Birkaç gün önce İzmir Çiğli Devlet Hastanesi acil servisinde trafik kazası geçiren yakınlarını görmek isteyen yaralı yakınları, ikisi kadın, dokuz güvenlik görevlimizi da...

Birkaç gün önce İzmir Çiğli Devlet Hastanesi acil servisinde trafik kazası geçiren yakınlarını görmek isteyen yaralı yakınları, ikisi kadın, dokuz güvenlik görevlimizi darp etmiş, bir güvenlik görevlisi arkadaşımızın kafasına taşla vurmuşlar, kafatasında çatlak meydana gelmiş, bir arkadaşımızın kaburgaları, bir arkadaşımızın burnu, bir arkadaşımızın da parmaklarının kırılmış olması sağlıkta şiddetin geldiği boyutu anlatmak açısından oldukça önemli. Bir kamu kurumunda yapılan bu darp, sebebi ne olursa olsun kabul edilemez. Elbette insan olarak olayın sebebini bilmemekle birlikte güvenlik görevlilerimizin de yaralı yakınlarına sözlü ya da davranışsal hataları olmuş olabilir. Ancak, kafasına taşla vurmak, kafatasını çatlatmak yoğun bakımlık yapmak da nedir? Yaptıkları iş gereği insana, insan sağlığına özveriyle, fedakarca hizmet eden doktorundan, hemşiresine, ebesine, teknisyenine, memuruna, tıbbi sekreterine, güvenlik görevlisine kadar büyük bir ailenin mensupları sağlık çalışanlarına, hele ki iki yıldır pandemiyle mücadele eden, Kovid-19 virüsü alıp hastalanan sağlık çalışanlarımızın iş yükünün de diğer çalışanlara yüklendiği, yani iki kişin yapacağı işi bir kişinin yaptığı şu ortamda, sağlıkçılara azami saygı gösterilmesi gerekirken, şiddet uygulanması kabul edilemez. Güvenlik görevlilerimiz darp edilirken bir gurup sağlık çalışanımız da onların yakınını hayata döndürmek için çabalıyordu. Milletimize şifa veren ellere şiddet uygulanması ve sürekli olarak sağlık-şiddet kelimelerinin yan yana ifade edilmesinden daha üzücü ne olabilir ki? Sağlık çalışanları, sağlıkta şiddet başta olmak üzere çalışma şartlarının ağırlığı ve üzerlerindeki psikolojik baskı ile sağlık çalışanlarımız bitme noktasına gelmişken sağlık hizmeti sunan sağlık çalışanlarımıza sürekli uygulanan şiddet için bu güne dek hiç bir tedbirin alınmamış olması üzücü. Sağlıkta şiddetle mücadele etmeyenler, gerekli tedbirleri almayanlar, üç maymunu oynayanlar, maalesef bugün sağlıkta şiddetin adeta meşru hale gelmesine sebep olmuştur. Onlarca, yüzlerce sağlık çalışanımız hemen her gün hakarete, küfre ve şiddete maruz kalıyor. Bunca olumsuzluğa rağmen sağlıkta şiddetle ilgili ne bir düzenleme yapılıyor ne de bir tedbir alınıyor. Şiddeti önlemenin yolu tweet atmak değildir. Ya da ülke genelinde yetkili olup da etkili olmayan sendikaların yaptığı gibi tweet etkinlikleri yapmak da değildir. Önlemenin yolu üzüntü belirtmek, geçmiş olsun dileklerinde bulunmak da değildir. Sağlık çalışanları dayak yiyor, seyrediyorsunuz. Sağlık çalışanları kamu hastanelerinden istifa ediyor, seyrediyorsunuz. Sağlık çalışanları yurt dışına çalışmak için gidiyor, seyrediyorsunuz. Böyle giderse 3-5 yıl sonra milletimize, kamuda sağlık hizmeti verecek doktor, hemşire, sağlık çalışanı bulamayacaksınız. Nasıl ki 7/24 hizmet veren askerimizin, polisimizin kendilerine ait yasaları varsa sağlık çalışanlarımızın da kendilerine ait bir yasalarının olması gerekir. Ve belki de ilk kez, Sayın Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca, Sayın Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ ve 81 il müdürümüzün katılacağı 10 Mart Perşembe günü yapılacak toplantıdan çok şey bekliyoruz. Mesela, sağlıkta şiddet uygulayan vatandaş sağlık hizmetini ücretli alsın. Mesela sağlıkta şiddet uygulayan 3 gün nezarette kalsın. Suçluluğu kesinleşen vatandaşın cezasına HGB (hükmün geri bırakılması) uygulanmasın. Ne dersiniz?