“Dekadanlar” tartışması– 3
“Dekadanlar” tartışması– 3 Güzelliği ararken çirkinleşmek Cenap Şahabettin’in, sinirleri bozacak kadar sakin bir dille kaleme aldığı “Dekadizm Nedir?” yazısının yayımlanmasından sadece bir gün sonra; 15 Ekim 1897 günü, Hüseyin Cahit, Mütalâa dergisinin 74. sayısının üçüncü sayfasında “Asar-ı Edebiye Ne Yolda Tenkit Edilir?” başlıklı bir yazı yayımlar. Kışkırtıcı ve alaycı bir yazıdır bu. Servet-i Fünunculara dil uzatanları topyekûn cahillikle suçlamaktadır Cahit. “Tenkit… Lakin bu pek kolay bir şey değil. Bir sahib-i imtiyaz olsam hemen bedava bir heyet-i tahririye tedariki için epeyce hesaplar tertibine; bir matbaacı, bir bakkal olsam müşterileri aldatmak için oldukça hilekârlığa (…) muhtacım. Fakat bir münekkit olmak lazım gelince… Oh, bunun için bir “Paris Esrarı” mütercimi kadar cahil olmak kâfi…” “Paris Esrarı” diye anılan kitap; Fransız yazar Eugene Sue’nun bir romanıdır ve aynı yıl gelenekçi kalemler safında duran Halil Edip tarafından Türkçe’ye çevrilmiş; bir yıl sonra da Âlem Matbaası tarafından basılmış olan kitaptır. (1899) Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin gibi soğukkanlı değildir. İnadına saldırgandır. “Bir eseri tenkit edecek miyim? Hiç kendimi yormam. Okumaya, hele anlamaya ne hacet var? (…) Esere şöyle bir göz gezdiririm. Sonra bulabildiğim bir iki cinasa güya güzel bir şekil vermek kastıyla bunları dimağımda -boş bir su kabağı içindeki kuru tohumlar gibi- çarpıştırarak dolaştırırım. Nihayet manidar bir serlevha, bir cetvel-i zarafet tevlit edince iş artık bitmiş demektir. Hep bundan ibaret. Çünkü zayıf beynimde iyi hazım olmamış pûr-tumturak lâkırdılar, muhakemeler var ki bu davul gürültüleri altında her şey ezilir itikatındayım (…) O vakit tam fırsattır, ona bütün sersemletici mutabakat kaidelerini sayarım. Merhum-ı muazzam (*Yüce ölü), mağfurûn-leh (*Allahın bağışladığı sevgili kulu), üstad-ı edep (*Terbiye ustası), o dahi-i ireb (*Öfke dâhisi), o cami’-i külli şey (*Tüm inanmışların bünyesinde toplandığı), o vakıf-ı hiçbir şey (*Hiçbir şeyin kımıldamadığı), o büyük Naci ile istişhad (*Şehit) ederim.” Hüseyin Cahit’in, gelenekçilerin yere göğe koyamadıkları Muâllim Naci’ye attığı taş, Halil Edip’in başını yarmıştır. Edip; Malûmat’ın 27 Ocak, 3 ve 17 Şubat 1898 tarihli sayılarında “Mukabele-i Meşruya Karşı Terk-i Müsamaha” başlıklı üç kardeş yazıyla çıkar Hüseyin Cahit’in karşısına. Edebiyatımızda hoşgörü gene kaçıp gitmiştir bir yerlere. Sanatsal didişme yerini gene küfre bırakmıştır. Malûmat’ın 119.sayısı, 3 Şubat 1898 tarihlidir ve kapağında şöyle bir beyit vardır: “Hayatında tehaşî eyleyen eftal-i nâ-meşru (*Yaşarken korkup çekinen soysuzlar) Mezarın taşlıyorlar şimdi Naci-i suhendanın” (*Sözü güzel Naci’nin mezarını taşlıyorlar şimdi ) On parmağımız gene ağzımızda! Bu nasıl küfür böyle! Hüseyin Cahit; Halil Edip’in ağzına geleni söyledikten sonra, bir de yazdığı ciltlerce eseri olduğunu hatırlatmasına karşılık, sataşma dilini geriye çekmez: “Bu kâğıt yığınının içinde eser denilebilecek bir sayfaya tesadüf etse idik cehl isnat ettiğimize nedamet eylerdik. Hem bu kadar telaşa ne lüzum var? Eğer herkesçe fazl u irfanları malûm ise kendilerine cehl isnadından hükmü olmamak lazım gelir. Yok, bu cihet bîhakkın meşkûk ise böyle mugalâtlarla vakit geçireceklerine bu kıymet-dâr zamanı tahsîl-i ilim ve hünere hasrederek hiç olmazsa cehl-i mürekkeplikten kendilerini kurtarmalı idiler.” Kendisinden 12 yaş küçük Hüseyin Cahit’in bu akıllı kavga taktiğine direnemeyen Halil Edip, sadece onun genç olduğu için neredeyse -argo deyimle- ‘aklının basmadığını’ söylemekten ileri gidemez. Kavganın bu civcivli zamanlarında, Halil Edip 35, Hüseyin Cahit 23 yaşındadır. Sürekli top çeviren Halil Edip’in dönüp dolaşıp söylediği şeyler hep aynıdır: “Beş altı seneden beri âlem-i edebiyat-ı Osmaniyeyi hâli zannederek istedikleri gibi tek ü taza başlayan, edebiyat-ı cedide namına lafzı manasından ve manası lafzından müteneffir saçmalar, Garp mukallitliği namına müfsid-i ahlâk eserler neşrine devam ederek ne kadar gülünç bir halde bulunduklarını…” Bu günlerde kavganın ağır makinalı tüfeği Tevfik Fikret yine silahına davranır. Şair, Servet-i Fünun dergisinin, 3 Mart 1898 tarihli, 364 numaralı sayısının 402. sayfasında bulunan “Muhasebe-i Edebiye” sütununda “İki Söz” başlığıyla bir yazı yayımlar: “Şimdilik gittikçe parlayan, hiç sönmeyen bir şey varsa edebiyatımızdır. Ne denirse densin, bugün gerek lisanımız, gerek edebiyatımız şaibe-i tedennîden külliyen masun bulunuyor (…) Öyleyse bu feryat nedir:- Lisan bozuluyor… Yazdıkları anlaşılmıyor…