İyi haftalar! Bu hafta hangi konular geçti terapilerimizden gelin birlikte inceleyelim.. ‘Farklı olanı kabul etmek’ çok fazla üzerinde durulan noktalardan biri. Ne istiyoruz farklı olanlardan? Saçı...

İyi haftalar! Bu hafta hangi konular geçti terapilerimizden gelin birlikte inceleyelim.. ‘Farklı olanı kabul etmek’ çok fazla üzerinde durulan noktalardan biri. Ne istiyoruz farklı olanlardan? Saçı farklı, görünüşü farklı, hissettikleri farklı, arzuları farklı, yaşayışı farklı. Kimden ya da neyden farklı? Kendimizde başlayan, aslında kendine doğru işleyen yargı oklarını tutup karşıya çevirmek. Farklı olanı durmaksızın sorgulamanın başında bu olayın tetikleyici olduğuna inanıyorum. Eğer isteyerek ararsanız, kendinizde de yargılayacak tonlarca şey bulabilirsiniz. Ancak bir başkasının gözle görünür bir farklılığını konuşmak ve yargılamak, kendimize iğneyi batırmaktan çok daha kolaydır. Tabii bu noktada kendimize de şefkat ve kabul göstermemiz gereken çok fazla konu meydana çıkıyor orası ayrı. Kendinizi, yargıladığınız noktalarınızdan sarabilir miydiniz ki? Direnmeye çok müsait bir konu, köşe başında terapiye bekleriz.. *** Bir diğer yükselen konumuz ‘mükemmel bir hayat içinde olmak’ idi. Mükemmelliği tartıştık çokça kez. Bilinçli olarak yapılan bir tercih olmasa bile çoğu kez kendimizi mükemmel bir yapı oluştururken görebiliyoruz. İşte en mükemmeli ortaya koymak. Ailede en mükemmel halini göstermek. İlişkide olmadığın biri gibi davranmak. Neden mükemmel halimizin peşinde bu kadar sürüklenmek? Sürüklenmek derken, bunu bilerek yazdım. Çünkü gözümde canlanan görüntüde mükemmel halimiz dik bir şekilde önümüzde yürüyor. (Muhteşem olduğu için en önde yürümesi ve tavus kuşu gibi kabarması lazım) Arkasında da biz yerlerde sürünüp ona tutunmaya çalışıyoruz. Zihnimde canlanan imaja bakın. Gerçekten kötüymüş. Neden bu kadar mükemmel olmaya ihtiyacınız var? Olmayınca ne olacak? Mükemmel olmadığını düşündüğünüz bir kişi nasıl yaşıyor? O da mutlu görünüyor mu? Tartışmaların başlangıç sorularını bıraktım, cevapları sizlerde.. *** ‘Zihnin sizin önünüzde koşması’ durumu. Bu ismi şimdi ben koydum. Aynı mükemmel halimize yapışmamız gibi, zihnimizin de peşinde sürüklenme durumunu görebiliyoruz bazen. (Anlaşılan ben bu hafta baya bir sürünmüşüm, baksanıza her yere yazdım!) Hani bir olayın içinde kalırsınız. Tüm parçalar belli değildir, biraz zamana ihtiyacınız vardır anlamak ve yol almak için. Sonra bir bakarsınız zihniniz sizin adınıza olayı ele almış, zamanı ilerletmiş, planlar yapmaya çalışmış, ama eksikler çok olduğu için planlar bir arap saçı olmuş. İşte durum bu. Koşan zihinler ve ‘bir dakika dur yahu!’ diyemeyen bizler. Planlar biz yapsak da yapmasak da bir yöne doğru akıp gidecek zaten. Sadece geçen zamanın bize getireceği ya da götüreceği bazı parçalar olabilir. Ve kurduğunuz şatolar bu parçalarla yeniden şekillenebilir. Hatta kötü haber! Çökebilir! Henüz çözülemeyen bir konunun ‘zihin kutusuna’ kaldırılması ve yer yer açılması bir şatonun çökmesinden daha iyidir. Öyle midir? Siz ne dersiniz?