2021’de İstanbul’da 4 bin 848, Ankara’da 2 bin 853, Türkiye genelinde ise en az 42 bin kişi hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirdi. Beşincisi yayınlanan rapora göre Türkiye’de,...

2021’de İstanbul’da 4 bin 848, Ankara’da 2 bin 853, Türkiye genelinde ise en az 42 bin kişi hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirdi. Beşincisi yayınlanan rapora göre Türkiye’de, DSÖ standartlarına göre havası temiz şehir yok. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) yayımladığı Kara Rapor 2022, bu yıl beşinci rapor olarak Türkiye genelinde, yıl bazında hava kalitesi verilerini, mevzuat, politika ve uygulamalarını inceleyerek hava kirliliğiyle ilgili sorunları ortaya koydu.

EN KİRLİ İLLER

Havayı kirleten en önemli maddelerden partikül madde PM10 değerlerine bakıldığında, 2021’de en kirli havayı soluyan ilk beş il sırasıyla, Batman, Iğdır, Ağrı, Şırnak ve Malatya oldu. Bu illerde yıllık ortalamalar, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) partikül madde PM10 için belirlediği 15 μg/m3 olan kılavuz değerin 5-8 katıydı. 200 günden fazla günde ise PM10 için yönetmelikte belirlenen 40 μg/m3 ulusal limit değerinin üstünde hava kirliliği ölçüldü. Batman’da 2021 yılındaki hava kirliliği, DSÖ’nün kılavuz değerinin yedi katından fazlaydı. Ulusal mevzuattaki yıllık ortalamanın ise yaklaşık üç katıydı. Şehirde yaşayanlar, tam 326 gün boyunca kirli havaya maruz kaldı. 2019 yılında yayınlanan Batman Temiz Hava Eylem Planı’na göre, hava kirliliğinin ana nedeni, il merkezinde bulunan petrol rafinerisi. Böyle bir tespit olmasına karşın 2020-2024 yıllarını kapsayan planda, rafineriye yönelik önlemlerden bahsedilmiyor. Iğdır son altı yıldır, en kirli iller arasında en üst sıralarda. Konutlarda yakılan kömürün yol açtığı hava kirliliğine ek olarak bir diğer önemli kirlilik nedeni, ilin üç ülkeye sınırı olmasından kaynaklanan yoğun uluslararası karayolu trafiği ve mal taşımacılığı. Iğdır’ın yanı sıra Kahramanmaraş da son beş yılda yayınlanan Kara Raporlar’da, en kirli iller sıralamasında her yıl listede. Hakkari ise DSÖ standartlarına göre PM10 kirliliği olmayan tek il. Ancak Hakkarililer kükürt dioksit açısından çok kirli bir hava soluyor.

ALARM VERİYOR

İstanbul ve Ankara’da ise özellikle ısınma için kömür yakılan, yapılaşmanın ve trafiğin yoğun olduğu ilçelerde hava kirliliği ürkütücü boyutlarda. Sarıyer Kumköy hariç, İstanbul nüfusunun neredeyse tamamı DSÖ’ye göre sağlıksız hava soluyor. Sultangazi, Esenyurt ve Mecidiyeköy yeterli ölçüm yapılan istasyonlar arasında en kirli bölgeleri işaret ediyor. Ankaralılar (Kentteki toplam 18 mevcut istasyondan yeterince veri alınabilen altı istasyona bakıldığında) da yıllık ortalamada, ulusal limit değerin üzerinde kanserojen partikül madde soluyor. Siteler’den alınan veriler, Ankara genelinde en kirli havayı soluyan bölgenin bu semt olduğunu gösteriyor. İzmir’de yeterince ve sağlıklı izleme yapılamamasına karşın, var olan veriler üzerinden ulaşılan sonuç, kent genelinde sağlıksız bir havanın solunmakta olduğu ve hava kalitesi izlemesinin hızlı biçimde iyileştirilmesi gerektiği.

RUH SAĞLIĞI

Hava kirliliğinin; ruhsal hastalık riskinde artışa, mevcut ruhsal hastalıklarda kötüleşmeye, psikiyatrik nedenlerle hastane başvurularında ve yatışlarında yükselişe neden olan faktörlerden biri olduğuna, ayrıca intihar düşüncesi ve eylemiyle de ilişkisi olduğuna vurgu yapılan raporda şöyle denildi; “Hava kirliliği; beyin gelişimine olumsuz etkilerinden, sinir hücrelerinin hasarına; ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasından, ruhsal hastalıkların belirtilerini şiddetlendirmeye dek varan etkilerle ve sebep olduğu psikososyal zorluklarla önemli bir halk sağlığı sorunudur. Bu yaşamsal sorundan en olumsuz şekilde etkilenen toplumsal gruplar ise hava kirliliğine, çevresel faktörlere ve mesleki tehlikelere maruz kalan yoksul ve yoksun nüfuslardır.”

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

Hava kirliliği ve iklim değişikliği sorunları birbiriyle yakından ilgili. Her ikisinin de ana nedeni fosil yakıtlar. Bu nedenle, düşük karbon emisyonu hedefleyen politikaların küresel düzeyde ve sistematik uygulanması, aynı zamanda hava kalitesinin iyileştirilmesini de sağlar. Öte yandan, iklim değişikliği ile şiddetlenen, sayıca ve sürece artış gösteren doğal yangınlar da özellikle yol açtıkları partikül madde kirliliği ile hava kalitesini hem yerel hem küresel düzeyde olumsuz etkiler. Avrupa Birliği’nin Copernicus Atmosfer İzleme Servisi (CAMS) raporlarına göre Türkiye, 2021 yılında Akdeniz havzasındaki doğal yangınlardan ve buna bağlı hava kirliliğinden en çok etkilenen ülke olmuştur” denildi. Düşük karbon emisyonuni hedefleyen politikaların küresel düzeyde ve sistematik uygulanmasının, aynı zamanda hava kalitesinin iyileştirilmesini de sağlayacağının altı çizilen açıklamada; Hava sıcaklıklarındaki artış, ikincil bir kirletici olan ve atmosferdeki fotokimyasal tepkimelerle oluşan ozonun yer yüzeyindeki konsantrasyonlarını da insan sağlığını etkileyecek düzeylere yükseltecektir. “İklim cezası” olarak adlandırılan bu ek kirlilik yükünün, özellikle nüfus yoğunluğunun, kentleşmenin ve bunlara bağlı hava kirliliğinin yüksek olduğu Asya kıtasını etkilemesi beklenmektedir.

YAŞAM HAKKI

“İklim değişikliği ile bir yandan fizikojeokimyasal çevre etkilenmekte, değişmekte, kirlenmekte; diğer yandan bu süreçten sağlığın sosyal belirleyicileri de (barınma, temiz hava, temiz ve sağlıklı suya erişim, güvenli ve sağlıklı gıdaya erişim, güvenlik, barış, demokrasi vb.) olumsuz etkilenmektedir” denilen raporda iklim değişikliğinin öngörülen sonuçlarının temel bir insani hak olan sağlık hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı ve gelecek kuşakların yaşam hakkı tehlike altına attığı uyarısı yapıldı. İklim değişikliği, hava kalitesi ve sağlık üçgenini şimdiden ciddiyetle düşünmeliyiz. İklim değişikliği ile bir yandan fizikojeokimyasal çevre etkilenmekte, değişmekte, kirlenmekte; diğer yandan bu süreçten sağlığın sosyal belirleyicileri de (barınma, temiz hava, temiz ve sağlıklı suya erişim, güvenli ve sağlıklı gıdaya erişim, güvenlik, barış, demokrasi vb.) olumsuz etkilenmektedir. Bu açıdan bakıldığında iklim değişikliğinin öngörülen sonuçları ile temel bir insani hak olan sağlık hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı ve gelecek kuşakların yaşam hakkı tehlike altındadır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre hava kirliliği, dünya genelinde dakikada 13 kişinin ölümünden sorumludur ve küresel düzeyde ölüme yol açan çevresel risklerin en başında yer almaktadır. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun gerçekleştiği son modelleme çalışmasına göre ise Türkiye’de 2021 yılında en az 42 bin 67 kişi hava kirliliğinin neden olduğu hastalıklar sonucu hayatını kaybetmiştir. Ülkemizde hava kirliliği en çok kalp-damar hastalıklarına, kronik solunum yolu hastalıklarına, kanserlere, diyabet ve kronik böbrek hastalıklarına, solunum enfeksiyonları ve tüberküloza yol açarak ölüme sebebiyet vermektedir. Hava kirliliğinin ruh sağlığına ve nörolojik sağlığa da etki ettiği giderek artan sayıda bilimsel çalışma ile ortaya konmaktadır. Hava kirleticilere maruz kalmanın var olan psikiyatrik hastalıkların şiddetinin artmasına yol açtığı, uyku kalitesini ve süresini düşürdüğü gerçeği çok katmalı ve yaygın bir çevre sağlığı sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu doğrular nitelikledir. Hava kirliliğini sistematik biçimde ele almanın ilk aşaması hava kalitesinin düzenli olarak izlenmesi ve değerlendirilmesidir. Türkiye’de her ne kadar AB uyum süreci ile birlikte oldukça yaygın bir ulusal hava kalitesi izleme ağı oluşturulmuşsa da bu ağı oluşturan hava kalitesi izleme istasyonlarından veri alımı ve alınan verilerin kalitesi, nitelikli bir değerlendirme yapmaya yetmeyecek düzeydedir. Hava kirliliği, iklim değişikliği ile yakından ilintilidir ve iklim değişikliğine bağlı olarak gelişen pek çok yeni çevresel koşul havanın kalitesini de olumsuz etkilemektedir. Yükselen sıcaklıklar ile yer yüzeyi ozon seviyesindeki artış, sıklığı ve şiddeti artan doğal yangınlar sonucu ortaya çıkan siyah karbon ve diğer partikül maddeler iklim değişikliği sonucu hava kalitesini olumsuz etkileyen faktörler olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, çoğu hava kirletici aynı zamanda kısa ömürlü sera gazıdır ve iklim değişikliği sorununa karmaşık mekanizmalarla etki etmektedir. Havakirliliği ve iklim değişikliği, birlikte ele alınması gereken, ancak düşük karbonlu bir geleceğe geçiş politikalarının küresel düzeyde sistematik biçimde uygulanması ile başa çıkılabilecek iki yaşamsal ve küresel sorundur. Böylesi bir çabanın ilk aşaması hem en önemli sera gazı olan karbon dioksitin, hem de ince partikül madde, kükürt dioksit ve azot dioksit gibi temel kirleticilerin ana kaynağı olan enerji sektörünün fosil yakıtlardan kurtulması olmalıdır. Bu tespitlerden yola çıkarak Temiz Hava Hakkı Platformu olarak aşağıdaki politika önerilerinin yetkili kurumlarca hayata geçirilmesinin Türkiye’de halk sağlığının iyileştirilmesi, Anayasa’da tanımlanan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının ve temiz hava hakkının güvence altına alınması ve küresel iklim krizi ile mücadeleye etkin katkı verilmesi açısından önemli ve öncelikli olduğunu düşünülmektedir.

HAVA KALİTESİNİN İZLENMESİ

• Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı tüm nüfusu ve tüm ana kirletici kaynaklarını kapsayacak şekilde ülke genelinde genişletilmelidir. • Ağ kapsamındaki tüm istasyonlarda PM2,5 da dahil olmak üzere tüm ana kirleticilerin izlenebilmesi için gerekli altyapı oluşturulmalıdır. • İzleme istasyonlarından sürekli ve düzenli veri alımı sağlanmalıdır. • İzleme verilerinin doğrulanması ve doğrulanmış verilerin kamuoyuna sistematik biçimde raporlanması sağlanmalıdır.

HAVA KALİTESİ MEVZUATI

• Hava kalitesi mevzuatı geliştirilirken başta Dünya Sağlık Örgütü Hava Kalitesi Kılavuzu olmak üzere kirleticilerin sağlık etkileri üzerine mevcut bulunan en güncel sağlık etki literatürü çerçevesinde insan ve halk sağlığının korunması önceliği ile hedefler belirlenmelidir. • Hazırlıkları devam eden ve taslak halinde bulunan Dış Ortam Hava Kalitesi Yönetimi Yönetmeliği’ndeki tüm kirleticilerin limit değerleri bu sağlık literatürü ve DSÖ kılavuz değerleri gözetilerek yeniden belirlenmelidir. • PM2,5 için ulusal limit değer zaman kaybetmeden DSÖ kılavuz değeri doğrultusunda tespit edilmeli ve yürürlüğe konmalıdır. • Hava kalitesi mevzuatı hiçbir sektöre istisna tanınmadan sorumlu kuruluşlarca uygulanmalıdır. Kaynak : Kara Rapor 2022.