Enerji, bugünün dünyasında tüm siyasi krizlerin, savaşların, gerginliklerin kök sebepleri arasında başı çekiyor. Enerjiye sahip olan ya da tüketim noktalarına ulaşan güzergâhları arasında yer alan ülk...

Enerji, bugünün dünyasında tüm siyasi krizlerin, savaşların, gerginliklerin kök sebepleri arasında başı çekiyor. Enerjiye sahip olan ya da tüketim noktalarına ulaşan güzergâhları arasında yer alan ülkelerin bu gerginlikllerin muhatabı olmaları elbette tesadüf değil. Türkiye olarak enerjimizin kabaca yüzde 75’ini ithal ediyoruz. 2020 sonunda ulaştığımız 50 milyar dolarlık dış ticaret açığımızın önemli bir bölümü enerji ithalatından kaynaklanıyor. İşte yenilenebilir enerji, katma değeri düşük mallar üreterek ihraç ettiğimiz bu dövizin, enerji ithalatına harcanmasını engelleyen, en azından azaltan bir seçenek. Türkiye son 15 yılda, yenilenebilir enerji üretiminde tüm dünyanın dikkatini çeken bir başarı hikâyesi yazdı. Rüzgâr enerjisi kurulu gücünü son 15 yılda 182 kat artırarak 9.305 Megavat’a (MW) çıkaran ülkemiz, bu başarısı ile Avrupa’da 7. sırada yer alıyor. İzmir ise, 1.798 MW kurulu güç ile açık ara ‘Türkiye’nin Rüzgâr Enerjisi Başkenti’ olma unvanını koruyor. // ALACAK ÇOK YOLUMUZ VAR Güneş enerjisinde de son on yılda ciddi bir atak kaydettiğimiz görülüyor. Bu alanda kurulu gücümüzü 7 bin Megavat’ın üzerine taşımış ve Türkiye’nin toplam kurulu gücü içindeki payını yüzde 7’nin üzerine çıkarmış durumdayız. Bin 115 MW seviyesinde enerji ürettiğimiz Biyokütle ve bin 600 Megavat enerji ürettiğimiz jeotermal enerjide ise daha alacak çok yolumuz var. Siyasi çekişmelerin, merakla beklenen YouTunbe videolarının hayhuyundan kafasını kaldıramayan Türkiye’de, güzel gelişmeler de olmuyor değil. Yeşil, yenilenebilir ve temiz enerjiye yönelik farkındalık her geçen gün artıyor. Büyük ölçekli şirketler, yenilenebilir enerjiyi kârlı bir yatırım alanı olarak görüyor, bankalar bu tür yatırımlara çok daha uygun faiz oranı ve vadelerde kredi verebiliyor. İhracatımızın kabaca yarısını yaptığımız Avrupa Birliği’nin yayınladığı “Yeşil Mutabakatı”nın temel bileşenlerinin merkezinde AB ekonomisini sürdürülebilir bir gelecek için dönüştürme amacı yatıyor. // BİOTREND’DEN DEV HALKA ARZ Türkiye’de son aylarda hızlanan ve yatırımcı şirketlerin finansman bulma konusunda en önemli araçları olan halka arzlar, bu tespitimizi doğruluyor. Doğanlar Yatırım Holding bünyesinde yer alan Biotrend Enerji, halka arza çıkan şirketlerin başında geliyor. Doğtaş Mobilya’yı bir dünya devi haline getiren Davut Doğan’ın Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Doğanlar Yatırım Holding, Biortend Enerji ile İzmir’in 30 yıllık sorunu Harmandalı’nda iki yıldır çöp gazından enerji üretiyor. On beş yıl kadar önce kendisi ve kardeşleri ile söyleşi yapma imkanı bulduğum Davut Bey, şirketlerini birer dünya devi haline getirmeyi başardı. Yenilenebilir ve temiz enerji sektörünün önemli oyuncuları arasında yer alan Biotrend Enerji’nin 750 milyon TL olarak açıklanan halka arzına, 13 milyar 400 milyon TL talep gelmesi bu başarının en belirgin göstergesi. // AYDEM’DE 3 YILIN REKORU İzmir ve Manisa’nın elektrik dağıtım operasyonunu yürüten Aydem Enerji çatısı altında yer alan Aydem Yenilenebilir Enerji şirketi ise ses getiren bir başka hakla arzın ev sahibi oldu. Enerjisinin tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarından üreten şirketin Türkiye genelinde 25 santrali bulunuyor. Hedefi ise beş yıl içinde kurulu gücünü iki katına çıkarmak. Halka arzda planlanan yüzde 18'lik ek satış hakkının da kullanılması ile birlikte toplam halka arz büyüklüğü 1,3 milyar lira olurken, beş kat talep toplandı. İhraç edilen senetlerin yüzde 79.9'u yurtiçi bireysel yatırımcılara satıldı. Böylelikle Aydem Yenilenebilir Enerji, yapıldığı tarih itibarıyla son 3 yılın en büyük halka arzını gerçekleştirmiş oldu. // GALATA’YA 8 KAT TALEP Son iki ayda yenilenebilir enerji alanında gerçekleşen üçüncü halka arz ise Doğpan Grubu şirketlerinden Galata Wind oldu.  Şirketin planlanan halka arzına toplamda 8 kat talep gelirken, halka arz büyüklüğü ise 811 milyon TL oldu. Yabancı yatırımcıların da büyük ilgi gösterdiği halka arzda, iki dev yatırım bankası olan Goldman Sachs ve Norges Bank Investment Management da yüzde 5’in üzerinde pay alan iki kurum oldu. Bu sütunlarda pek çok paylaştığım bir düşüncemi, bu vesile ile bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Rüzgâr, Güneş, Jeotermal, Biyokütle, Dalga gibi yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına sahip olmamız, elbette ülkemizin enerjide dışa bağımlılığının azaltılması ve kaynak çeşitliliğinin sağlanması açısından hayati önemde. Ancak asla yeterli görülmemeli. Yerli kaynaklarımızdan enerjimizi üreten makine ve ekipmanların da yerli olması, sermaye kaynağına bakılmaksızın ülkemizde konuşlu firmalar tarafından üretilmesi ve katma değer zincirinde yer almaları; en az yerli enerji kadar önemlidir. Yerli enerji kaynaklarımızı ithal ekipmanlarla üretmemizin, ülkemizin beklentilerine cevap verecek bir varlık yönetimi stratejisi olmadığını biliyoruz. DÜNYADA 12’İNCİYİZ Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadele ve arz güvenliğini birlikte götürebilmek için yoğun bir çaba içinde. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı verilerine göre, Türkiye yenilenebilir enerji kurulu gücüyle geçen yıl İngiltere'yi geçerek dünyada 12'nci, Avrupa'da 5'inci sıraya yükseldi. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) kapsamında geçen yıl 6 milyar dolar sağlandı. YEKDEM'in son 10 yılında sağlanan destek ise 27 milyar doları buluyor. Türkiye’nin son 15 yılda yenilenebilir enerji odağında kaydettiği başarıda YEKDEM’in çok önemli payı bulunuyor.  

DEVLETİMİZ, TURİSTLERİN AŞILI OLDUĞUNU BİZE İSPATLAMALI

Gün geçmiyor ki Bakanlıklar ya da iktidar partisi odaklı bir iletişim sıkıntısı yaşanmasın. Daha birkaç hafta önce, AKP Genel Merkezi tarafından servise sokulan animasyon filmini eleştirmiş, iletişim gibi çok tehlikeli bir disiplini deneyimsiz eline verdiğinizde başınıza nelerin geleceğini özetlemiştik. Bu kez durağımız Kültür ve Turizm Bakanlığı… Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Almanya seyahatinde büyük gaf yapmış, “Turistlerin gözüne görünecek her kişiyi Mayıs ayı sonuna kadar aşılayacağız” demişti. Doğrusu Türk milletinin onurunu bu kadar ayaklar altına alan, bu derece istiskal eden ve beni bu kadar kötü hissettiren başka bir cümleye rastlamadım. Bu gafın üzerine harekete geçen Kültür ve Turizm Bakanlığı, sosyal medya kanallarında ve uluslararası turizm platformlarında bu kötü fragmanları yayınlamaya başladı. Üzerinde “aşılıyım” yazılı maskeler takan garson, uçak pilotu ve resepsiyonist bir reklam görsellerinde bir araya gelmişti. Sosyal medyada büyük tepki toplayan bu iletişim krizi sonrasında tıpkı animasyon filminde olduğu gibi paylaşımlar apar topar kaldırıldı. // KRİZDE İLK 10’A GİRER Dünya iletişim krizleri sıralamasında banko ilk 10’a girebilecek bu beceriksizlikler, AKP iktidarının hızla yönetemez noktaya savrulduğunu gösteriyor. Bu işleri çekip çeviren meslektaşlara anımsatmak isterim: Özgür bir ülke, her vatandaşının aşılı olduğunu turiste ispat etmeye değil; gelen her turistin aşılı olduğunu kendi vatandaşına ispat etmeye öncelik verir... Yazıklar olsun…  

DEPREMİ NE KADAR UCUZA ATLATTIĞIMIZIN KANITI…

Bazı acılar vardır, o an size öğrettikleri ile yüzleşemezsiniz. Biraz zaman geçip ruh dünyanız sakinleşince, daha rasyonel düşünme yeteneğiniz öne çıkar. Sözü 30 Ekim 2020 günü yaşadığımız 6,9 şiddetindeki depreme getireceğim. 7 ay önce yaşadığımız depremde 114 insanımızı kaybetmiştik. Bu büyüklükteki depremde İzmir’de sadece 17 bina yıkılmıştı ama ağır hasar gören ve boşaltılan bina sayısı yüzlerce idi. Şayet o deprem 15 saniye daha sürseydi, olacakları tahmin bile edemezdik. Resimdeki enkaz, Bostanlı’daki Hakim Evi’ne ait. Pek çok İzmirli’nin bildiği ve neredeyse 24 saat insan sirkülasyonıu olan bu bina, 30 Ekim depreminde ağır hasar görmüş ve boşaltılmıştı. Geçen hafta yıkıldı. İş makinelerin birkaç darbesi ile adeta un ufak olan bu bina, onlarca insana mezar olabilirdi. Hemen her gün binanın çatı katında düğün yapıldığını da düşünürsek, depremin etkilerini ucuz atlattığımızı söylemek mümkün. Bu şekilde yıkılmayı bekleyen, boşaltılmış halde binlerce bina var İzmir’de. Devlet, yerel yönetimler, vatandaş… Herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Hala TV ekranlarında “120 metrekare evde oturuyordum, 90 metrekare evde oturmak zorunda mıyım?” serzenişleri duyuluyor. 114 canımızın üzüntüsünü hâlâ yaşasak da bu büyük felaketi nasıl ucuza atlattığımızı hep anımsayalım istiyorum. Ve bir an önce tüm tarafların üzerinde mutabık olduğu bir dönüşüm planını başlatmamız gerekiyor.  

ATATÜRK’ÜN TIME’A KAPAK OLUŞ ÖYKÜSÜ

Yıl 1923. Dünyanın hâlâ en saygın ve dikkatle okunan dergilerinin başında gelen TIME, yayın hayatına başlıyor. Aynı yıl Türkiye’de de büyük bir devrimin ayak sesleri işitiliyor. Bağımsızlık Savaşı’nı zaferle sonuçlandıran Atatürk ve silah arkadaşları, yeni bir medeniyet projesi inşa etmeye hazırlanıyorlar. TIME’ın dördüncü sayısı 4 Mart 1923 tarihinde yayınlanıyor. Kapağında ise Mustafa Kemal Paşa’nın meşhur kalpaklı fotoğrafı bulunuyor. Dergide yer alan makalede görüşlerini ifade eden dünyaca ünlü tarihçi Arnold Toynbee, “Mustafa Kemal Paşa hiç şüphesiz çağdaş tarihin en büyük şahsiyetlerinden biridir. Bir Türk’ün Anadolu’da kendi efendisi olabileceğini sergileyerek ispatlamıştır” ifadesini kullanıyordu. Atatürk’ün hem bu derginin kapağında yer alması hem de hakkında yazılan övgü dolu cümleler, “Kurtuluş Savaşı’nda Türklerin Anadolu’da zulüm uyguladıkları” gibi deli saçması iddiaları sayfalarına taşıyan ABD basınındaki bakış açısını da özetliyordu. Dergi 1928 yılında Ata’mızı bir kez daha kapağında kullanmıştı. TIME dergisi 2013 yılında 90’ıncı yılını kutladı ve o güne kadar yayınladığı kapaklardan 90 tanesini seçerek okurları ile paylaştı. Ve bu seçimin ilk sırasında Atatürk’ün bulunduğu kapak yer alıyordu. TIME editörleri, henüz Cumhuriyeti bile kurmamış bu büyük devrimcinin, ülkesinde neleri başarmak istediğini anlamakta bizden daha hızlı davranmışlardı.   HAFTANIN SÖZÜ Bilgili tek bir kişinin beğenisi, bilgisiz büyün bir yığına bedel olmalı sizin için. O bir kişi için anlatmaya değer. Yine de o bir kişi varsa, umut var demektir. William Shakespeare (Hamlet oyunundan) Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. Bence bir millette şerefin, namusun, haysiyetin, insanlığın var ve kalıcı olması; mutlaka ve mutlaka o milletin hürriyet ve istiklaline sahip olması ile mümkündür. Mustafa Kemal Atatürk