Zannediyorlar ki bir savaş çıkacak, silahlanıp cepheden cepheye koşacağız. Va...

  Zannediyorlar ki bir savaş çıkacak, silahlanıp cepheden cepheye koşacağız. Vatanımızı kurtaracağız, dedelerimiz gibi… Hayır, öyle olmayacak artık! Felaket tellallığı gibi olmasın ama şöyle olacak… İklimi, suyu, toprağı, dağları, rüzgarı, bütün sokakları denize çıkan yolları ile ilkçağlardan bu güne onlarca uygarlığı barındırmış bir kent. İzmir… Memleketim… Yazık ediyorlar sana, edecekler de… Çocukluğumun ‘Güzel İzmir’i günden güne çiçeksiz, yeşilsiz, renksiz, kokusuz bir çöle dönüşüyor. O kadar sorun barındırıyor ki, nereden tutarsam elimde kalıyor. Tel tel dökülüyor adeta… Altın madenlerinin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kirlettiğine mi yanayım, Gaziemir’deki nükleer atıklara mı, bilemedim… Çevresinde binlerce vatandaşın yaşadığı, şehirlerarası yolun, kocaman alışveriş merkezlerinin hemen yanındaki bu alan tek kelimeyle kentin kanayan yarası. Hani ‘Adam eksen adam çıkar’ dedikleri, bir zamanların bereketli topraklarına sahip Aliağa-Foça’daki ağır sanayi kirliliğine ne demeli! Doğup büyüdüğüm Bornova… Çimento fabrikaları ile kuşatılmış durumda yeşil (!) Bornovam… Fabrikalara ham madde temini için ilçeyi çevreleyen dağlar tek tek yok ediliyor. Hani o marşta geçen İzmir’in çiçekler açan dağlarından bahsediyorum. Ya mantar gibi çoğalan RES’ler, JES’ler, GES’ler? Yenilenebilir-temiz enerji’ kılıfı adı altında sunulan projeler… Ne mi yapıyor bu RES’ler… Dağları delik deşik ediyor, betonlaştırıyor, doğal yaşamı yok ediyor, bölge insanının geçim kaynaklarını daraltıyor, şehrimin ormanlarını, akciğerlerini daraltıyor… Basmane Çukuru, Kültürpark, Harmandalı Çöplüğü… Bu konulara girmiyorum bile… Eeee İbrahim, bunları söylemek kolay. Peki, elektriğin kesildiği zaman ararsın bu RES’leri” dediğinizi duyar gibiyim. Doğru, rüzgar elektrik santralleri ile elektriğim karşılanıyor, oturduğum evin harcı dağlardan oyulan toprakla yapıldı, doğru… İzmir, Türkiye’nin en fazla göç alan şehirlerinden biri. Göç olduğu sürece şehirlerin nüfusu daha da artacak. Nüfus arttıkça daha çok konut ve elektriğe ihtiyaç olacak. İhtiyaç arttıkça yemyeşil ormanlara pervaneler dikilmeye, dağların gözleri oyulmaya devam edilecek. Tamam akış böyle, realite böyle… Çözümü bende değil elbet, konunun uzmanlarında, siyasilerde, akademisyenlerde... İyi de bir gazeteci ve bir İzmirli kardeşiniz olarak eleştiri de mi yapmayım! Geçin eleştiriyi, bir vatansever olarak şu endişemi de mi paylaşmayım: Zannediyorlar ki savaş falan çıkacak. Silahlanıp cepheden cepheye koşacağız, vatanımızı kurtaracağız dedelerimiz gibi. Hayır, öyle olmayacak artık! Siz çocuğumun rezil olmasın, şehirde büyüsün, şehirde eğitim görsün, ev, araba alayım derken, kim olduğunu bile bilmediğiniz insanların gelip dedenizin, babanızın size miras bıraktığı tarlaları, evleri, köyleri satın alıp söz sahibi olmaları savaş değil de ne?