Su, ekosistemden bağımsız olmayan bir bütündür. Dolayısıyla suyun korunmasında, su varlığıyla ekosistem birlikte ele alınmalıdır. “Suya olan ihtiyaç kavramı zaman içinde değişebilir. Ancak su gibi bir...

Su, ekosistemden bağımsız olmayan bir bütündür. Dolayısıyla suyun korunmasında, su varlığıyla ekosistem birlikte ele alınmalıdır. “Suya olan ihtiyaç kavramı zaman içinde değişebilir. Ancak su gibi bir varlık ihtiyaçtan çok, bir varoluş meseledir. Su varlıklarını korumak “ekolojik ihtiyaçlar” gibi belirsiz bir kavramla değil ekosistemin bütününü sürdürmek ile mümkün olur”. Bu nedenle Su Kanunu’nda aşağıdaki yasal düzenlemelere yer verilmelidir. *Ülkemizde içme ve kullanma kaynağı olan göllerimizin ve nehirlerimizin neredeyse tümü kuruma- kirlilik ve biyolojik çeşitlilikte aşırı kayıplara uğramasının yanı sıra doğal göllerimizin yarıdan fazlası da kurumuş durumdadır. Uzun yıllara dayalı bu çalışmalar sonucunda, su kaynaklarımızın su bütçelerinin azalması bölgesel kuraklığı artırdığını göz ardı etmeden, suların doğal döngüsüne engel olunmamalıdır: * Yıllardır su kaynaklarımızdan hep alınıp bir şey verilmemesi,  tüm kaynaklarının sadece kullanma değil, her zaman kullanıla bilecek koruma hedefli olmalıdır.  Suyun, tek üretim yeri olan su kaynaklarımızın, mutlak koşullarla kendilerini yenileme / dinlenme fırsatı verilmeli ve doğal su kaynaklarının tüm ekolojik yapısıyla birlikte yenilenmesi kesinlikle göz ardı edilmemelidir. *Doğal göllerde oluşum, hidrolojik ve biyolojik çeşitliliğinin bilinmesi çok önemlidir. Su kaynaklarımızın ekolojik, biyoçeşitlilik, hidrolojik, fiziksel, kimyasal ve fiziko kimyasal bakımdan sürekliliği için, fotosentez, çözünme- mineralizasyon vb. reaksiyonların oluşumunu hızlandırarak, sulardaki tür çeşitlilik ve sayısında azalmalara neden olmasının yanı sıra organik ve kimyasal kirliliğin önlenmesi bakımından göl su seviyesinin- bütçesinin mutlak koşulla korunması gerekmektedir. *Ülkemizdeki su havzalarının su kalitesini -seviyesini ve - canlılarını çeşit-miktarını olumsuz yönde değiştirecek etkenlerin kaynağında ortadan kaldırılması havza bazında yapılmalıdır. Kamu yararı kriterinin uygulanmasında ekonomik öncelikler, sosyal ve ekolojik önceliklerin değil doğal su kaynaklarımızın sürdürülebilirliği öncelik oluşturmalı ve ekonomik ayak izi yaşamsal kaynakların ekolojik ayak izinden çok daha az olmalıdır. *Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının içilebilir ve kullanılabilir özelliklerinin korunması için kirletilmemesi gerekir. Kaynakların atık alanı olması ile ilgili eğitim – yasal düzenlemeler amasız, fakatsız, popülist yaklaşımsız uygulanmalıdır. Çevresel ve gölün doğal dengesine müdahaleler sonucu oluşan kirletici kaynakların ve etmenlerin, suların korunması ve su bütçesini koruyan canlılara zarar vermemesi için su kaynaklarından su alımları su rezervine zarar vermeyecek miktarda olmalıdır. DİP ETKİSİ Doğal göllerde bu durumun gölün biyo-kimyasal reaksiyonlarını hızlandıran ( güneş ışınlarının dip etkisi) unutulmamalıdır. *Su kaynaklarının erozyon, atık, yüzey akışla gelen maddelerin göle ulaşımı arıtma vb. sistemlerle engellenmesinin yanı sıra kaynaklarda da oluşan dip çamurları düzenli aralıklarla temizlenmesi suyun kalitesinin ve su canlılarının korunması ilke edinilmeli ve engellenmelidir. Ülkemizde tarımda kullanılan su miktarı yüzde 70lerin üzerinde iken ve yeraltı ve yerüstü sularımızın yüzde 25 israf edilirken ve ekonomik kullanımdaki bitmeyen talebin giderek artması söz konusu iken, insanların içme ve kullanmada kullandığı su miktarı artan nüfusa rağmen bu kullanımla mukayese edilemez durumda olup, insanlar anayasal hakları olan sağlıklı içme suyuna ulaşımda güçlük çekmektedir bu nedenle, Su yönetimi sadece tarımsal-sanayi üretimindeki ekonomik kullanım öne çıkarılarak değil, canlıların yaşamsal ihtiyacı gözönüne alınarak oluşturulmalıdır. *İklim değişikliğine bağlı olarak azalan yağışlar ve ürün çeşitlendirilmesi bölgede sulamalı tarımı kaçınılmaz hale getirmektedir Suyun bütüncül havza yönetimi anlayışı çerçevesinde etkili yönetimi için üst düzeyde koordinasyonu ve işbirliği ile düzenlenmelidir. *“Su hakkı olarak belirlenen miktarı aşmayan kullanım söz konusu olduğunda temin ve kirlilik önleme maliyetlerinden muaf olunması, İnsani kullanım ve geçimlik tarım için yeterli miktar ve kalitede suyun ücretsiz verilmesi, bunun dışındaki suyun kamu yönetim hizmetleri karşılığında ücretlendirilmesi sağlanmalıdır.” *Su Bilgi Sistemi ile su kaynaklarına ilişkin her türlü bilginin tek bir sistem altında toplanması ve kullanılmış suların geri kazanılarak yeniden kullanılmasının sağlanması hükme bağlanmalıdır. EN BÜYÜK SORUN Suyun tüm canlılar, tarım sektörü, bolluk, bereket, sağlık, huzur, medeniyet, kalkınma ve yaşamın kaynağı olduğunu anlatan Dr. Kesici, "Su kaynaklarımızın korunması, tüm canlıların su hakkı ve suyun bilimsel kurallarla ve doğanın su döngüsünü göz ardı etmeksizin yönetilmesi temel ilke olmalıdır. Su kaynakları azalınca, artan sıcaklıklarla birlikte nem yağış azlığı başta tarım-gıda olmak üzere, sanayi, turizm, sağlık ve enerji alanlarında çok büyük olumsuzluklara neden olmaktadır. Suyun özensiz, plansız, verimsiz ve aşırı kullanılması, su kirlenmesi ve su kaçakları en büyük sorundur dedi.  NEHİRLERDE KİRLİLİK  Kontrolsüz tarımsal sulama, enerji ve gıda üretimi ile aşırı tüketim çılgınlığının suyun hiç bitmeyecek bir kaynak gibi görülmesine yol açtığını savunan Kesici, “Suyu bilinçsizce ve plansız şekilde kullanıyoruz. Türkiye’nin içme ve kullanma suyu kaynağı olan göl ve nehirlerimizin neredeyse tümünde kirlilik yaşanıyor. Biyolojik çeşitlilikte aşırı kayıplar var. Ayrıca doğal göllerimizin yarısından fazlası kurudu, mevcut nehirlerimizde de kuruma riskiyle karşı karşıya olanlar var. Suyun tek üretim yeri olan doğal su kaynaklarımızın tüm ekolojik çevreleriyle birlikte kendini yenilemesine fırsat verilmeli. Göllerin su seviyesi ve su bütçeleri mutlaka korunmalı. Yeraltı sularının kirletilmesinin önüne geçilmeli, su kaynakları ve dereler, çaylar atık alanı olmaktan çıkarılmalı” ifadelerini kullandı. SONUÇ OLARAK: TÜRKİYE Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı ve göl uzmanı Dr. Erol Kesici’nin belirtiği üzere; Su varlıklarını korumak “ekolojik ihtiyaçlar” gibi belirsiz bir kavramla değil ekosistemin bütününü sürdürmek ile mümkün olur”. Bu nedenle Su Kanunu’nda aşağıda belirtilen yasal düzenlemelere yer verilmelidir. *Uzun yıllara dayalı bu çalışmalar sonucunda, su kaynaklarımızın su bütçelerinin azalması bölgesel kuraklığı artırdığını göz ardı etmeden, suların doğal döngüsüne engel olunmamalıdır. * Organik ve kimyasal kirliliğin önlenmesi bakımından göl su seviyesinin- bütçesinin mutlak koşulla korunması gerekmektedir. * Doğal su kaynaklarının tüm ekolojik yapısıyla birlikte yenilenmesi kesinlikle göz ardı edilmemelidir. * Su alımlarının su rezervine zarar vermeyecek miktarda olmalıdır. * Suyun kalitesinin ve su canlılarının korunması ilke edinilmeli ve engellenmelidir. * Kanun taslağının getirdiği en dikkat çekici düzenlemelerinden biri de “Su Yönetim Kurulları” olacak. Buna göre Su Yönetimi Yüksek Kurulu’na bağlı olarak çalışacak olan merkez ve havza yönetimi kurulları ile il su yönetimi koordinasyon kurulları oluşturulması öngörülüyor. Genel ve özel su kavramları  kanunda yer alıyor. Ancak; Ancak kamusal bir varlık ve temel insan hakkı olan suyu ekonomik bir kaynak olarak gören anlayışla hazırlanan kanun taslağının en önemli eksikliği “su hakkı” nitelemesinden yoksun oluşudur. *Su ile ilgili birçok kurum var. Birleştirilmesi ve görev tanımları netleştirilmelidir. DSİ, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Su Enstitüsü gibi. Bu kurumlar arasında yetki karmaşası var. Dereler de kirlilik durumunu BUSKİ bir şey yapamıyor. Sadece verilen talimatı yerine getiriyor. Örneğin: DSİ, Baraj ve göllerde su numunesi alıyor ama değerlendirmeyi Su Yönetimi Genel Müdürlüğü yapıyor. Bu kanunda belirtilmemiş. Yeni bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Kısacası; Türkiye’nin suyun temel insan hakkı ve yaşamın vazgeçilmezi olduğu gerçeğini esas alacak çerçevede bir su kanununa ihtiyacı var. Ticari meta olarak görülmesi bence yanlıştır. * Tasarı, birçok açıdan yenilikçi unsurlar içermesine rağmen, katılımcılık ve havza ölçeğinde bütüncül planlama konularında yetersiz. SULAR HAKKINDA KANUN (1)Kanun Numarası: 831Kabul Tarihi: 28/4/1926Yayımlandığı R.Gazete: Tarihi: 10/5/1926 Sayı: 368 Yayımlandığı Düstur: Tertip: 3 Cilt: 7 Sayfa: 887Madde 1Şehir ve kasabalarla köylerde ihtiyacatı ammeyi temine mahsus suların tedarik ve idaresi belediye teşkilatı olan mahallerde belediyelere, olmayan yerlerde Köy Kanunu mucibince ihtiyar meclislerine aittir. Şehir ve kasabalarla köylerin ortak sularındaki intifa payları mevcut belgelere ve teamüllere göre tespit olunur. Paylardan başlı başına istifade edilebilirse hisseler ayrılır. Edilemezse tespit olunup katileşen teamüllerine göre ortaklama idare olunur. İçme suları kaynaklarında zarar verecek ve sıhhat şartlarını bozacak şekilde tarla açmak ve hayvan bırakmak ve sulamak belediye veya ihtiyar meclisleri tarafından yasak edilebilir. İşbu kanun ahkâmının icrasına Başvekil, Dahiliye ve Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekilleri memurdur.