Uğursuz rakam, uğursuz yıl, uğursuz gün, uğursuz insan, uğursuz hakem, uğursuz gelen hakem olmaz, inanmıyorum, inanmam da böyle safsatalara. İnsanların bilinçaltına yerleşen,  zorla yerleştirilmiş ola...

Uğursuz rakam, uğursuz yıl, uğursuz gün, uğursuz insan, uğursuz hakem, uğursuz gelen hakem olmaz, inanmıyorum, inanmam da böyle safsatalara. İnsanların bilinçaltına yerleşen,  zorla yerleştirilmiş olan, biraz olsun rahatlama taktiğidir 'uğursuz' kelimesi, başka da bir şey değil. 2020 yılına da öyle dendi, geçti mi bitti mi yani tüm uğursuzluklar. Adı değişti sadece o kadar, hoş geldin 2021 her şeye rağmen, her şey biz insanlar için. Farkında mıyız ?  Dakika bir gol bir denir ya, iki kaybımızla başladık hemen. Göztepe'de üç Kocaoğlu var, kocaman yürekli insanlar, Göztepe sevdalısı üçü de. Sanatçı, oyuncu Rıza Kocaoğlu, babası muhteşem taraftar İsmail Kocaoğlu ile amcası Mustafa Kocaoğlu. Bir eksildi, bir eksildik Kocaoğlu ailesinden.  Güzelyalı'nın sevilen simalarından Göztepe kulüp başkanlarından Mustafa Kocaoğlu da 2019 ve 2020'nin illet hastalığına yenik düştü, aramızdan ayrıldı. Duayen, emektar saha komiserlerimizden Haluk Okan'ı da toprağa verdik, yeni yılın ilk günlerinde. Allah beterinden saklasın. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Daha çok erken ama şimdiden ağız yoklamaya başladılar, mart ayından itibaren tribünlere seyirci alınabilecekmiş, her şey bitti bir o kaldı. Amatör kümeleri, ligleri başlatamıyoruz daha, süper lige, 1.lige seyirci, alma isteği de neyin nesi Allah aşkına, her şey güllük gülistanlık sanki de. Daha taslakmış, %30 seyirci düşünüyorlarmış, 3'de 1 yani, hesaplarsak ne kadar olur, 10 bini böl 3'e 3 bin 300, hey maşallah, aza bakın siz. 2-3 bin küsur seyirci az mı yani. Tribünde arada mesafe olacak tamam da. Gelirken, otobüste, özel, araçta, metroda, tramvayda, stadın girişinde dip dibe olmayacaklar mı, bu neyin mesafesi. Geçen yıl, 15 Mart tarihinde her şey ufak ufak başlarken, her şeyi durdursalar, bugünlere gelinmezdi ya neyse, geçmişi deşmeyelim, dilimizde tüy bitmedi ama yaza yaza kâğıdın mürekkebi kuruyacak neredeyse. İlgili mercilere soracaklarmış yapılacak istişare ve de hiyerarşik sisteme göre, tribüne seyirci alınma olayı başlayacakmış, o da mart ayında daha, henüz kesin değilmiş. Geçen yıl sormadılar, dinlemediler daha doğrusu ligleri oynatma kararı aldılar, şimdi ise seyirci sayısını, oranını soracaklarmış, inanılır gibi değil. Üzerinden sorumluluğu atma telaşı bu, başka bir şey değil. Seyirci de olmayınca, ev sahibi takım olmanın avantajı deplasman takımı olmanın ürkekliği kalmadı ki artık. İstatistikler aşağı yukarı aynı galibiyet, mağlubiyet oranlarını gösteriyor sanki, seyirci olsa da olmasa da fark etmiyor. Ama şu bir gerçek, taraftar, seyirci büyük bir ihtiyaç, olmaması büyük eksiklik. Her şeye rağmen seyirci, taraftar ekmek kadayıfının üstündeki kaymaktır, olursa maç da çok güzel oluyor. Dolu tribünleri ben de çok özledim keşke olsa, o günler geri gelse ama, umutsuz değilim, felaket tellalı da değilim ama, biraz uzak gibi görünüyor, yalan yok. Televizyondan iki maç izledim, Keçiörengücü - Bursaspor, Altınordu -  Balıkesirspor. Keçiören'deki o sahada maça çıkmıştım, ilginç bir yerde, garip bir konumda. Sahanın zemini ile karşıdaki apartmandaki 3.kat balkonu aynı hizada. Çim sahanın altında boş alanlar, hakem ve takım soyunma odaları vardı, şimdi nasıl oldu bilemiyorum. Sezon başından itibaren denk geldim iyi takım Keçiörengücü, çok da güzel maçlar çıkarıyorlar, gol alanlarında başarılı olamıyorlar, bu kadar çok zor mu gol atmak. Defansın kalecinin açıkları belli ona göre oyna, at golünü. O kadar zor değildir yani koronaya aşı bulmak değil ki, bu al tarafı.  Bir de oyun kurallarını bilseler, biraz hakem gibi düşünseler, gol kralı olur, valla her biri. Gol atsalar, daha üstlere çıkar Ankara ekibi. Güzel maç oldu ama Bursaspor, attı golü, yattı. Gelelim bizim Altınordu'ya, 14 eksik futbolcuyla, Balıkesirspor maçına çıktılar, 10 kişiyle maçı tamamladılar. Hem 16 yaşında, hem 1.Lig'de hem de Altınordu'da forma giyme şansı yakalayan Sami Satılmış'ı izledim, ayağına top, üstüne forma çok yakışıyor. 'Kendini gösterecek' diye boşu boşuna yanlış hareketler yaptı sahadan, ihraç edildi. Gerek yok ki, zaten sen kendini göstermişsin, ispatlamışsın,  üst üste aynı yanlış ve de hatalı hareketi yapıyorsun. İlkinden ders almayı denesene. Birincisinde rakip orta alanda, taç hattına yakın, topu kapsan ne olur kapmasan ne olur. 4.hakemin de, Balıkesirspor Teknik Direktörü Cihat Arslan'ın da gözünün önünde uçarak, kayarak, ayak tabanın havada geçiriyorsun tekmeyi rakibine. Art niyet yok besbelli ama, toyluk işte. Futbol oyun kuralları acemiliğe bakmıyor ki. Başka hoca olsa yaygara yapardı, Cihat kardeşim eliyle yavaş işareti yaptı, hem de kendi oyuncularına. Aslında direkt kırmızı kartlık hareket. Çok geçmedi bu kez ayağına bastı rakibinin Sami, orta alanda, pozisyon yok, gol kokusu yok, hakem de affetmedi attı. 16 yaşında filan dinlemez ki.  Altınordu çok bilimsel, bilinçli bir kulübümüz, ukalalık yapanlardan, oturduğu yerden ahkam kesenlerden olmak istemem ama. Sami gibi özel çocuklara, özel eğitim vermek gerek. Psikolog vardır mutlaka kulüpte ama özellikle böyle 16 yaşında sahaya çıkacaklara karşı daha bir dikkatli davranmak, öğütler vermek, telkinde bulunmak gerek. Özellikle de futbolu, sporu, yarışmacı grubu bilen bir psikolog tarafından hazırlanarak maça çıkmak gerekmez mi, böyle olsa daha iyi olmaz mı ? Sahadan çıkarken ağızdan bir şeyler de kaçırsa, yapmaz ya, ya olursa alsana 4 maç ceza, yazık olmaz mı?  Ya, 14 futbolcunun takıma katılımıyla zor forma bulursa. Maç öncesi heyecanını yenme seansları yapılsa, ihraç edilmese, haftaya da sahada olsa fena mı olurdu. Dünyanın sonu değil ama, üzüldüm senin adına be Sami, güzel günler seni bekliyor oysa. O kadar çok danışabileceğin hoca, teknik adam var, Hasip Ertürk hocam var mesela, git sor anlatsın sana, Sedat Gündoğdu ağabeyim var, Ufuk Kahraman kardeşim var, merak et, yetiştir kendini, sor, sorgula, psikolog ile beraber sahada cezan bitince döktüreceksin inanıyorum, haydi seni bekliyorum evlat, yarınlar senin, kartlar değil...