Henüz 2019 yerel seçimlerine ulaşmadan önce, Turizm Bakanlığı’nın Çeşme turizmini geliştirmek üzere mega çaplı planlamalar içinde olduğu haberi Çeşme gündemine oturmuştu. Yerel seçimler öncesinde “yak...

Henüz 2019 yerel seçimlerine ulaşmadan önce, Turizm Bakanlığı’nın Çeşme turizmini geliştirmek üzere mega çaplı planlamalar içinde olduğu haberi Çeşme gündemine oturmuştu. Yerel seçimler öncesinde “yaklaşan tehdit” başlıklı uyarılar, seçim propagandaları arasında yerini almıştı. Ancak villalaşma en ufak hız kesmemişti. Öncelikle bu konuyu anlamamız, teşhisi koymamız gerekir. Önceki yazılarımızda çokça dile getirdiğimiz özelliklerimizden bahsedelim. Çeşme, 90’lı yıllarda, Türkiye’nin hiçbir noktasında var olmayan uluslararası turizm hareketinin öncüsüdür. Çeşme, müzik festivali organizasyonlarıyla, o gün dünyanın en popüler yıldızlarının buraya akmasını sağlayan, dolayısı ile turizm hareketinde bir anda patlama yaşanan ilçemizdir. Muhteşem tabiatlı bir Akdeniz kasabası olmakla beraber, termal rezerv ve kaynaklarla ödüllendirilmiştir. Ayrıca, dünyada eşine az rastlanan rüzgar sörfü parkurların ilçemiz var olduğu, yarımadamızın her köşesinde deniz ve rüzgarla ilişkili türev sporlarına ne kadar elverişli olduğu da yine o yıllarda keşfedilmişti. Coğrafya imtiyazları dışında tarihi vasıfları, 4000 ile 9000 yıllık geçmişi göz ardı edilemezdi. Ancak, Çeşme 90’larda yakaladığı tüm bu imtiyazları bir yana koyup, yani tarım, turizm, termal, sağlık, spor ve eğitim gibi çok önemli değerleri yerel ekonomiye katmak yerine, villa imalatına koyulmuştu. Sadece yaz aylarında kullanılan siteler, lüks villalar zaman içinde rezidans konutlarına dönüştü. Tüm turizm imarına ait alanlarda, turistik tesis yapıyoruz diyerek yapılan konut sayısı günümüzde on binlere ulaştı. Bu vesile ile gelişen sektörler emlak ve inşaat sektörleri oldu. Çeşme tüm değerlerini unuttu. Turizm Bakanlığı’nın yeni turizm planları dedikoduları çıkmadan hemen az evvel, yani 2017 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi, 1/25.000 lik plan notlarında neredeyse mevcut Çeşme kapasitesi kadar alanı imara, yani konut yapımına açmıştı. Bu konuda, herhangi bir itiraz kaydedilmedi. Ardından Turizm Bakanlığı planları yavaşça gün yüzüne çıktı. Bir takım çevreler bu plana “Çeşme Kanal” adını koydu. İzmirimiz’in en güzide tatil turizm coğrafyası, 28 den fazla hastalığa iyi geldiği nedenle ülkemizin en verimli termal kaynakları olduğu belirtilen, ancak kaderine terkedilmiş, üstüne beton dökülmüş termal kaynaklarımız, her yeni planla imara açılmaya devam eden tarım arazilerimiz, betonlaşmayla daraltılan ve neredeyse yok olmanın eşiğine getirilmiş rüzgar sörfü parkurlarımız konuşulmuyor. Tarihi ve arkeolojik alanlara saldıran yapılaşmadan bahsedilmiyor. Kış aylarında ekonomik dar boğaza giren Çeşme halkı, esnaf ve turizmciden, Eylül-Ekim’de kepenklerini kapayan 5 yıldızlı otellerden, restoranlardan, maliyet ve işçilik giderleriyle dar boğaza düşen ziraatçıdan, arz talep dengesi altında ezilen köylünün giderek daralan tarım alanlarından söz edilmiyor. Turizm Bakanlığı Çeşme’de gerçekten ne yapmayı planlıyor? Çeşmemizin su sıkıntısı dahi, büyük ölçekte ilk kez bu planlama ile gündeme gelmiş, gerekirse deniz suyunu tatlı suya çeviren sistemler kurulur, denmişti. Oysa, villa yapılaşmasına açılan tüm alanlar, tarım sahaları için devam eden en büyük sorunların başında yer alıyordu. Ve bu ana değin konu mesele edilmemişti. Coğrafyamızın betonlaşmasına karşı çıkanların diğer tüm olumsuzlukları görmezden gelmesi ne kadar üzücüdür. Bakanlığın ne planladığını anlamak, gerçekten tarım, turizm ve istihdam yatırımlarının yanında olmak, ilçemizi virüs gibi saran daha fazla villa üretimine, topyekûnkarşı çıkmak gerekir.