Birleşmiş Milletler Gündem 21 toplantısı sonucu, küresel iklim ve çevre tehditlerinin, bölgesel dokunuşlarla sivil toplumu harekete geçirerek mücadele edilmesi kaidesini hayata geçiren yapılaşmaya, Ke...

Birleşmiş Milletler Gündem 21 toplantısı sonucu, küresel iklim ve çevre tehditlerinin, bölgesel dokunuşlarla sivil toplumu harekete geçirerek mücadele edilmesi kaidesini hayata geçiren yapılaşmaya, Kent Konseyleri diyoruz. Kendine özel kanun maddesi ile meydana geldiği için tüzel kişiliği olmayan, hukuki düzlemde tanımı ve yeri olmayan bir oluşum olarak şehirlerimize sokuldu. Yerel yönetimin içinde halkın ve sivil toplumun katılımını sağlamak üzere olumlu ve iyi niyetle başlamış bir fikir olmasına rağmen, Belediye güdümünde bırakıldığı için maksadın çok dışına sürüklendiği açıktır. İzmir Kent Konseyi 29 Şubat 2020 tarihli son olağan Genel Kurulu’nda açığa çıkan aykırılıkları kabaca üst üste sıralamaya kalkarsak, katılımcı demokrasi ile sivil toplumun yönetime dahil edilmesi prensiplerinin ne kadar uzağına düşürüldüğü biraz daha iyi anlatabiliriz. Olağan Genel Kurul’da, doğal üyesi kabul edilen tüm sivil toplum kuruluşları katılma hakkına sahipken, “Bizde faaliyet raporunuz yok!” denip, yüzlerce kurum Genel Kurul dışında tutulmuştur. Olağan Genel Kurul ismen ve şeklen değiştirilmiş, Başkan ve yönetim kurulu seçimi toplantısı ismi ve kısıtlaması ile ortaya çıkmıştır. Bu durum, Genel Kurul tanımını tümden ortadan kaldıran yeni bir hukuk sistemi yaratmaktır. Geçmiş dönem yönetim ve divan kurulunun açılışını yap-madığı, ayak üstü gelişigüzel divan oluşturulduğu oturumda divan tutanağı dahi tutulmamış olduğu, divan tutanaklarının Genel Kurul’dan günler sonra tanzim edildiğine kadar, baştan sona fiyasko yaşanmıştır. Denetim mekanizması olmayan Kent Konseyleri, art arda hukuk dışılık ve suç unsurlarını hayata geçirmeye devam etti. Belediye temsilcisinin usulen ve yasal olarak yer al-a-mayacağı Yürütme Kurulu’na atama yoluyla Aysel Özkan’ı yerleştirmesi, başlıca bir skandaldır. Ne tekim birçok sivil toplum yapılanması, usule aykırılıkları yargıya taşımaya hazırlanmaktalar. İzmir’in demokratik hukuk devleti ilkelerine bağlılığını, Kent Konsey yapılanmasıyla sınavdan geçiyor olması başlı başına üzücü bir vakadır. Kent suçları, kente ve yaşama yapılan haksızlıklar, İzmir çevresinin hızla deforme edilmesi ve halkının yaşam kalitesinin günden güne düşürülmesi gibi hayati başlıklar olduğu yerde kalmıştır. Halkapınar tarih ve doğa mirasımızın İZSU eliyle talan edilmesi, Üçkuyular’da yeni yapılan alt geçide hemen yanında hukuksuz inşa edilen AVM nin adı verilmesi, Kadifekale’nin İzmir halkının mülkiyetinden alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü uhdesine geçmiş olması, sulak alan koruma ilkelerine aykırı olduğu kazanılmış davalarla sabit alanda yeniden köprü geçişi düzenlemelerinin planlanması gibi, türlü Kent- Kentlilik- Çevre ve yaşama dair suç ve suç unsurları, olduğu yerde muhafaza edilmektedir. İzmir, İzmirlilik, çevre ve kültür varlıkları kaygıları ile mücadele veren tüm sivil toplum yapılanmaları kuruluş amacına aykırı olarak bu tuhaf oluşumun dışında bırakılmıştır. Konsey’in bütünü, kadınlar arası “altın günü” muamelesi ötesine taşınamayan illegal tuhaf bir oluşum halinde istidam edilmiştir. Bu şartlar ve daha nice illegal icraatlar gölgesinde konseyin hükmü ve mevcudiyeti sorgulanmaya muhtaçtır!