Hayatın bizde açtığı, derimizin de altında, ruhumuzda bir yerlere işlediği yaralarla nasıl devam edeceğiz?

Hayatın bizde açtığı, derimizin de altında, ruhumuzda bir yerlere işlediği yaralarla nasıl devam edeceğiz? Yaşamaya yaralı olarak devam etme fikri.. Ne garip. Geçtiğimiz günlerde duyduğum ve içimi çok acıtan sorulardan bir tanesi buydu. Çok farklı yerlere sürükledi çünkü beni. Bir yandan psikolojik dayanıklılık araştırmaları yaptığım şu günlere şak diye oturan bir soru oldu. Zorlu yaralardan sonra, onlarla devam etme kapasitemizi okuyorum hemen her gün. Ama gelin görün ki bazen hiç de devam edemediğimizi düşündüğümüz tonlarca anı var her yerimde. Sene 2016 civarlarında, akşam eve geldiğimde anneannem de anlatırdı mesela eski yaraları. Hiç de beklemezdiniz, pat diye konu oralara gelir ve o dökülüverirdi. 70 yıllık ruhunun bir yerlerinde nasıl da saklanmış hayret ederdim. Saklanmış.. EN GİZLİ PARÇALAR Önceki cümlenin en parlayan kısmının bu olduğunu düşünüyorum artık. Birileriyle tanıştığınızda kendinizi nasıl tanıtırsınız? Bütünüyle, olduğunuz gibi yaralarınızla beraber bir paket yapmazsınız. Görünürde ve zihninizde bir kişilik bütünlersiniz ve onu aktarırsınız. Diğer taraflarımız bizde kalır. En gizli parçalarımızdır onlar. Öyle gizli ki bazen sizde hiç açıp bakmazsınız. Zaten acıtır, ne diye tekrar tekrar bakasınız ki canım. Evimizin yamalı odaları oralar, kapıları genelde kilitlidir. O kadar süre kilitli kalan yerleri unuttuk sanarız sonra. Ama karşılaştığım farklı durumlar onların unutulmadığını sadece açılmak için doğru zamanları beklediğini gösteriyor bugün bana. Yaralarımızın olması değil önemli olan, o kilitleri nerelerde ve nasıl açabildiğimiz. Bazen bir odanın köşesinde, kahve içip sohbet ederken, bazen en tanıdığınız insana, güvende hissederken, bazen hiç tanımadığınız birine öylece bir otobüste, ya da çok daha özel hissettiren anlarda, ruhunuz çıplak kalmışken. Bu çıplaklık korkutmasın sizi, karşınızdakinin sizi tam olarak anlamasına gerek bile kalmayabilir. Sadece durmak, kaybolmadın, buradasın diyebilmek. Bu yetecektir. Birbirimizi nasıl tam olarak anlayabiliriz ki söyleyin? Yaralarımızı göstermek ve anlaşıldığımızı hissetmek. Bir nevi saklanmaktan vazgeçmek değil midir? Bugün, yaptığımız bazı tercihlerin sonuçlarını yaşıyoruz akışta. İşte gösterdik kendimizi, ve ertesi gün öylece devam ediyoruz. Ama bu öylelik de farklı dostlarım, saklanmaktan vazgeçmiş bir parçamız da bizimle geliyor. Yamalı odalarda mücadele gücü veriyor bize. O odalarda, ne çok anı açılıp kapanabilir, ne yargılar değişebilir, ne çiçekler yetişebilir bir görseniz.. O saklanmaya gerek kalmayan parçanızı, görebildiniz mi?