Eylül ayının da yarısını devirdik... Şimdi sonbaharın binbir tonuna kucak açma vakti! En sevdiğim mevsimdir sonbahar... Bana çok da fazla hüzünü çağrıştırmaz; yazın bunaltıcı sıcaklarının ardından ten...

Eylül ayının da yarısını devirdik... Şimdi sonbaharın binbir tonuna kucak açma vakti! En sevdiğim mevsimdir sonbahar... Bana çok da fazla hüzünü çağrıştırmaz; yazın bunaltıcı sıcaklarının ardından tenimi okşayan hafif serin rüzgarla enerjiyle dolup taşarım. Aslında yaşamı tam anlamda hissetmektir sonbahar... Yemyeşil ağaçların bile bir gün sararıp solacağını ancak yeterince zaman verirsen her şeyin yeniden güzelliklere bürüneceğini gösterir... Ayrıca sonbahar biraz da melankoliklerin mevsimidir... Azcık durgunluk, azıcık kendini dinleme, bazı şeyleri bitirme ve yeni şeylere başlama vaktidir. Hatta onu çok severseniz size birçok mucize de sunabilir. Ne demiş Cemal Süreya, ‘Sonbahar sanattır... Diğerleri ise mevsim.” Hak vermemek elde mi? Sonbahar mevsimi adeta doğanın uykuya dalışını, bitkilerin ölerek tekrar dirilişini temsil ediyor. Benim içinde bu mevsim adeta ölümden sonraki hayatın her yıl tekrar adeta gözlerimizin içine baka baka tekrar canlandırılışının bir örneği... Sonbahar sararan yaprakların ve yağan yağmurların güzelliğidir. Sonbaharda fark etmesini bilen insanlara binbir türlü güzellik vardır. Renkler sonbaharda güzeldir. Yeşilin yanındaki kızıl, sarının yanındaki kahverengi sonbaharın ta kendisidir. Dünyaya yeni bir iklimden bakmanın zamanı gelmiştir. Bir yandan yakmayan güneşi, bir yandan da soğuk geçecek günleri hatırlatır. O yüzden şimdi biraz da hazırlık yapma zamanıdır... Açıkçası ben bu süreci yenilenerek, daha da güçlenerek ve bolca da dinlenerek geçirmeyi tercih ediyorum. Çünkü önümüz kış... ‘Kışın bize ne getireceği belli olmaz’ diyerek kendimi hazırlıyorum. Bolca kitap okuyorum mesele; çünkü kitap okumak hem engin denizlerde yüzmek hem de huzurlu bulutlarda dinlenmek için harika bir fırsattır... Sonrasında biraz da müzik... Kulağıma ne hoş gelirse, ruhumu ne dinlendirirse... Alıyorum elime kahvemi ve gökyüzünü seyredalıyorum... Bazen kafamdaki tilkileri hizaya sokuyor bazen ise sadece bakıyorum... Sadece bakmak nedir, bilir misin? Hani böyle içini bir huzur kaplar, kafandakileri çözmüşsündür... Sadece bakarsın ufuğa... Aklına takılan hiçbir şey yoktur ve o an sadece bakmak özgürlüktür. Çünkü kafanda bir şey varsa ve içini sıkan bir konu, mümkün değil sadece bakamazsın... Sonbahar, eskiyenlerin izlerini sildiği için sana sadece bakma fırsatını da sunar; özgürlüğü de... İşte, o zaman ne kadar kıymetli bir süreçten geçtiğinin farkına varırsın... Şimdi... İçinde bulunduğun zamanı en iyi şekilde değerlendirme vakti... Yolunun nasıl şekilleneceği ve bu yolda adımlarının sesini sen belirleyeceksin. Ya her şeye hazır, güçle basacaksın toprağa, özgürce havalandıracaksın eteklerini ya da 40 tilkinin kuyruğu arasında sıkışıp nefes almak için mücadele edeceksin... Seçim senin... Bakalım, sen bu yıl hangisini seçeceksin... Ve bir sonbahar daha geçiyor ömrümüzden. Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç. Unutma ki, sonbahar yılın son sevgi dolu gülümsemesidir.