Bayramlıklarınızı giydiniz mi çocuklar? Saçlarınızı babalarınız kolonya ile taradı mı? O aşık olduğumuz kırmızı ruganlar çıktı...

Bayramlıklarınızı giydiniz mi çocuklar? Saçlarınızı babalarınız kolonya ile taradı mı? O aşık olduğumuz kırmızı ruganlar çıktı mı yatakların altından? Güzelce kutladınız mı bayramımızı? Ah o günler… O günler… Dün 9 Eylül’ü kutladık… Kimimiz sokaklarda, kimimiz meydanlarda, kimimiz balkonlarda, kimimiz de tam kalbinin ortasında… Gururlandık… Çokça gururlandık… Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2’nci Süvari Fırkası’nı, Mürsel Paşa komutasındaki 1’inci Süvari Fırkası birliklerini, Mirliva Fahrettin Paşa’yı, Dördüncü Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafeddin Bey’i andık… Belki isimleriyle değil ama kalpten minnetimizle… Hatta bazılarımız Hükümet Konağı’nda gördü izlerini… Şanlı bayrağım göndere çekilirken nazlı nazlı, gözyaşlarımızı tutamadık… Hasan Tahsin’i de unutmadık tabi… Ulu Önder Atam’ın o coşkun heyecanını, kalbi kelebek misali atan o gelini… Akşehirli Bekiroğlu Mehmet, Antalyalı Ömer oğlu Hakkı Sarıarslan’ı, Nevşehirli Ahmet oğlu Seyit Mehmet ve Nevşehirli Ahmet oğlu Ahmet’i… Göğe baktık berrak, suya baktık apak, toprağa baktık… Sonsuza kadar kıymeti bilinmesi gerekilen o toprağa… Ve dedik ki… İzmir Ege yarısı, meltem kokar, tuz kokar İzmir insan yuvası, can kokar canan kokar İzmir zafer yuvası, kan kokar tarih kokar İzmir efeler yuvası, yürek kokar, şan kokar *** 9 Eylül denildiğinde çocukluğum geliyor aklıma… Ezberlediğim şiirler, dedemin bana anlattığı hikayeler, anneannemin kolaladığı mis kokulu gömlekler… Sonra Cumhuriyet Meydanı’ndaki törenler geliyor… Gururlu askerler… Atlı birlikler… Cengaver gaziler… Bandonun yürekleri ağza getiren sesi… Saçlarını iki yandan örmüş liseli öğrenciler rap rap rap! Hilalini yıldızıyla süslemiş şanlı bayrağım… Tabi bir de Atam’ın gözleri, tam da gökyüzünde… Başka bir memlekette var mı bu coşku, bilmiyorum… Başka bir memlekette var mı böyle bir aşk, sanmıyorum… Ancak şundan eminim ki… Bu toprağın buğdayını yemiş, körfezini içine çekmiş, suyunu, taşını, toprağını ezberine kilitlemiş kim varsa sonsuza kadar minnet duymalıdır. Marşına bağlı, bayrağına hayran olmalıdır… Bugünlere vardıran destanı bilmeli, anlamalı ve anlatmalıdır… Ve yeniden… Sardı yurdu ilk ateş, isyan oldu, haykırış oldu cihana İzmir efsane oldu, yürek oldu Mustafam’a Bandırma’yla çıkan İzmir ruhuydu Samsun’a Anadolu ateşi sönmeyecek bir daha Atamsın, canımsın, Mustafamsın, helaldir sana canlar, öl de ölelim, gel de gelelim dedi Anadolu korkmadan kurşunlardan Samsun’dan başlayan sel, seller oldu yurduma, korkmadan tüm cihandan Sel olup aktılar düşmana, yağmur olup yağdılar İzmir göründü ufukta aylardan eylül, 9 olmak üzere Kaçtığı yok düşmanın, kaçamamakta, teslim olamamakta korkudan Ordum şahlanmış yürekler dolusu Mustafa gibi durmak nedir bilmeden Kemalpaşa’dan, Belkahveden, Bornova’dan, İzmir gelmek üzere, Konak Meydanı burası, Hükümet Konağı şuracıkta İzmir’e selam durun, selam durun orduya İndirin o bayrakları, dikin şanlı sancağı, dalgalansın göklerde Atam’ın huzurunda takın madalyaları İzmirli’nin göğsüne!