkü onu hiç tanımayan ama çektiği acıyı yüreğinin en derininde duyan bir şairin dizeleri onu ölümsüzleştirir... Nâzım Hikmet’in,“Kız Çocuğu” şiirini, Japon kadın ressam Toshi Maruki’nin Hiroşima temalı bir tablosundan gördüğü ve atom bombası atıldığında 7 yaşında olan Miy-Chan isimli kız çocuğuna yazdığını söyleseler de, ne fark eder ki? Nâzım, bu şiiri, Miy-Chan, Sadako Sasaki ya da adı sanı bilinmeden ölen, savaşın günahını ödeyen binlerce çocuk için yazmıştır.Kapıları çalan benim / Kapıları birer birer / Gözünüze görünemem /Göze görünmez ölüler Hiroşima’da öleli /Oluyor bir on yıl kadar / Yedi yaşında bir kızım / Büyümez ölü çocuklar” (Meraklısına Not; “Come And Stand At Every Door” olarak bilinen “Kız Çocuğu” şiiri, The Byrds tarafından Fifth Dimension albümünde, Pete Seeger’in, Headlines & Footnotes albümünde ve This Mortal Coil’in, Blood albümünde seslendirilmiştir. Japonca yorumu, Chitose Hajime'nin, Hanadairo albümünde olan bu parçanın bestesi Toyama Yuzo'nundur.) (DEVAM EDECEK)