Musa Anter Destanı’nı yazan şair Vejdin Çiçek, “Ape Musa’yı öldürenler bilsin ki, Anter yiğitlik zamanlarının bir kelime ır...

Musa Anter Destanı’nı yazan şair Vejdin Çiçek, “Ape Musa’yı öldürenler bilsin ki, Anter yiğitlik zamanlarının bir kelime ırgatıydı. Onun türküsü ve ıslığı hiç susmadı, susmayacak” dedi Gazeteci Musa Anter 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da öldürüldüğünde 72 yaşındaydı. Basın özgürlüğü ve faili meçhuller deyince akla ilk gelen isimlerden biri oldu. Hakkında kitaplar yazıldı, tiyatro oyunları oynandı, film çekildi. Şair Vejdin Çiçek, onu şiir-destan olarak yazarak Musa Anter adına bir ilki gerçekleştirdi. Geçtiğimiz günlerde Pupa Yayınları’ndan çıkan “Musa Anter Destanı” adlı şiir kitabı hakkında sorularımızı yanıtlayan Çiçek, Anter’i yazmanın ağırlığını ve hüznünü anlattı. Çiçek, ağıt ve öldürülme kısımlarını yazmanın kendisi için çok zor olduğunu kaydetti.
  • Sevgili Vejdin Çiçek, sizinle 2020 yılının başlarında “Yanan Külde Vuruldum” kitabı vesilesiyle söyleşmiştik. Şimdi de şaşırtan bir hızla ve özel bir konuyla karşımızdasınız. “Musa Anter Destanı” bu aralıkta mı yazıldı, yoksa öncesi var mı?
Hayır, öncesi yok. Tam da sizin dediğiniz gibi 2020 yılında ilk şiir kitabım çıktıktan sonra el attığım bir çalışmaydı. Aslında heybemde bekleyen ve heybedekilere eklediğim yeni şiirlerden oluşan bir kitabım için çalışacaktım. Lakin, sevgili dostumun bana telkiniyle Musa Anter’i yazdım. Sözünü ettiğim tarih yaz aylarına doğruydu. Ve bu kısa süre içinde bu dosya defalarca konuşuldu.
  • Musa Anter, bugüne kadar şiir-destan olarak yazılmadı. Dolayısıyla siz bir ilki gerçekleştirmiş oldunuz. Nasıl bir çalışma yöntemi izlediniz?
Açıkçası Musa Anter zaten hayatımızda iz bırakmış bir isim. Neredeyse çocukluk yıllarından beri duyduğum, gençliğimin ilk yıllarında da gazetelerden yazılarını takip ettiğim değerli bir gazeteci, sosyalist ve düşünce insanıydı. Destanı yazmaya karar verdiğimde de daha önce birkaç kere okuduğum bütün eserlerini bir daha okudum ve notlar aldım. Anter’in kızı sevgili Rahşan Anter’e sezdirmeden kendisiyle ilgili bir çok noktayı tekrar konuştum. Yani gecem gündüzüm Musa Anter oldu desem abartı olmaz. Bir yandan da destanın bölümleri kafamda oluşuyordu. Masa başına geçtiğimde de elinizdeki kitap ortaya çıktı.
  • Musa Anter, Türkiye’de gazetecilik ve faili meçhuller adına sembol bir isim. Adına her yıl gazetecilik ödülleri verilen, yazılar yazılan bir ismi yazmanın ağırlığını yaşadınız mı?
Çok yerinde bir soru. Açıkçası bu destanı yazmayı bırakmayı da düşündüm. En büyük nedeni böyle bir ismi hakkıyla yazamamaktı. Sonuçta edebi çalışmalar konusunda benden çok daha şöhretli ve başarılarla adını duyuran sanat insanlarının olduğu bir memleketteyiz. Ancak, yine sevgili dostum bu noktada devreye girdi ve “Bu memlekette daha fazla anlatılmayı ve anılmayı hak eden Musa Anter’i onlar değil sen destan olarak yazıyorsan, bu senin değil; onların eksiğidir” dedi. Bu konuda ortaya çıkan şiir-destan ne olursa olsun toplumsal ve sanatsal bir olay olduğunu söyledi. Açıkçası iyi ki onu dinlemişim.
  • Peki, okurlarından size gelen görüşler nasıl? Kitabınızın okuyucuyla buluştuğu etkinlikler de yapılıyor…
Açıkçası gerek sosyal medyadan gerek bana direk ulaşan okurlardan çok değerli görüşler aldım. Üstelik Ankara’dan da yazan oldu Diyarbakır’dan arayan da. Hele Diyarbakır’dan arayan arkadaşın telefonda uzun uzun ağlaması beni çok duygulandırdı. Bendeki hüznün ve kabullenilmemiş bir öldürülmeye olan can sıkıntısının okuyucuya geçmiş olması beni etkiledi. Tabii keşke Musa Anter amcamız öldürülmeseydi ve ben bu destanı yazmasaydım. Musa Anter, hazır cevap ve şakacı haliyle şimdi kapıdan içeri girseydi.
  • Evet, biraz da bunu konuşalım. Karanlık bir cinayete kurban giden bir gazeteciyi yazdınız. Örneğin cinayet anı…O anı nasıl hissetiniz?
Açıkçası sevgili Rahşan Anter’in ve Anter Anter’in onlar için zor olan tanıklıkları, araştırmaları benim defalarca dinlediğim meselelerdi. Bir de Musa Anter’in ölüme dair yazdıkları, söyledikleri de kabullenmesi mümkün olmayan bu ölüm anını yazmamın yolunu açtı. Benim için en zor bölüm “Ağıt” ve sizin sorduğunuz bu bölümdü. Malum, mezar taşları acıyı paylaşma konusunda hiç de candan dostlar değildirler. Kanlı sahneler, kanlı gömlekler ve yere hohlanmış son nefesler gök kubbede hiç de iyi seda vermez. Şimdi bile bu sözleri toparlarken zorlanıyorum. Ne diyeyim, 72 yaşındaki ak saçlı Ape Musa’yı öldürecek kadar alçalanlar bilsin ki, Anter yiğitlik zamanlarının bir kelime ırgatıydı. Onun türküsü ve ıslığı hiç susmadı, susmayacak.
  • Kitap Anter’in memleketi Mardin’e köyüne ulaştı sanırım…
Evet, hatta 20 Eylül’de mezarı başında yapılan anmada kitap oraya gelenler tarafından da alındı, okundu. Bu konuda da güzel görüşler aldım. Ayrıca İzmir’de ilk defa bir anma etkinliği yapıldı. Etkinlikte Rahşan Anter de konuşmacıydı. İzmirliler ciddi bir ilgi gösterdi. Ben de ilk defa kitaplarımız imzaladım. Sağ olsun Rahşan Anter annemiz de kırmayıp benim kitabı konuklara imzaladı.
  • Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Kitabıma önsöz yazan Rahşan ve Anter Anter’e sonsuz teşekkür ediyorum. Pupa Yayınları emekçilerine ve editörüme ayrıca teşekkür etmeliyim. Onların özeni çok değerliydi. Önsözde yazılı olan şu cümle sanırım Musa Anter’i en iyi anlatan sözlerdendir: “Babamız Silvan’daki ırgattan Sinop’taki balıkçıya ve abartısız Kolombiya’daki bir gecekondu sakininin derdini yüreğinde taşıdı.” Dostlukların sevgilerin, acıların tarihçesi peşine düşen bir kalemdi Musa Anter ve şu dörtlükle bitirelim sözü Uzun boylu izaha ne hacet Nusaybinli Musa Anter Gamalı haç höykürürken Ve demir eldivenle döverken Avrupa'yı Musa'nın ruhu derin peygamberce bir rüya! Sınırlar kadar hürriyetler de zincirlenirken susmaz konuşurdu Çünkü Bin yıllık acının demirbaş defteri koynundaydı Yarım asır süren bu engelli koşuda.