Son 20 yıl içerisinde yapılan değişikliklerin en önemlilerinden bir tanesi de sağlık sistemimiz. AK Parti iktidarı d...

Son 20 yıl içerisinde yapılan değişikliklerin en önemlilerinden bir tanesi de sağlık sistemimiz. AK Parti iktidarı döneminde sağlık hizmetlerinde radikal kararlar alındı ve uygulandı. Sistemi neredeyse sil baştan düzenleyen, sağlıkta dönüşüm programının en başarılı kısmı, kamu sağlık hizmetlerinde sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesiyle, tüm vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine erişiminin eşitlenmesi oldu. Yani bir başka deyişle sigorta hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devredilmesi. Her eskinin kötü, her yeninin de iyi olmayabileceğine sağlıkta dönüşüm programının diğer uygulamalarında şahit olduk. Önce, tek çatı altında toplanan sağlık hizmetleri, 2012 yılında 663 sayılı KHK ile garip bir şekilde, Sağlık Müdürlükleri, Halk Sağlığı, Kamu Hastaneleri şeklinde tekrar 3’e bölündü. Halk Sağlığı, Kamu Hastaneleri, İl Sağlık Müdürlükleri faaliyetlerinde neredeyse bağımsız bir hal aldı. Bir dönem İl Sağlık Müdürlükleri ile Halk Sağlığı Müdürlükleri adeta ayrı bakanlıklara bağlı kurumlar gibi oldu. Kamu hastaneleri, adeta dev bir holdingin bölge müdürlükleri gibi yönetildi. Hastane Yöneticileri, Genel Sekreterler, Başkanlar ve Uzmanlar sözleşmeli yöneticiler statüsüne alındı. 2 yıllık sözleşmeler imzalandı. 3 BAŞLI SİSTEM Taşrada oluşan 3 başlı sağlık yönetimi, önemli kaynak ve personel israfına, iletişim ve koordinasyon bozukluğuna, hizmet akışında aksamalara yol açar hale geldi. Makam ve unvan enflasyonu yaşandı. Bir bakanlıkta üç başlı sistemin yürümediğini fark eden siyasi iktidar, sağlık hizmetlerini tekrar tekli sistemde, tek çatı altında toplayarak, sorunların daha da büyümesini kısmen önlenmiş oldu. Halk Sağlığı ile Sağlık Müdürlükleri yeniden birleştirildi. Kamu hastaneleri genel sekreterlerinin özerk statüsü kaldırıldı ve il sağlık müdürlüğüne bağlı alt birimler haline getirildi. Personel yönetimleri, destek hizmetleri gibi genel konular tek merkezde toplandı. Bu arada sözleşmeli sağlık yöneticiliği, 3 başlı sağlık sisteminden miras kalan bir uygulama olarak kaldı. Ve halen devam ettirilmektedir. Devletin eğitim, güvenlik, yargı gibi temel hizmet alanlarında olmayan sözleşmeli yöneticiliğin, sağlık hizmetlerinde ısrarla korunması gereksiz ve garip görünen bir durum olarak, incelenmeye değer bir konudur. Sözleşmeli yöneticilerden önce sağlıkta kadrolu ve vekaleten atanan makamlar vardı. Kadrolu yöneticilerin siyasi veya idari yönetimle uyumsuz olması durumunda yapılabilecek şeyler sınırlıydı. Sürgün niyetli tayinler geçerli bir yasal zemine oturmayınca, idareciler, idari mahkeme kararlarıyla geri dönüyordu. Sözleşmeli yöneticilikte ise, sözleşmenin 2 yıllık sözleşme dönemi içinde veya dönem sonunda kolayca bitirilebileceği için, maalesef siyasi otoritenin elindeki gücü kullanmak istemesinden dolayı sözleşmeli yöneticilikten vazgeçememiştir. Sözleşmeli sağlık yöneticiliği ile, mevcut hastane yöneticileri arasındaki hekim dışı personelin kadrolu olanları Araştırmacı statüsüne alınarak, yöneticiler kızağa çekildi ve tabiri caizse hiç çalıştırılmadan maaşları ödenerek büyük bir kamu israfı oluşturuldu. Sözleşmeli yöneticilikten vazgeçilememenin bir sebebi de sözleşmeli yöneticiler ordusuna ve onlara referans olan siyasileri üzmemek için olabilir mi? Elbette olabilir. Sözleşmeli yöneticilik makamları, maalesef siyasilerin, iktidar yanlısı sendikaların oyalandığı ve uğraştığı bir kör kuyuya dönüşmüştür. Siyasilerin iki dudağı arasında olan sözleşmeli yöneticilerin, siyasilerin taleplerini geri çevirme gibi bir özgürlüklerinin olmadığı açıktır. Sözleşmeli sistemle kurumsal kültür ve değerlerin aktarılması bozulmuş, kurumsal hafızalar kötü etkilenmiştir. Sözleşmeli yöneticilerin görev sürelerinin sınırlı süreli olması, her an sözleşmelerinin sonlanabilecek endişesi yüzünden, yapısal ve uzun vadeli kararlar almada çekingen olmalarına, sorunları çözmek yerine örtme ve erteleme yoluna gitmelerine, kurumsal aidiyet duygularının gelişmemesine neden olmaktadır. Genel itibarıyla sözleşmeli yöneticilerimiz asli görevleri olan vatandaşlarımıza sağlık hizmetleri sunumunu en iyi şekilde vermeleriyle meşgul olmaları gerekirken, maalesef pek çok sağlık yöneticimiz siyasilerin ve iktidar yanlısı sendikaların talepleriyle uğraşmaktan kendi görevlerini yapamaz duruma düşmüşlerdir.