O zamanlar gazetelerin hayatımızdaki hacmi epey fazlaydı. Çanak, tabak hediye edeninden müzik seti ve halıyı bir arada verenine kadar. Her yanımız işgal altındaydı. Gazete bayiiler, bayi olmaktan çıkm...

O zamanlar gazetelerin hayatımızdaki hacmi epey fazlaydı. Çanak, tabak hediye edeninden müzik seti ve halıyı bir arada verenine kadar. Her yanımız işgal altındaydı. Gazete bayiiler, bayi olmaktan çıkmış, zücaciye dükkanına dönmüştü. Hiç kupon biriktirmedim, desem yalan olur. Yalnız, az önce saydığım ürünler için hiç kupon biriktirmedim. Kitaplar, ansiklopediler beni ilgilendiriyordu. Bazı gazetelerin de kitap verme günü olurdu. Abdülbaki Gölpınarlı ilkokul 5’i bitirdiğim yaz mevsiminde, bir gazetenin onun kitaplarını hediye etmesiyle hayatıma girdi. Varlık Yayınları’ndan çıkan ‘Pir Sultan Abdal’ kitabı ilk okuduğum kitabıydı. Dipnotları dahi insanı araştırmaya sürüklüyordu. Yoksulluğun müzik ve edebiyatla hafifletildiği gecekondumuzda neredeyse hep bir ağızdan Pir Sultan Abdal okurduk. Kitapta 60’tan fazla şiir vardı ve hemen hemen hepsini ezberlemiştim. Ardından ‘Yunus Emre’ kitabı geldi. Yunus’un yaşadığı dönemi özetlediği bölüm şiirler kadar etkileyiciydi. Baba İshak ayaklanmasını bu kadar kısa ve net başka bir yerde okuduğumu hatırlamıyorum. Yıllar geçtikçe Gölpınarlı’nın araştırmaları kadar kendisi de dikkatimi çekti. Eski Türk kültürüyle Alevi-Bektaşi kültürünün kaynaşmasına kafa yormuştu. Sadece bu değil, Hz Muhammed döneminden başlayarak İslam tarihiyle ilgili yazdıkları da bu alanla ilgilenen herkesin dönüp bakması gereken eserlerdir. Pek fotoğrafını görmedim. Ama her fotoğrafında bir derviş tevazuu seziyorum. İnsanlığa maneviyat adına bir şeyler anlatma derdinde bir derviş… Kısaca hayatına bakalım. 12 Ocak 1900’de İstanbul’da doğdu. 25 Ağustos 1982’de yine İstanbul’da vefat etti. Asıl adı Mustafa İzzet Baki’dir. Abdulbaki Gölpınarlı'nın babası Azerbaycan Gence'nin Gölbulak ilçesinden, annesi ise Kafkas kökenli Vubh veya Ubıhlardandır. Gazeteci olan babası Ahmed Agâh Efendi, Mevlevî idi. Gelenbevi İdâdîsinin son sınıfındayken babasını kaybetti. Tahsiline ara vererek çalışmaya başladı. İstanbul Vezneciler'de kitapçılıkla uğraştı. Çorum'un Alaca ilçesindeki Menbâ-i İrfân İptidâî Mektebinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. 1922’de İstanbul’a döndü, sınavla son sınıfına girdiği İstanbul Erkek Muallim Mektebi’ni, ardından da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü, Profesör Köprülüzade Mehmet Fuat Bey'in nezaretinde hazırladığı Melâmilik ve Melâmiler adlı mezuniyet tezi ile bitirdi (1930). Edebiyat öğretmeni olarak Konya, Kayseri, Balıkesir, Kastamonu liseleriyle İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde çalıştı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Farsça okutmanlığı yaptı. Doktorasını verdikten sonra aynı fakültede Metinler Şerhi okuttu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde İslam-Türk Tasavvuf Tarihi ve Edebiyatı dersleri verdi. 1945’te Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesine aykırı davrandığı iddiasıyla tutuklandı; 10 ay hapis yattıktan sonra beraat etti ve görevine döndü. 1949’da kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Adını 1931’de yayımladığı Melamilik ve Melamiler adlı eseriyle duyuran Gölpınarlı; Türkiyat Mecmuası, Şarkiyat Mecmuası, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası’nın yanı sıra çeşitli dergi ve gazetelerde çok sayıda bilimsel makale yayımladı. İslam Ansiklopedisi ile Türk Ansiklopedisi’nin çeşitli maddelerini yazdı. Divan edebiyatını eleştirel olmaktan ziyade ideolojik bir yaklaşımla değerlendirdiği ileri sürülen Edebiyatı Beyanındadır (1945) adlı kitabıyla büyük tartışmalara yol açtı. Yunus Emre Divanı (1943-1948), Fuzuli Divanı (1950), Nedim Divanı (1951) Mevlâna Celaleddin (1951), Mevlânadan Sonra Mevlevilik (1953), Hayyam ve Rubaileri (1953), Rumeli'de Yürükler, Tatarlar ve Evlad-ı Fatihan (1957), Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli (1963), Alevi Bektaşi Nefesleri (1963), Hafız Divanı (1968), 100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar (1969), 100 Soruda Tasavvuf (1969), Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin (1966), Hurufilik Metinleri Kataloğu (1973), Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik (1979), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri (1978), Kur'an-ı Kerîm ve Meali (1955), Nehc'ul belağa eserlerinden sadece bir kaçıdır.