Dört buçuk milyar yaşındaki yaşlı dünyamız, son yüzyılda belki de hiç olmadığı kadar hırpalandı. Üzerinde yaşadığı sekiz buçuk milyar insan, gezegenimizin enerji kaynaklarını ve doğal varlıklarını acı...

Dört buçuk milyar yaşındaki yaşlı dünyamız, son yüzyılda belki de hiç olmadığı kadar hırpalandı. Üzerinde yaşadığı sekiz buçuk milyar insan, gezegenimizin enerji kaynaklarını ve doğal varlıklarını acımasızca tüketiyor. İki yılı geride bırakan pandemi dönemi hepimizin hayatını felce uğratsa da, “Bir musibet, bin nasihatten evlâdır” sözünü doğrularcasına önemli bir farkındalığın uç vermesine de sebep oluyor. Ve başta gelişmiş ülkeler olmak üzere hemen tüm dünya, “Döngüsel Ekonomi-Circular Economy) kavramını daha yüksek sesle konuşmaya başlıyor. Bu kavram endüstriyel ekonomide geleneksel olarak bilinen ve uygulanan “Üret-Kullan-İmha Et” ezberini yıkmayı amaçlıyor. // İMHA ETME, KULLAN Yapılan üretimin insana, çevreye ve doğaya en az etki ile gerçekleşmesini; aldığından daha fazlasını yerine koymasını, zincirin son halkasında yer alan “İmha Et” yerine; “Dönüştür-Kullan-Defalarca Dönüştür-Defalarca Kullan” anlayışını ikame ediyor. Üretim için harcanan kaynakların olabildiğince geri dönüşümden kazanılması ve atıkların mümkün olduğu kadar yeni kaynaklara dönüşebilmesini öngörüyor. Son yıllarda başta tekstil ve hazır giyim sektörü olmak üzere, aşırı doğal kaynak tüketen sektörlerde bu farkındalık seviyesinin giderek yükseldiğine tanık olunuyor. “Döngüsel Ekonomi” algısında yerinde ve kaynağında dönüşüm kuşkusuz hayati önem taşıyor. Doğal malzemelerin ise biyokütle olarak birer enerji kaynağı olduğu esas alınıyor. // KOBİ’LER CAN DERDİNDE Dr. Mevlüt Çetinkaya, Döngüsel Ekonomi kavramına uzun yıllardır kafa yoran ve iş dünyasının gündemine taşımak için yıllardır akla karayı seçen bir akademisyen. Türkiye’nin tek yerli petrokimya üreticisi Petkim Petokimya Holding A.Ş’nin Pazarlama Müdürü de olan Çetinkaya, “sürdürülemez hale gelen doğrusal ekonomiden, sürdürülebilir döngüsel ekonomiye dönüşümün kaçınılmaz olduğunu” vurguluyor. Türkiye’deki şirketlerin yüzde 95’inin Kobi ölçeğinde olduğunu ve bu firmalarımızın özellikle son yıllarda can derdinde bulunduğunu biliyoruz. Bu hayhuy içinde KOBİ’lerimizin ne kadarı bu işlere kafa yoruyor, emin değilim. Ama Mevlüt Çetinkaya’ya bu alamda kulak kabartmakta yarar olduğunu düşündüğüm için bu hafta sütunuma kendisini konuk alayım istedim. // YENİ BİR SANAYİ POLİTİKASI Döngüsel Ekonomi perspektifinde yeni bir sanayi politikası kurgulanması gerektiğine dikkati çeken Mevlüt Çetinkaya, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Sürdürülebilir sanayi; günümüz ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan sanayi tesislerinin, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için insan ve doğaya uyumlu faaliyetlerini sürdürebilmesidir. Sürdürülebilir sanayi politikası; toplumsal bütünün ekonomik, sosyal, politik ve kültürel alanların birbirleriyle kümülatif etkileşim içinde doğanın denge, düzen ve döngüsünü koruyacak şekilde kalkınmaktır. Döngüsel ekonomiye dönüşümde; ekonomik, sosyal, kültürel ve politik boyutlarıyla Bütüncül Entegre Yaklaşım modelinin geliştirilmesi gerekmektedir. Sürdürülebilir bir sanayi için; Kaynakları sürdürülebilir ve verimli kullanan, Üretimin çevreye zararını minimize eden, Sera gazı emisyonlarını azaltmayı hedefleyen, Atıkların geri kazanımına, tekrar kullanımına, geri dönüştüren, Yenilenebilir enerji kaynak çeşitliliğini artıran bir sanayi politikası izlemektir.” // İŞ DÜNYASININ “YENİ NORMAL”İ Türk petrokimya sektöründe 40 yılı aşkın süredir görev alan Mevlüt Çetinkaya, iş dünyasına yaklaşmakta olan bu “yeni normal”in maliyetli bir iş olduğuna da dikkati çekiyor. Bu noktada Paris İklim Anlaşması ve Yeşil Mutabakat gibi uluslararası düzenlemelere uyumun taşıdığı önemin farkında olunması gerektiğini ifade ediyor. Sınırda karbon düzenlemelerine uyum sağlayacak makro politikalar; Kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümenin tesis edilmesi; Makro ekonomik hedef ve politikaların döngüsel ekonomiyi de dikkate alarak belirlenmesi; Hangi sektörlere ne kadar kaynak ayrılacak, bu kaynaklar kullanıldığında yıllık ne kadar karbon salınımı yaratacak gibi soruların cevaplandırılması; Büyüme hedefi ve modelinde döngüsel ekonomi kriterlerinin de dikkate alınması; Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim; Yeşil finansmana erişim; Ülke düzeyinde karbon nötr hedefleri koymak ve bu hedefleri belirlenen ölçüm yöntemleri ve performans kriterleri ile izlemek; Sektörel duyarlılıklar ve AB’nin sınırda karbon düzenleme mekanizması dikkate alınarak ulusal bir karbon fiyatlandırma mekanizmasının kurulması ve uygulamaya konulması başlıkları yapılacaklar listesinde ilk sıralarda yer alıyor. PETKİM’DEN DÖNGÜSEL EKONOMİYE GEÇİŞTE ÖRNEK BİR UYGULAMA Döngüsel Ekonomi; bilgi, teknoloji ve sermaye yoğun sektörler için daha kritik bir zorunluluk olarak öne çıkıyor. Mevlüt Çetinkaya’nın da 40 yıldır görev aldığı Petkim Petrokimya Holding, ülkemizin yüz akı şirketlerinden biri olarak “Petrokimya Sektörünün Okulu” olma iddiasını Döngüsel Ekonomi’de iyi uygulama örnekleri ortaya koyarak gösteriyor. Hemen her gün elimizde tuttuğumuz pet (Polietilen Tereftalat) şişelerin hammaddesi, kısa adı PTA olan Saf Tereftalik Asit’ten oluşuyor. Petkim’in Aliağa’daki yerleşkesinde birbirine entegre şekilde üretim yapan 22 fabrikasından biri de PTA Fabrikası… Yıllık 105 bin ton üretim kapasitesi ile Türkiye’nin yurt içi talebinin kabaca yüzde 20’sini karşılayan Petkim’in PTA fabrikasının asıl amacı saf PTA üretmek. Ancak üretim sırasında, prosesin bir gereği olarak ortaya çıkan ıslak PTA, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından “atık” olarak değerlendiriliyor. Petkim, Ege Üniversitesi, Çevre Bakanlığı ve işleyici firmanın laboratuvar ve saha çalışmaları sonucunda ıslak PTA’nın hammadde olarak Dioktil Tereftalat (DOTP) üretiminde kullanılabileceği ortaya konuldu. DOTP; poliester reçine, boya reçine, PET takoz, PET takviyeli renkli cam vb ürünlerin üretimi için hammaddeye dönüştürülüyor. Atık olarak nitelendirilen bu ürünün, yan ürün kapsamına alınarak hammadde olarak kullanılması Türkiye ekonomisine katkı sağlamaya ve cari açığı azaltmaya devam ediyor.   HAFTANIN SÖZÜ “Devlet yönetiminde üç büyük tehlike vardır: Yasamanın yürütme gücünü eline geçirmesi ya da tam tersi, yasa koyucuların kendi koydukları kurallara uymaması, yasa koyucuların kuralları kendi durumlarına göre yapması.” John Locke