Akıllı telefonlar hayatlarımızı kolaylaştırıyor mu, yoksa bizi yavaş yavaş etkisi altına alıp yönetiyor mu? “Sosyal İkilem” başlıklı belgesel bu sorunun cevabını en güzel şekilde veriyor. Diğer insa...

Akıllı telefonlar hayatlarımızı kolaylaştırıyor mu, yoksa bizi yavaş yavaş etkisi altına alıp yönetiyor mu? “Sosyal İkilem” başlıklı belgesel bu sorunun cevabını en güzel şekilde veriyor. Diğer insanlarla iletişim kurmak üzerine programlanmış biyolojik bir zorunluluğumuz var. Bu nedenle insanların arasındaki bağlantıyı optimize eden sosyal medyanın bağımlılık yapma potansiyeli tartışılmaz bir gerçek. “Müşterilerine kullanıcı diyen sadece iki sektör var: Yasa dışı uyuşturucu ve yazılım…” sözü de sosyal medya bağımlılığına yönelik içerdiği metafor açısından oldukça önemli. Eğer bir şey araçsa olduğu yerde kullanılmayı bekler. Araç değilse sizden talepleri olur. Sizi baştan çıkarır, manipüle eder, sizden bir şeyler ister. Ve üzgünüm, sosyal medya kullanılmayı bekleyen bir araç değil. Kendine ait hedefleri olan bu algoritmalar hedeflerine ulaşmak için psikolojimiz ile zaaflarımızı bize karşı kullanıyor… Bir kazak alacaksınız diyelim. Google’da arattınız, birkaç model baktınız ve sonra vazgeçip buna ihtiyacınızın olmadığına karar verdiniz. Durun, öyle hemen tek başınıza karar veremezsiniz… Haber sitelerinde gezerken ya da sosyal medyada vakit geçirirken çeşit çeşit kazak markalarıyla karşılaşma olasılığınız çok yüksek. Çünkü siz vazgeçseniz de algoritmalar size o kazağı satın aldırmak üzerine var gücüyle çalışıyor. Amaçları bu… Veee bingo… Vazgeçtiğiniz o şeyi hatta belki de yanında aslında ihtiyacınız olmayan başka bir şeyi daha satın aldınız. Yani arka planda sizi en yakın arkadaşınızdan hatta sizden bile iyi tanıyan zaaflarınızı çok iyi bilen korkutucu bir yapay zeka tarafından yönetiliyorsunuz. İnsanlar algoritmaların ne istiyorlarsa onu vereceğine göre tasarlandığını düşünür. Ancak durum pek öyle değil. Hatırlayanlar olacaktır, geçtiğimiz yıllarda dünyaca ünlü basketbolcu Kyrie Irving dünyanın düz olduğuna inandığını söylemişti. Sonra özür dileyip suçu izlediği videoların ikna edici özelliğine atmıştı. Yani algoritmalar her geçen gün daha akıllı hale geliyor. Bugün sizi dünyanın düz olduğuna ikna ederken yarın başka bir yanlışa inanmanızı sağlayabilir. Yani, yanlış bilgiden yana olan bir sistem yaratıldı. Çünkü yanlış bilgi doğrusuna nazaran daha hızlı yayılıyor ve bu da şirketlere daha çok para kazandırıyor. Bu nedenle internette ve sosyal medyada çok fazla bilgi kirliliği yer alıyor. Yazının başında bahsettiğim belgeselde yer alan tüm bu firmalarda görev almış kişilerin söylemlerine göre; algoritmanın kendine ait bir zihni var. Yani sistemleri insanların oluşturmasına rağmen makine kendini tamamen değiştirebiliyor, çünkü en iyisi olmaya programlanmış. Facebook, Twitter gibi şirketlerde bu sistemlerin nasıl çalıştığından anlayan bir avuç insan var onlar bile belirli bir içerikte ne olacağını tam olarak anlayamıyorlar. Yani insanlar olarak bu sistemler üzerindeki etkimizi kaybettik gibi bir şey… Özellikle bilim kurgu filmlerinden “Yapay zeka dünyanın sonunu getirecek” gibi sözlere aşinayız. Ancak atladığımız bir gerçek var; şu an zaten dünyayı yapay zeka yönetiyor. Uzun lafın kısası bu algoritmaları istediğimiz kadar hayatımızdan çıkarmaya çabalayalım bir şekilde bir yerden bizi tekrar içine çekme ihtimalleri çok yüksek. Kabul edelim; duyguları olmayan yapay zeka, zaafların yönettiği insan zekasına üstün geldi…