Depreme karşı alınabilecek önlemlerin ve depremlerin zararlarının en aza indirilmesi için alınması gereken tedbirleri...

Depreme karşı alınabilecek önlemlerin ve depremlerin zararlarının en aza indirilmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, 128 saat süren 18 toplantı sonucu hazırladığı 522 sayfalık raporu Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a sundu Tsunamide ilk dalganın hasar vermeyen 'centilmen' ardından gelenlerin 'yıkıcı' olduğu tespiti yapılan raporda, “Ülkemiz, Akdeniz, Ege ve Marmara Denizi kıyılarının yoğun kullanımı ve yüksek sismik etkinlik ile birlikte tsunami tehdidine açıktır” denildi. Bugüne kadar Türkiye’nin 136 tsunami yaşadığı belirtilen raporda, 2017’deki Bodrum-Kos tsunamisi ile 30 Ekim 2020’de Seferihisar açıkları ve Samos Adası’nın kuzeyinde meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki deprem sonucu bir can kaybı ve yaralanmalara neden olan tsunaminin son iki örneği oluşturduğu ifade edildi. 10 DAKİKADA KIYIDA "Araştırmalar Marmara Denizi’nde tarih boyunca 30’un üzerinde tsunami dalgasının oluştuğunu göstermektedir" ifadelerinin kullanıldığı raporda, şu öngörülere yer verildi: Marmara Denizi için yapılan modelleme çalışmaları ilk tsunami dalgasının deprem oluş zamanından sonraki 10 dakika içinde en yüksek tsunami dalgasının da 60-90 dakika arasında kıyılara varacağını göstermektedir. Adalar başta olmak üzere Doğu Marmara’nın daha yüksek tsunamiye maruz kalacağı öngörülmektedir. Raporda, Türkiye’de Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü’nün Tsunami Erken Uyarı Sistemi kurulması çalışmaları yürüttüğüne değinilirken, "Bölgesel Deprem Tsunami İzleme Merkezi” marifetiyle, 5.5’ten büyük depremlerin tsunami oluşturma ihtimalinin 7/24 gözlemlenip incelendiği bildirildi. TAHLİYE VE MÜDAHALE PLANI Raporda, olası tsunamiye karşı çözüm önerileri şöyle sıralandı: - AFAD başta olmak üzere ilgili tüm birimlerin kıyı yerleşimleri için tehlike ve risk belirleme, hasar görebilirlik, tahliye planları ve acil eylem planları yapması, bu kapsamda, kıyı yerleşimlerinde tsunamiye karşı yapısal ve yapısal olmayan önlemlerin belirlenmesi ve uygulanması gerekmektedir. - Deniz tabanına sismometreler yerleştirilmeli, yaygınlaştırılmalı. - Marmara Denizi’ndeki olası tsunami tehlikesi araştırılmalı ve kıyıların tsunami tehlike haritaları hazırlanmalı. - Marmara, Ege ve Akdeniz’de Tsunami Erken Uyarı Sistemi kurulmalı. - Kritik kıyı tesisleri için tsunami tehlike, hasar görebilirlik ve risk hesapları yapılmalı, bu tesisler için tsunami etki ve zararlarının en aza indirilmesi konusunda tesise özel önlemler geliştirilmeli. Raporda, 1900’den 2020’ye kadar uzun bir değerlendirme yapıldı, riskler ve harcamalar planlandı ve önerilere yer verildi. Buna göre, 1900-2019 yılları arasında yıllık ortalama 24 bin deprem oluştu. Yıllık ortalama hasar ve can kaybına neden olan 242 adet deprem yaşandı, 86 bin 510 kişi yaşamını yitirdi, 604 bin yapı yıkıldı. Raporda öne çıkan depreme yönelik durumlar, yürütülen çalışmalar, tespitler, sorunlar ve öneriler şöyle: *Dünyada 2020 yılında meydana gelen ölümlü depremlere ilişkin ABD'deki Jeoloji Araştırma Merkezi verilerine göre; 3’ü Türkiye'de, 16 ölümlü deprem meydana geldi. Bu depremlerde 168’i Türkiye’de olmak üzere toplam 212 kişi hayatını kaybetti. Türkiye dışında olan 13 depremde toplam 44 can kaybı oldu. *Ülke genelinde 10 milyon 36 bin 183 zorunlu deprem sigortası poliçesiyle sigortalılık oranı yüzde 57. En fazla sigortalılık oranı yüzde 68 ile Marmara, en düşük sigortalılık oranı yüzde 45 ile Karadeniz Bölgesi’nde. *Meydana gelen deprem sonrasında konutları yıkılan veya oturulamayacak derecede ağır hasar gören depremzedelere hazır konut kredisi kullanma imkânı çerçevesinde 2020 yılı için 190 bin TL belirlendi. Konut maliyetlerinin belirlenmesinde demografik faktörler ve şehirleşme, bölgedeki konut arzı, konut inşaat maliyetleri gibi birçok faktör etkili olmakla birlikte bu maliyetler bölgeden bölgeye farklılık gösteriyor. Bu nedenle hazır konut kredisi bedellerinde konutun bulunduğu il veya ilçedeki ortalama konut maliyetleri dikkate alınmadan standart bir bedelin belirlenmesi maliyetin yüksek olduğu yerlerde kredi ile öngörülen amaca hizmet etmeyi zorlaştırıyor. RİSKLİ KONUTLAR *2010-2020 yılları arasında deprem başta olmak üzere yaşanılan afetler sebebiyle zarar gören yapıların güçlendirilmesi veya yeniden yapılması, afet ve acil durum ihtiyaçlarının karşılanması ve zarar gören altyapıların iyileştirilmesi amacıyla genel bütçeden yaklaşık 12,3 milyar TL ödenek tahsis edildi. 2021 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile AFAD’ın afet ve acil durum faaliyetlerini yürütebilmesi için 2 milyar 85 milyon 860 bin TL ödenek verildi. *Dönüştürülmesi gereken 6 milyon 700 bin riskli konut bulunuyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 45 il için yaptığı projeksiyon çalışmasında belirlenen birim konut maliyetleri dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre; Konut başına düşen finansal destek maliyeti yaklaşık 30 bin TL, konut başına düşen yapım maliyeti yaklaşık 296 bin TL ve konut başına düşen ortalama kamulaştırma maliyetinin 29 bin TL olacağı varsayımı ile konut başına maliyetin yaklaşık 355 bin TL olacağı tahmini yapıldı. Bu doğrultuda, 6,7 milyon bağımsız birimin dönüşümünün yapılabilmesi için yaklaşık 201 milyar TL finansal kamu desteği, 1,98 trilyon TL inşaat yapımı ve 194 milyar TL kamulaştırma bedeli olmak üzere toplam 2,3 trilyon TL civarında bir kaynağa ihtiyaç duyulacağı tahmin edildi. Kentsel dönüşüm çalışmalarında karşılaşılan en büyük problem ise kentsel dönüşüme yeterli finansmanın sağlanamaması. Kentsel dönüşüm çalışmalarında ihtiyaç duyulan 2,3 trilyon TL kaynağın kamu tarafından kısa sürede karşılanabilmesi mümkün görülmüyor. KIYILARDAKİ TEHLİKE *Türkiye’de son 3 bin 500 yıl içinde 136 tsunami olayı yaşandı. Bunların çoğu özellikle Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz civarında etkili oldu. 1999 Marmara Depremi ile İzmit Körfezi’nde ortaya çıkan tsunami dalgası hareketleri, Marmara Denizi kıyı alanları üzerindeki potansiyel tsunami tehlikesini bir kez daha gözler önüne serdi. Marmara Denizi için gerçekleştirilen çeşitli modelleme çalışmaları ilk tsunami dalgasının deprem oluş zamanından sonra 10 dakika içinde, en yüksek tsunami dalgasının da yaklaşık 60-90 dakika arasında kıyılara varacağını gösteriyor. Yine aynı çalışmalar doğrultusunda özellikle Adalar başta olmak üzere Doğu Marmara’nın daha yüksek tsunamiye maruz kalacağını gösteriyor. Marmara Denizi’nin kuzeyinde deniz içi heyelanlarının tetikleyeceği olası tsunami tehlikesinin araştırılması ve kıyıların tsunami tehlike haritalarının hazırlanması, Marmara, Ege ve Akdeniz’de Tsunami Erken Uyarı Sisteminin kurulması ve bölge halkının tsunamiye karşı erken uyarılmasını sağlayacak duyuru ve bilgilendirme sistemlerinin oluşturulması gerekiyor. Türkiye’de en riskli şehir ve bölgeler hangileri? Türkiye’de en büyük riskli şehirler: İzmir, İstanbul, Antalya, Mersin, İskenderun ve Muğla kıyılarıdır. Akdeniz, Ege’ye göre daha risklidir. 1894 ve 1509 yıllarında meydana gelen depremin İstanbul kıyılarında etkili olduğu ve özellikle dev dalgaların Büyükçekmece’den Kartal’a kadar olan bölge ile Karaköy’ü sular altında bıraktığı tespit edilmiştir. Hatta 1912 yılında oluşan dev dalgaların Boğaz’dan içeri girdiği de bilinmektedir. İstanbul’da tsunami riski yüksek! Buna örnek olarak yaklaşık 17 bin yıl önce Tuzla açıklarında meydana gelen su altı heyelanını gösterilebilir. Bu heyelanda genişliği yaklaşık 11 km olan bir alanda deniz tabanı 1000 metre kaymıştır. Ciddi deprem riski olan Marmara Denizi’nde, hem fay hem heyelan kaynaklı tsunami tehlikesi bulunmakta olup, denizin küçük olması da tsunami dalgalarının kısa zamanda sahillere ulaşacağı anlamına gelmektedir. Tüm bu nedenlerle kıyı kentlerimizin olası tsunami haritalarının çıkarılarak, ona göre imar çalışmaları yapılmalı ve kesinlikle de erken uyarı sistemleri kurularak buralardaki deniz hareketleri sürekli izlenmelidir. Akdeniz’de 150 metre yüksekliğinde dev dalgalar Tarih boyunca meydana gelen en önemi tsunamilerden; MÖ 1628, bazı kaynaklarda 1631 veya 1650 yılında meydana gelen Santorini Tsunamisi, güney Ege’de volkanik bir ada olan Santorini’de 100-150 metre yüksekliğinde dev dalgalar oluşturmuş ve bu dalgaların 70 km ileride Girit adasının kuzeyindeki Minoan medeniyetini yok ettiği belirlenmiştir. Hatta dev dalgaların Mısır’a kadar ulaştığı söylenmiştir. ZAMAN YAKLAŞTI’ Karaburun açıklarında son günlerde meydana gelen depremlere yönelik açıklamalarda bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir,  “Depremler Midilli fay etkisinde gerçekleşiyor. Bu bölgede 2017 yılında 6.3 büyüklüğünde bir deprem olmuştu. Daha sonra 1 Şubat 2021 tarihinde 5.1 büyüklüğünde art arda iki deprem olmuş ve kısa süreli bir deprem fırtınası yaşanmıştı. Bunun yanında bölgede Midilli fayına dik olacak şekilde Karaburun ile Sakız Adası arasında uzanan fayların da sürece katıldığını ve deprem üretmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu da deprem firtinasinin gelismesine neden oluyor. Zaten Girit Adası ile Samos ve Midilli adaları arasındaki bölgede 2017 yılından beri yoğun şekilde devam eden bir deprem aktivitesi mevcut. Fakat depremlerin önemli bir bölümü denizaltı faylarında gerçekleşiyor. Bu durum İzmir yerleşim yerlerinden geçen diri faylar üzerinde ciddi oranda stres birikimine neden olmuş olabilir. Özellikle deprem üretme zamanı yaklaşmış olan Gülbahçe, Seferihisar ve Tuzla fayları gibi faylarda deprem senaryoları oluşturup adı geçen fayların deprem üretmesi durumunda yıkılacak binaları önceden belirleyip bu binaları kentsel dönüşüm kapsamında yıkmak veya güçlendirmek gerekiyor.” dedi. DİRENCİ ÖLÇÜLMELİ' Son 5 yılda Türkiye ölçeğinde depremsellik oranının yüzde 40 artış gösterdiğini belirten Sözbilir, “Özellikle Girit Adası ile Marmara Denizi arasında kalan Muğla, Aydin, İzmir, Afyon, Manisa, Balıkesir ve Çanakkale’de önemli bir sismik etkinlik söz konusu. Ege Bölgesi olarak adlandırılan bu bölgede hem deniz içinde ve hem de kentlerin yerleşim yerlerinden geçen faylar deprem tehlikesi ve riskini artırıyor. Son dönemde İzmir yerleşim yerinden geçen diri faylar üzerinde yaptığımız bilimsel çalışmalar, bazı fay parçalarının 2000-3000 yıldan beri yıkıcı deprem üretmediği ortaya çıktı. Bu nedenle özellikle Dikili, Bergama, Menemen, Bostanlı, Karşıyaka, Bayraklı, Bornova, Alsancak, Konak, İnciraltı, Balçova, Narlıdere, Menderes, Seferihisar, Gaziemir, Torbalı, Kemalpaşa gibi zayıf zeminler üzerinde yerleşmiş kentlerimizde 1998 öncesi binaların depreme karşı dirençleri ölçülmeli, dayanıksız binalar ya yıkılmalı ya da güçlendirilmeli. Kısacası maddi kaynakların tümü doğal afet eksenli kentsel dönüşüm çalışmalarına ayrılmalı" ifadelerini kullandı. Sonuç olarak, deprem şakaya gelmez. Yerel yönetimler, TBMM’nin 522 sayfalık araştırma raporunu dikkatle incelemeli ve gereken tedbirler vakit geçirilmeden alınmalıdır. Deprem seferberliği ilan edelim. Unutmayalım, deprem öldürmez bina öldürür!