Orhan Kemal’in vefatının 50’inci yılına saygıyla usta yazarın en önemli romanlarından biri olan Kanlı Topraklar’ı karakterleriyle tanıtıyoruz. Karşınızda doyumsuz bir Çukurova romanı

Orhan Kemal’in vefatının 50’inci yılına saygıyla usta yazarın en önemli romanlarından biri olan Kanlı Topraklar’ı karakterleriyle tanıtıyoruz. Karşınızda doyumsuz bir Çukurova romanı Kanlı Topraklar (1963), Orhan Kemal’in Vukuat Var, Hanımın Çiftliği ve Bereketli Topraklar Üzerinde romanları ile birlikte anılan “Çukurova” romanlarındandır. Orhan Kemal’in hikaye anlatmanın daha ötesinde, dönemin ruhunu ortaya koyan anlatısı bu romanda da kendisini gösterir. Hemen her romanının ortak özelliği olan bu durum, Kanlı Topraklar’da bir başka başarılı yönle beraber kendisini gösterir: Sıra dışı karakterlerin çokluğu. Öncelikle romanın başkişisi Topal Nuri’den başlayalım. Kayseri asıllı olan Topal Nuri, kimsesiz bir çocukluk yaşamış ve yakınlarının gösterdiği eziyetten intikam alırcasına etrafındaki herkesi kullanarak zengin olmanın peşindedir. Şimdilik hemşerisi Nedim Ağa’nın yanında kantarcı katibi olarak çalışıyorsa da, her türlü hileyle etrafındakileri kullanacak, tasfiye edecek ve zengin olacaktır. Değil mi ki, Milli Mücadele sonrası kaçıp gidenlerin sahipsiz mallarına konan Nedim Ağa, başkalarının omzuna, cesedine basarak yükselmiştir; o da böyle yapacaktır. Onun için insanı sevmek diye bir şey yoktur. Bütün mesele insanların zayıf yönlerini kullanıp, rahat ekmeğe kavuşmaktır. Kendisini çekemeyen Kantarcı Mustafa, onun yaylasına ve ikramiyesine; ağanın hediye ettiği buzdolabına imrenmekte ve bunları kıskanmaktadır. O halde bu zaafı kullanacaktır. Nedim Ağa’nın bir takım kirli işler yürütmesi gerekmektedir; o zaman ağanın en yakını, sır küpü kendisi olacaktır. Nedim Ağa’nın kadına zaafı vardır. Gerekirse, çok yakınlık gösterdiği ve hırsızlığa ortak ettiği Kantarcı Mustafa’nın karısını ağaya peşkeş çekecektir. Din, Allah, kitap mı? Onun rehberi din bezirganı Kabak Hafız’dır. O meseleler çoktan çuvala konup ağzı bağlanmıştır. 1930’ların Çukurova’sında, pamuk ticaretine dayanan ekonomi fabrikaların önemini arttırmıştır. Ancak, hala tasfiye olmamış ve fabrikaya gelen hammaddenin asıl üretildiği alana, yani toprağa sahip olanlar ağalardır. İşte Topal Nuri de, böyle bir ağa olmayı kafasına koymuştur. Nu sebepledir ki, yüzyıla yakın bir zamandır meselesi çözülmeyen “Kanlı Topraklar”a yolu düşecektir. İşte burada karşısına çizgi dışı başka karakterler çıkar. Kanlı topraklar, bir Osmanlı paşasının üzerine tapulu, ancak on yıllardır köylülerin işgali altında sürülen topraklardır. Sultan Hamit paşalarından birinin tapuladığı topraklar, öyle sağlam tapulanmıştır ki, torunları hala bu topraklar üzerinde hak iddia edebiliyor, köylülerin direnişi olmazsa başkalarına satabiliyor. İşte romana dahil olan bu torun, Paşazade Hakkı beydir. “SİGARA DUMANINI İPE DİZMEK” Paşazade, Sarbon’da eğitim almış, birkaç dil bilen biridir. Halk, böyle bir adamın vekil, hatta başvekil olamadığına şaşar. Yerlilerin gözünde “bir baltaya sap olamamış” birisidir. Bu avare ruhlu, artist Paşazade, cebinde taşıdığı tapularla ilgili değildir. Ona göre, bu insanlardan önce de topraklar vardı ve topraklara rüzgarların savurduğu tohumlar… İnsanların uydurma hukuku bu toprakların huzurunu kaçırmıştır. Cebinde sürekli lügatler taşır, olur olmaz yerde ırkçılık ve faşizm üzerine nutuklar çeker. Hukukun hukuksuzluğunu haykırdığı yerde, onun felsefe yaptığını söyleyen etrafındaki yalakalara göre felsefe, ‘sigara dumanını ipe dizmek’tir. Köy kahvesinde herkesin Paşazade’yi ve yanındakileri dövmeyi planladığı bir ortamda, o hiç beklenmedik şekilde, köyün önde gelenini bilek güreşine davet eder. Onları kovan kişiye, “Çay parasını vermeyecek değiliz ki” diye çocukça sevap verir. Fransızca konuşan birini gördüğünde, dünyası değişir. Mutlu olur. Ancak, Fransızca dedikodu yapıldığında rengi değişir. Onun küçük hırslarla ve hatta zamanın ruhuyla da ilgisi yoktur. O, resim çizer, içine kapanır ve bazen de şiir yazar. Uygarlığı, hukuku, toplumu sorgular. Devrimci bir sorgulama değil; toplumun dışında filozof yalnızlığında bir sorgulama. Çağın dışında kalmış bir diğer karakter Ali Şahin’dir. Romanya Türkleri’nden olan Ali Şahin, gençliğini Romanya’da işçi hareketi içinde geçirir. Türkiye’ye gelirken vapurda annesini ve babasını kaybeder. Melankolinin girdabına düşen Ali Şahin, hayatı ve ölümü sorgulama başlar. Savaşların yarattığı alt üst oluşlar, yükselişler ve inişler içinde, Ali Şahin’in hayatı Adana’ya uzanır. İttihat ve Terakki Ermenileri tehcir etmiştir. Onun ayarında makinistin mumla arandığı yıllarda onun gibilere çok ihtiyaç vardır. Sanayi Mektebi’nde ders bile verir. Yalnız kendi devri kapanmaya başlayıp, yeni gençler ona posta koyar gibi konuşmaya başlayınca bir kırılma daha yaşar. ÇAĞIN DIŞINDA BİR KARAKTER: ALİ ŞAHİN 1927 yılında “Şimendifer Grevi”ni birlikte örgütledikleri arkadaşı Sinan’ın yardımıyla bir köye yerleşir. Bundan sonrası Ali Şahin’in maddenin ötesiyle, yani metafizikle yarı deli gibi ilgilenmeye başladığı yıllardır. Hatta ona bazı sesler geldiğini, maddenin ötesinde de bir şeyler olduğunu Sinan’a söyler. Hatta meseleyi öteye götürüp, günde tek zeytin yiyerek yaşanabildiğini göstermeye çalışır. Marksizm mi? Ona da çaresi vardır. Aslında dünya işçi ihtilali için biricik yol, Bektaşilik ve Marksizm’in sentezidir. Bu düşünce Lenin’in bile aklına gelmemiştir. Bu arada, Lenin’le istediği zaman görüşmekte ve boğma rakı içmektedir. Ekim Devrimi’nden bir gün önce Romanya’da Lenin’le birlikte olduğunu söyleyecek kadar tozutur. O gün Lenin’i uğurlamış ve “Zaman tamam bugün, Allah yardımcın olsun” demiştir. Köylünün dikkatini çekecek şekilde tepedeki bir evde yaşayan Ali Şahin’e köylüler diş bilemektedir. Çünkü Paşazade Hakkı Bey ve yanındakiler define bulma sevdasıyla ona konuk olurlar. Toprak sahiplerini gören köylünün sinirleri gerilir ve sonuçta Ali Şahin’i devlet aleyhinde çalışan bir ajan olarak ihbar ederler. Ali Şahin’in evinde teller, kablolar, telsizler bulacağını sanan jandarma, zeytin çekirdeğiyle dolu bir poşet bulur sadece. Gıdaların insanları zehirlediğini düşündüğü için, günde tek bir zeytinle yaşamayı denemektedir. HALA LENİN Mİ DİYEN ESKİ SOLCU Bir de mücadele arkadaşı, daha doğrusu eski mücadele arkadaşı Sinan’a bakalım. Ali Şahin’in tam tersine o, maddenin öte değil, beri yanıyla ilgilenmiştir. Dünya işçi ihtilali mi? Hele işçi sınıfı bilinçlensin, işler yoluna girsin, o ne de olsa, şuurludur. Devrime karşı çıkacak değil ya! Kafası karışmış olsa da, ideallerini terk ermemiş olan Ali Şahin ona Lenin’i hatırlattığında, “Hala Lenin’mi?” diye sorar. “Hala ve her zaman” diye cevap veren Ali Şahin’e, çıkarı için bu işlerden uzaklaştığını söyler. Orhan Kemal, bir zamanlar grev örgütleyecek kadar solcu olan Sinan’ın solculuğun materyalizminden sağcılığın karanlık spiritüalizmine kaymış olmakla birlikte onun hiçbir zaman yüzde yüz bir inanç taşımadığını ve hatta bu inançları çıkarı için kullandığını anlatır. Sinan, artık kanlı toprakların işgalci köylüler ve gerçek tapulu sahipleri arasındaki dengeden faydalanan bir karakterdir. ADANALI ÇİFTÇİLER Bir de bahçelerindeki ürünlerini komisyonculara kadar getirip, yok pahasına satan ama buna rağmen paralarını alamayan Adanalı yerli çiftçiler, yani “Fellahlar” var ki, onlar romanın içinde çok kısa bir yerde geçmektedirler. Tek tek değil, üretimleriyle, topyekûn varlıklarıyla Adana’nın en önemli renklerinden ve dinamiklerindendirler. Yorgunlukları, yalnızlıkları ve çaresizlikleri bir başka romanda okunmaya değecek kadar çarpıcı ve hazindir. Kanlı Topraklar, Topal Nuri’nin “önlenemez yükselişinin” sürüp gitmesiyle son bulur. Uydurma hukukun üstünlüğüne ve yeni yükselmekte olan zengin sınıfının (Topal Nuri ve öncesindeki Nedim Ağa’lar) acımasızlığına yenilen köylüler, kanlı topraklar yüzünden ölmeye devam eder.