Geçtiğimiz günlerde bir canlı yayında Arif Kemal’i anlatırken 1980’li yılların müzik ortamından epeyce söz ettim. O yıllarda protest-özgün müzik yapanların edebiyat yayınları ve şiir dünyasıyla olan b...

Geçtiğimiz günlerde bir canlı yayında Arif Kemal’i anlatırken 1980’li yılların müzik ortamından epeyce söz ettim. O yıllarda protest-özgün müzik yapanların edebiyat yayınları ve şiir dünyasıyla olan bağına da değinmiştim. Grup Yorum’un ilk kaseti “Sıyrılıp Gelen” (1987), adını Ahmet Telli’nin bir şiirinden alıyordu. Bunu belirtmiş olmam birçok dostumun dikkatini çekmiş olacak ki bu konu üzerine sohbetimiz yayından sonra da telefon ve mesajlaşmalarla sürdü. Ahmet Telli’den böyle söz etmişken birkaç gün önce Everest Yayınları’ndan çıkan kitabı “Dinlersen Anlatırım” ulaştı bana. Şiirine sık sık dönüp baktığım şairlerden biri olan Telli’nin yazılarından oluşan kitabına da aynı ilgiyle baktım. Kitapta hemen dikkatimi çeken başlıklara baktım ve okumaya da öyle başladım. Ahmet Telli, sık sık İzmir’e gelen bir şair. Kitapta İzmir ahalisinin iyi tanıdığı Tuğrul Keskin’le ilgili yazdıkları ilk okuduğum bölüm oldu. Keskin, benim de sık görüştüğüm ve söyleştiğim şairlerden. Telli’nin, “Kavil” kitabı üzerine yazdıkları içinde özellikle Tevfik Fikret’in “Sis” şiiriyle yaptığı karşılaştırmanın altını çizdim. Keskin’in şiirinde Sis’teki temayla kurduğu bağı ifade ediyor. Roman okumayı seven biri olarak hemen “Klasikler Üzerine” başlıklı yazıyı gözüme kestirdim. Keyifle okudum. Şöyle diyor Telli: “Namık Kemal ile Ahmet Mithat Efendi gibi adlar ise Türk edebiyatının hazırlayıcıları olarak, klasik öncesi sayılmalıdır. Bu durumda Halid Ziya Uşaklıgil, Türk edebiyatının öncü adlarındandır denilebilir. Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü alması nedeniyle eserinin klasik edebiyatımız içinde sayılması gerekir mi? Nobel Edebiyat Ödülü almış birçok yazarın adı bile hatırlanmıyor bugün. Demek ki Nobel ödülü klasik edebiyata dahil etmiyor bir yazarı. Ama bu, Orhan Pamuk’un değersiz olduğu anlamına gelmez. Orhan Pamuk’un eseri klasik olma özelliğinde olsa bile zamanın süzgecinden henüz geçmemiştir.” (s. 118) ANKARA’DA YAŞIYOR Ahmet Telli, Ankara’da yaşayan bir şair. Yazılarında da dostlukların içinden Ankara geçiyor. Ege Telgraf okurları daha önce bu sayfada yazdığım Behçet Aysan yazısını hatırlar. Orada, “Hadi itiraf edeyim, artık Ankara deyince de kulağımı kabartıyorum. Herhalde bozkırla barışma zamanım geldi” demiştim. Kitapta, Telli’nin de Aysan’ı anlatan bir yazısını görmek beni mutlu etti. Ankaralı şairlerin bir zamanlar ezbere bildiği bir şiirden söz ediyor, Telli. Aysan’ın “Kırık Bir Kurşunkalemin Şiiri”ni ben de bilirdim de Ahmet Telli, şiirin kıymetini bir başka güzel anlatmış. Yine Ankara… Ahmet Telli, “Cemal Süreya’nın Ankara Günleri”ni de anlatıyor. Kirlenen darphane hikayesi ve başka hatıralar. Okuyun bence. Bir de İzmirlilerin yine yakından bildiği bir Dinçer Sezgin yazısı var. Yine Ankara’yla bağlantısını kurmuş, Telli. Kitaptaki diğer yazılar da elbette keyifle okuduğum yazılar. Şükrü Erbaş, Metin Turan, Hüseyin Ferhad gibi şairler üzerine yazdıklarıyla bir dostluk buluşması diyebilirim; ama eleştirinin, tahlilin en akıcı haliyle. Kitabı bir kenara bırakıp Telli’nin 50 yıllık şiir üretimin topladığı “Toplu Şiirler” kitabına uzanıyorum. O kitabın üzerine bir dört yıl daha eklenmiş bile. Telli, hala yazmaya devam ediyor. Ben de buradan kendisine sesleniyorum: Sen anlat, biz dinleriz. Ahmet Telli, Dinlersen Anlatırım, Everest Yayınları, 164 sayfa