Birkaç ay önce, İzmir’in kurtuluşunun ve Kurtuluş Savaşı’mızın nihai zafer gününün yaklaşmakta olduğunu belirtmiş, “9 Eylül 2022 günü nasıl bir sabaha uyanacağız?” diye sormuştuk. (Bknz, Ege Telgraf,...

Birkaç ay önce, İzmir’in kurtuluşunun ve Kurtuluş Savaşı’mızın nihai zafer gününün yaklaşmakta olduğunu belirtmiş, “9 Eylül 2022 günü nasıl bir sabaha uyanacağız?” diye sormuştuk. (Bknz, Ege Telgraf, 27 Aralık 2021) İzmir’in seçilmiş lideri Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’e sorduğumuz soruya, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Koordinatörü sevgili ağabeyim Hasan Tahsin Kocabaş cevap vermiş; “Merak etme Serkan kardeşim, çok büyük sürprizlerimiz olacak” demişti. Vakit daralıyor… Şunun şurasında altı ayımız kaldı. Sürprizleri açıklama zamanı çoktan geldi, geçiyor. 9 EYLÜL 2022 SABAHI… Bu önemli konuyu sütunlarımızda işlemeye devam edeceğiz. Benzer bir ısrarı İzmir’in işgal edildiği 15 Mayıs 1919’un 100’üncü yıl dönümü için de gündeme getirmiş, aylar öncesinden “İzmir’in işgalinin 100’üncü yıl dönümünü nasıl anacağız?” diye sormuştuk. 31 Mart seçimlerinin hayhuyu ile konu deyim yerindeyse kaynadı gitti. Ama kurtuluş coşkusu bambaşka… Çünkü 2022 yılı, sadece ekonomik ve siyasi gelişmeler yönüyle değil, Türk Bağımsızlık Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının 100’üncü yılı olması açısından da kritik öneme sahip. Emperyalizme karşı elle, taşla, sopa ve silahla… Neyi varsa onunla savaşan Türk Milleti’nin ilk ve son kurşununa tanıklık eden güzel İzmir’imiz, 9 Eylül 2022’de tarihi bir gün yaşayacak. Mustafa Kemal’in ordularını gözyaşları içinde karşılayan İzmirlilier’in coşkusu, 100 yıl sonra da aynı duygu seli ile yaşanacak mı? “Gazeteciliğin temeli fikri takiptir” meslek deyişine uygun olarak, Tunç Soyer Başkanımıza tekrar tekrar sormak hakkımız olsa gerek: Tunç Başkanım, 9 Eylül 2022’de nasıl bir sabaha uyanacağız? BAŞKAN SÖZ VERMİŞTİ Temmuz 2020’de Cumhuriyet gazetesine yaptığınız açıklamada, İzmir’in kurtuluşunun 100’üncü yılında görkemli bir “100. Yıl Anıtı”, “100. Yıl Kurtuluş Müzesi”, “100. Yıl Marşı” ve “100. Yıl canlandırması” yapmayı planladığınızı ifade etmiş, yüreklerimizi yerinden hoplatmıştınız… 26 Ağustos 2022’de Afyon Kocatepe’den yola çıkacağınızı açıklamış; “Bütün güzergâhı zaman tüneline dönüştüreceğiz. O 14 günü birebir canlandıracağız ve canlı yayımlayacağız. Muhteşem bir 100. yıl başlıyor. İzmir’den bütün Türkiye’ye 100. yılda güçlü bir mesaj vereceğiz. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da 100. yıl canlandırması yürüyüşüne katılacak.” demiştiniz. İzmirli yurttaşlar olarak kurtuluşun 100’üncü yılında İzmir’in Belediye Başkanı olma onurunu taşıyacak Tunç Başkandan, bu etkinlik planlarının neresinde olduğumuzu öğrenmek istiyoruz. Büyük bir merakla ve ısrarla…  

YÜZYILIN KOMEDİSİ: TANSU ÇİLLER VE SİYASET

Duayen tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu, 2005 yılındaki oyununda ilginç bir senaryoyu sahneye koymuştu. Anıtkabir özel defterinden seçtiği bazı bölümleri seyircileriyle paylaşan Poyrazoğlu, hemen her gün TV’lerde izlediğimiz siyasetçilerin, Ata’nın huzurunda nasıl saçma sapan cümleler kaleme aldıklarını hepimize göstermişti. Bu örneklerden en müstesnası, adının önünde “Profesör” unvanı olan, Ekonomi Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış Tansu Çiller’e aitti. Türk ekonomisinin adeta kayıp yılları olan 1990’lı yıllarda siyasi aktörlerin başında gelen Tansu Hanım beş kez çıkmıştı Ata’nın huzuruna… Bu ziyaretlerin hepsinde Anıtkabir özel defterine yazan Çiller’in, beş mesajının 4’ünde yazısı hiç okunmuyor. Beşincisi ise tam anlamıyla rezalet bir dil bilgisi içeriyor. “GÖRÜŞMEK ÜZERE ATATÜRK!” Noktasına virgülüne dokunmadan aktarıyorum sizlere: “Yüce önder. Ulu ve büyük Atam! Doğru Yol Partisi’nin 14’üncü yılını idrak ediyoruz. (Sonra 14’ün üzerini karalıyor ve 15 yazıyor) Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ve demokrasinin bekçileri olarak 16’ncı yılımızda huzurundayız… Davamız yarım asırlık yani 65 yıllık bir davadır. Milliyetçilik ve çağdaşlık yolunda yarım asırdır yani tam 40 yıldır yürüyoruz. Bu ülkenin çimentosu olmanın sevinci içindeyiz. Biz bu ülkenin çimentosuyuz. Bizimle tuğlaları yapıştıracaklar, duvar örecekler, bina yapacaklar, içimize girecekler. İlkelerinin ışığı altında partimizin 17’nci yılını kutluyor, saygılar sunuyorum. Görüşmek üzere…” DYP’Yİ TARİHE GÖMEN LİDER Nasıl buldunuz? Ve aradan yıllar geçiyor, 76 yaşına gelen Tansu hanım yeniden siyasete soyunmaya hazırlanıyor. 2002 yılında baraj altında bıraktığı ve daha sonra tarihe gömülen Doğru Yol Partisi hafızalarımızda canlılığını korurken, 2022 yılında merkez sağda yeni bir oluşuma ihtiyaç olduğunu söylüyor Çiller… Ve adını ilk kez duyduğumuz Büyük Türkiye Partisi’nin (BTP) başına geçmeye hazırlanıyor. Türk halkının ortalama yaşının 34 olduğu, Çiller’in de 25 sene evvel hükümet ortağı olduğu düşünüldüğünde, çoğu kişinin garipsemeyeceği bir durum bu. Ama bizler için öyle değil. Kötü bir şaka sanmıştım ama maalesef gerçekmiş!  

RİFAT BAŞKAN’A NİYET İZMİR VALİSİ’NE KISMET

Dikkatli okurlar anımsayacaktır… Bergama’yı odağına alan Kuzey İzmir’in, katma değeri yüksek tarım ve sanayi yatırımlarının yeni merkezi olacağını söylüyoruz hep. Bakırçay Havzası olarak adlandırılan bölgede kümelenecek sanayi yatırımlarının ihtiyaç duyduğu ara işgücünü için Bergama Organize Sanayi Bölgesi (BOSBİ) içinde ayrılan 20 dönümlük alanın bir an önce değerlendirilmesini ekliyoruz sözlerimize. 7 Şubat 2022 tarihli köşe haberimizde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun dört sene önce verdiği sözü anımsatmış, “Yer hazır, yatırımcı hazır, yerel yönetim hazır, iş dünyası hazır, vatandaş hazır. Haydi Rifat Başkan!” demiştik. TOBB YAPMADI İŞ BAŞA DÜŞTÜ Ve geçen hafta İzmir Valiliği’nde düzenlenen protokol imza töreni ile adeta yılan hikâyesine dönen bu konuda ilk somut adım atılmış oldu. Dört senedir bu işin takipçisi ve ısrarcısı olan Bergama Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Fikret Ürper olmak üzere katkı koyan herkesi tebrik ediyoruz. Ancak daha işin başındayken bir düşüncemizi de kayıtlara geçirelim: BOSBİ’de yapılacak bu meslek lisesi için, İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi bünyesinde çok özgün bir örnek olarak eğitim veren Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ni örnek göstermiştik. “Müfredatını sanayicilerin belirlediği, öğrencilerin, öğretmenlerin hatta çalışanların seçimini sanayicilerin yaptığı, öğrencilerin tüm ihtiyaçlarının sanayiciler tarafından karşılandığı bu model Türkiye’ye örnek olmalı” demiştik. ESBAŞ İLE İŞ BİRLİĞİ YAPILMALI Protokolü imzalanan meslek lisesinin eğitim müfredatı, Bergama bölgesinin yakın gelecekte yenilenebilir ve temiz enerji sektöründe ana ve yan sanayicilerin kümelenme merkezi olacağı dikkate alınarak kurgulanmalı. Bergama’da kısa süre içinde hayata geçecek Batı Anadolu Serbest Bölgesi’nde (BASBAŞ) yatırım yapacak firmaların ihtiyaçları da öğrenci ve öğretmen seçiminde dikkate alınmalı. Eğitimci ve öğrenci kaynağının çok dikkatli seçilmesi için BASBAŞ’ı inşa edecek Ege Serbest Bölgesi (ESBAŞ) ile mutlaka iletişim halinde olunmalı. Gönlümüz, İAOSB bünyesindeki Nedim Uysal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi modelinin aynı şekilde Bergama’da da uygulanmasıydı… Olmadı. Şimdi, ülkemiz ekonomisine ve yenilenebilir enerji sektörüne katkı koyacak bu meslek lisesine destek verme zamanı. Hayırlı uğurlu olsun…  

AH İSMET PAŞA! İYİ Kİ BU MİLLETİN ERKEKLİĞİNİÖLDÜRMÜŞSÜN!

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin üzerinden on gün geçti. Her gün ekranlarımızdan evlerimize yansıyan insanlık dramının nerede sonlanacağını kestirmek güç. Putin’in “21. Yüzyılın Çar’ı” olma sevdasının nerede sonlanacağını bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var. Bugün Karadeniz emperyalizmin oyun alanı olmuyorsa, Rusya–Ukrayna savaşı 3. Dünya Savaşı’na dönüşmüyorsa ve hepsinden önemlisi ülkemiz bu belaların dışında kalabiliyorsa; “İki Ayyaş” diyerek hakaret edilen Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün engin zekâsına ve ileri görüşlülüğüne borcumuz hâlâ bitmeyen var demektir. Garip bir milletiz vesselam… Bazılarımızın bugün hâlâ öykündüğü Osmanlı, ülkeyi uçurumun eşiğine getirip bırakmış, soytarı padişahlar, kurtuluşu İngiliz zırhlılarına binip kaçmakta bulmuştu. O Osmanlı’nın geride bıraktığı ekonomik enkazın borçlarını, ta 1954 yılına kadar ödedik. Etimiz budumuz belliydi. Sınırlarımızı canımız pahasına korumak ve büyük bir kalkınma (büyüme değil) seferberliği başlatmak zorundaydık. Öyle de yaptık… YA CAHİLSİN YA DA… Yerli üretimi artıran pırlanta gibi fabrikalar, yurdumuzun dört bir yanında inşa edildi ve devreye alındı. Atatürk’ün vefatından hemen sonra, 1939’da patlak veren 2. Dünya Savaşı en ciddi sınavımız olacaktı. 2’inci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, tüm subaylık yaşamı savaş meydanlarında geçmiş bir askerdi. Türkiye’nin bu savaşa girdiği anda, 1923’te kan ve gözyaşı ile elde edilen büyük kazanımların yok olacağını çok iyi görüyordu. Bu nedenle ülkesini savaşın dışında tutmak için tüm siyasi zekâsını kullandı ve başarılı da oldu. O İnönü’ye yöneltilen eleştiriler arasında, “2’inci Dünya Harbi’ne Türkiye’yi sokmadı, milletin erkekliğini öldürdü” yalanı vardı. Okurlarımdan af dileyerek, ancak ve ancak bir gerizekâlının ya da zırcahilin söyleyebileceği bu eleştirinin ne kadar gerçekçi olup olmadığını sorgulamanızı istiyorum. Tarihten bir anı eşliğinde tabii… Tam 77 yıl önce, tarih 4 Aralık 1943… Cumhurbaşkanı İnönü, Mısır’ın başkenti Kahire’de İngiltere Başbakanı Winston Churchill ve ABD Başkanı Franklin Roosevelt ile görüşüyordu. ABD ve İngiltere, adeta hastalıklı ve takıntılı bir ruh haliyle mutlaka kendi yanlarında savaşa girmemizi istiyor, müttefik hava kuvvetlerinin Türkiye’de üslenmesini talep ediyorlardı. Ancak İnönü, Nazi Almanyası Bulgaristan’ı işgal etmiş ve Edirne’ye dayanmışken, koca Türkiye’nin müttefiklerin birkaç uyduruk savaş uçağı ile savunulamayacağını biliyordu. Kartlarını açık oynuyordu. AYNI HATAYA DÜŞMEDİK Kahire’de “müttefiklerin kendi sorunlarını çözmek için Türkiye’yi ateşe atmalarına izin vermeyeceğini, Osmanlı’nın yaptığı hataları asla tekrarlamayacaklarını” söyledi. Türkiye, Nazi Almanya’sını oyalayacak ve müttefiklere zaman kazandıracak büyük bir lokmaydı. Karşısındaki yorgun adamları yokuşa sürüyor, kabul edemeyeceklerini bildiği teklifler sunuyordu. Şayet Türk ordusu yeterince donatılacak olursa, Türkiye hatırı sayılır bir rol oynamamak için savaşa katılabilirdi. Yine bir savaş kahramanımız olan ve savaşın ne demek olduğunu çok iyi bilen Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın yüksek seviyedeki talepleri belirleyici oluyordu. Churchill aynı yılın Ocak ayında da, Adana’da bir tren vagonunda İnönü ile görüşmüş, “12 Adaları size veririz” havucunu uzatarak bizi savaşa sokmak istemişti. Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Bir zamanlar tiryakisi olduğum mizah dergisi Gırgır’daki “En Kahraman Rıdvan” tiplemesine benzer birisi İnönü’nün koltuğunda oturuyor olsaydı halimiz nice olurdu? “Ben milletimin erkekliğini öldürtmem” deyip, anasının gözü emperyalist kurtların uzattıkları havuçlara ağzını açsaydı, bugün ne özgür bir vatanımız ne de erkekliğimiz vardı. Allah korumuş ülkemizi… Okurlarıma önemli bir not: Tarihi gerçekleri, kitap okumayı çoktan unutmuş siyasetçi esnafından dinlemekten lütfen vazgeçiniz. Türkiye’nin 1939-1945 arasındaki dış politikasını konu alan çok sayıda yerli ve yabancı kaynak bulunuyor. İngilizlerin ünlü tarihçisi Edward Weisband’ın kaleme aldığı “2. Dünya Savaşı’nda İnönü’nün Dış Politikası” adlı eserini, bir İngiliz’in gözüyle olayları tarafsızca analiz etmesi bakımından tüm okurlarıma öneririm. HAFTANIN SÖZÜ “Bir ülkede namuslular da namussuzlar kadar cesur olmazsa o memleket batar” İsmet İnönü