İZKON Genel Sekreterliği dahil birçok STK’de görev alan Beşir Tunç, STK’lere bakış açısını anlattı,...

İZKON Genel Sekreterliği dahil birçok STK’de görev alan Beşir Tunç, STK’lere bakış açısını anlattı, “Gücümüz oranında sosyal sorumluluk projelerine imza atmalıyız” çağrısı yaptı İzmir’de sivil toplum kuruluşu alanında önemli bir isim; Beşir Tunç… İzmir Mardinliler Federasyonu’nda (İMAF) Gençlik Kolları Başkanlığı yaptı. Ardından İMAF’ın üçüncü dönem genel başkanlığını yaptı. İzmir’in en kapsamlı STK’si olan İzmir Konfederasyonu’nda (İZKON) uzun bir dönem boyunca İMAF’ı temsilen yer alan Tunç, aynı konfederasyonun genel sekreterliği görevini de yapıyor. Güçlü bir sosyal medya ağına da sahip olan Tunç’un her mesajı STK’lerin gündeminde uzun uzun tartışılıyor. Tunç’la neler yaptığını ve mesajlarını neye göre seçtiğini konuştuk… Öncelikle ülkemizin ve tüm dünyanın hala atlatamadığı bir salgınla karşı karşıyayız. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Şüphesiz ki aylardır hayatımızdaki her konu korona virüse göre ayarlandı. Attığımız her adım salgına göre belirleniyor. İnsanlık son derece zorlu bir sınavla karşı karşıya. Uzak veya yakın, herkes bir tanıdığını kaybetti ya da salgın kapılarını çaldı. Üzüntülüyüm; ama umutsuz değilim. Ülkemizdeki dayanışma ruhu bence çok büyük toplumsal çöküntülere mahal vermeden ilk dönemleri atlattı. Şimdi daha tecrübeliyiz, daha dikkatliyiz. Şu günlerde yaşanan yükseliş bizi korkutmamalı; ama tedbiri elden bırakmamalıyız da… Siz STK’lerde yıllardır görev alıyorsunuz. STK’ler pandemi sürecinde durumu yeteri kadar okuyabildi mi? Türkiye genelinde bir duyarlılık olduğunu söylemek mümkün. Salgın direk olarak bir devlet organizasyonuna ihtiyaç duyulan olağanüstü bir durum olduğu için STK’lerin sokakta fiilen bir şey yapma şansı yoktu. Ancak bizler, İzmir’de önlemleri uygulama konusunda sürekli çağrılar yaptık. Vatandaşımızın başta sağlık ve gıda olmak üzere çözemediği bazı konuları yetkili makamlara ulaştırdık. Şahsen defalarca kaymakamlık, valilik ve belediyelere bazı sorunları naklettim. Ancak STK’lerin bilgi ve veri toplama, olağanüstü durumlara hazır olma konusunda eksiklikleri olduğunu söyleyebilirim. Örneğin, her STK’nin bir sağlık birimi olması gerektiğini gördüm ama şu da var ki, devletler dahil hangi kurum bu salgına hazırdı ki? Sizin sosyal medya mesajlarınız çok etkin oluyor. Konularınızı neye göre seçiyorsunuz? Tabii toplumumuzu ilgilendiren ve STK temsilcileri olarak direkt tabanımızın bilmesi gereken meseleler üzerine mesajlar yazıyoruz. Ben de yazılarımın kırıcı olmamasına ve sorunlara dikkat çeken bir yanı olmasına özen gösteriyorum. Etkili olduğunuzu düşünüyor musunuz? Etkili olmuşum ki sizin bile dikkatinizi çekmiş… Bakın, Mardin’den beni takip eden bazı hemşerilerimiz dahi orada yaşadıkları sorunları bize aktarıyor. Sizin gibi gazeteci dostlarımızın desteğiyle elektrik ve altyapı sorunları yaşayan köylülerin sorunlarının yetkililer tarafından görülmesini sağladık. İzmir’de de bu alanı aktif kullandığım için STK camiasında belli bir duyarlılık düzeyinin açığa çıktığını söyleyebilirim. Dostlarımız, bizim söylediklerimiz karşısında gerçekten bir yaraya parmak basmak için sosyal medyada bir şeyler paylaşmaya özen gösteriyor. Peki, hiç tepki almıyor musunuz? Açıkçası ne kadarına tepki denir, bilemem. Sosyal medyada kullandığımız üslup ve birleştirici dil herkesin doğru bir dil kullanmasını sağlıyor. Elbette her söylediğim mükemmel değil ve bazı dostlarımız bizi eleştiriyor da. Ancak hiçbir zaman sertliğe varan tepkiler almadım. Biliyorsunuz, eleştiri yapıcı olmak amacıyla yapıldığında güzeldir... Bana gelen eleştirilerin de böyle bir niyet taşıdığını biliyorum. STK’lerin en önemli sorumluluğunun ne olduğunu düşünüyorsunuz? Siyasetin arka bahçesi olmadan siyasetçilere doğru işler yaptırmak. Bu arada sadece STK’lere yüklenmemek gerekir. Gerek merkezi hükümet gerek yerel yönetimler de STK’lerin kapısını çalmalı. Görüşlerini dikkate almalıdır. Tabii STK’ler gücü oranında sosyal sorumluluk projelerine de imza atmalı. Bir STK’de olmaz olmaz dediğiniz husus nedir? Buna cevap olarak geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yayımladığım ve yüzlerce mesaj, onlarca telefon aldığım mesajımı okumak isterim: Burada yayımlanan görüşlerim yakın zamanda size ulaşacak geniş ölçekli manifestonun ön bildirisidir. İzmir’de bir süredir STK’lerde ezber bozma adına yaptığımız çalışmalar kamuoyunun gündeminde. Bu gayretlerimizi size aktarmak istiyorum. Öncelikle, biz STK’lerin özellikle siyaset kurumu karşısında pasif ve edilgen durumunu ortadan kaldırmak için çaba sarf ediyoruz. Siyasetçilerin sadece seçim zamanlarında kurumlarımıza uğruyor olması, en hafif ifadeyle “haysiyet kırıcı” bir davranıştır. Bizler, kamuoyuna birlik ve beraberliğimizi gösterdiğimiz sürece siyasiler bizi dikkate alacaklardır. Bizler, siyasetin bir uzantısı, bilinen tabirle “arka bahçesi” olmadığımızı ancak dik duruşumuzla gösterebiliriz. Ancak bundan önce biz STK temsilcilerinin üzerine düşen bazı sorumluluklar var: İlkeli ve dürüst olmak. Ben genel olarak bunları “tutarlı” olmak olarak özetliyorum. STK’lerde görev alanlar; ama önce başkanlar tutarlı olmalı, “yoldaş” dediklerine verdikleri sözleri daima yerine getirmeli. Yol arkadaşlarıyla tutarlı olmayan STK temsilcileri adında “toplum” olan bir kurumu ileri götüremez. Toplumun güvenini kazanmak ekip işidir. Koltuğu koruma ve ondan güç alma derdinde olanlar zaten kent ve toplum hayrına bir şey de yapamazlar. Bu nedenle STK’ler dürüstlük merkezi olmalı, diyorum. STK’lerin çekirdeğinden yetişmiş bir gönüllü olarak bundan sonra da toplumun ve yaşadığımız şehrin, hatta elimizin uzandığı her yerin dertlerini çözüme kavuşturmak, en azından dertlenmek konusunda üzerime düşeni yapacağımı taahhüt ediyorum.