Geçtiğimiz hafta insanlarımızın bihaber olduğu çevre yasalarından ve ilgili kanunlardan kısaca bahsetmiştik. Sanıyorum ki, bu konuda her gün daha fazla insan bilgi sahibi olmak isteyecek ve özellikle...

Geçtiğimiz hafta insanlarımızın bihaber olduğu çevre yasalarından ve ilgili kanunlardan kısaca bahsetmiştik. Sanıyorum ki, bu konuda her gün daha fazla insan bilgi sahibi olmak isteyecek ve özellikle pandemiden sonra hayatın akışında çevre ile ilgili kanunlar konusu çok daha önem arz edecektir. Anayasamızın 56. Maddesi, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Sağlıklı ve dengeli çevrenin oluşması ve çevrenin korunması, devletin ve vatandaşların görevidir” der. Diğer tüm yasal hükümler öncelikle Anayasamızın bu kurucu ilkesine dayanmaktadır. Bu ne demektir? Hukuki düzlemde, hayatın olağan akışına aykırılık ve durumdan doğrudan zarar görme gibi kavramlar kullanılır. Çevrede olan biten yanlış uygulamalarda doğrudan zarar gören kişi olma kaidesi bu anlamda geçerli değildir. Çevrenin bir bütünlüğünü bir parçası olması dolayısıyla kanun herkese sorumluluk yükler. Bir çevre kirliliği olgusunda, buna tüm vatandaşlar şahsen müdahil olma hakkı ve görevine sahiptir. Kurucu ilkenin ardından, 1983 yılında 2872 sayılı çevre kanunu yasalarımıza eklenmiştir. Burada çevre kavramı açıkça tanımlanmıştır. Canlıların yaşamlarını sürdürdükleri ve karşılıklı iletişim halinde bulundukları, biyolojik, fiziksel, ekonomik, kültürel sosyal ortamın tamamına çevre denir. Ekosistemi, doğal kaynakları, toprağı, suyu gıdayı, habitatın tamamının dengelerini korumakla başlar. İnsanların bu sistemde yaşam alanlarını şekillendirmelerine, şehirleşmelerine, yapılarına ve  atıklarına kadar devam eden mevzuat hükümleri ve yasa maddeleri ile donatılmıştır. Uluslararası anlaşmalar çerçevesinde bu hükümler yıllar içinde geliştirilmiş, eksik veya noksanları tamamlanmış, tüm dünya ile aynı anda güncellemeleri yapılmıştır. Bu günün internet ortamında, bunlara erişim çok daha kolaydır. Eski devirlerde, kamu personeli veya hukukçu olmayan kimselerin bunları bilme öğrenebilme imkanı çok daha kısıtlıydı. Şimdi ise, bakmak, bilmek öğrenmek isteyen her vatandaş için her türlü veri elektronik ortamda elimiz altındadır. Pandemi en azından son 38 yıldır varlığından haberdar olmadığımız, ilgi duymaya gerek görmediğimiz, bu hak ve ödevlerimizi sorgulamamız bakımından belli bir uyanışı tetikleyecektir. Sağlıklı yaşam alanlarının, doğal ve sürdürülebilir çevrede yaşamanın önemi salgın hastalıkla birlikte dünyamızı sallamış, en küçük bireylerde dahi uyanışa, farkındalığa vesile olmuştur. Çok yüksek katlı gökdelenlerde son derecede lüks ve konforlu daireler sahibi olan insanlar, müşterek havalandırma sistemleri, asansörler, penceresiz ortamlarda kendilerini betondan hapishanelerde hissettiler. Temiz havanın, toprağın, doğal ortamların önemi şimdi çok daha iyi anlaşıldı. Pandemi dışında özellikle ülkemizde küresel ısınma ile etkileri susuzluk, yağışsızlık ve kuraklık olarak çok daha çarpıcı hissedilmekte. Büyükşehirlerimizde barajlarımızın doluluk oranları uzun yıllardan sonra en düşük seviyelerde. Yeraltı su rezervleri alarm veriyor. Kırsal kesimde yaşayanlar, ziraatla uğraşanlar, şehir kargaşasından uzak ve birebir doğa ile muhatap olmalarından bu tehditleri çok önce fark etmiş, ancak sesleri silik kalmıştı. Şimdi nüfus yoğunluğunun büyük kısmının yığıldığı büyükşehirlerde uyanış başladı. Bugünden sonra, insanların doğal dengelere, çevreye duyarlılığı tırmanacaktır. Yasal düzlemde anlatılan tüm çevre hukuku, daha bilinir, anlaşılır ve uygulanır olacaktır. Bu da pandemi ile gelen değişimin en olumlu tesiri olacaktır.