Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün. Ülkemizin ekmeğini yiyip suyunu içen, Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu taşıyıp hala ülkesini kötüleyenler ne derse desin, ben Türkiye Cumhuriyeti kimliğin...

Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün. Ülkemizin ekmeğini yiyip suyunu içen, Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu taşıyıp hala ülkesini kötüleyenler ne derse desin, ben Türkiye Cumhuriyeti kimliğini ve pasaportunu taşımaktan gurur duyurum. Onur duyuyorum… Ülkem ile gurur duymamak elde değil. Bizim 83 milyonluk ülkemiz, dünya devi Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği üyesi İtalya ve İspanya dâhil olmak üzere dost ve kardeş 57 ülkeye şefkat elini uzatarak tıbbi cihaz ve sağlık ekipmanları gönderdi… Dünya ülkeleri Türkiye’nin sağlıkta çağ atladığını ve 57 ülkeye yaptığı yardımları konuşurken, İsveç’in Malmö kentinde tedavi etmeden eve gönderdiği kovid-19 testi pozitif çıkan Türk vatandaşı Emrullah Gülüşken’in kızları Samira ve Leyla’nın sosyal medyadan yayınladığı yardım çağrısına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan cevap geldi. Gülüşken, üç çocuğuyla beraber ambulans uçakla Türkiye’ye getirilip tedavi altına alındı... Ardından Rusya’da tıp öğrencisi olan akciğer hastası Haluk Hasan Seyithanoğlu da ambulans uçakla Türkiye’ye getirilerek tedavi altına alındı. Dünya ülkelerinde bulunan gurbetçiler, bu süreci yakından takip ederken gerçekten duygulandım. Ülkemle gurur duydum, Türkiye de artık hasta vatandaşı için ambulans uçak gönderip bulunduğu ülkeden alıp Türkiye’ye getiriyor. Türkiye’ye dönmek isteyen hiçbir vatandaşını o ülkede bırakmadan özel uçak gönderip aldıran bir Türkiye var artık… Aralarında dünya devi olan Amerika’ya, Avrupa Birliği üyesi olup ta Avrupa Birliği’nden korona virüs pandemisinde yardım göremeyen Avrupa ülkelerine yardım eden, kendi ülkesindeki vatandaşlarının virüsten kurtulması için hiçbir çalışmayı aksatmadan yürüten ve bu arada da gıda yardımı dahil, 57 ülkeye tıbbi cihaz yardımı yapan Türkiye, kurduğu şehir hastaneleriyle, binlerce hasta yatağı açmaya başladı. Millileşmede de sağlıkta da çağ atlayan Türkiye ile ne kadar gurur duysak azdır… Siyasetçiler gibi medyadaki yazar, çizer meslektaşlarımın da sözlerine dikkat etmeleri gerekiyor. Siyasetçi de, gazeteci de her istediğini her istediği yerde konuşamaz. Sözünü tartarak konuşması gerekir. 1960 yılında yapılan ihtilal ile devrilip ipe götürülen demokrasi şehidi Merhum Adnan Menderes ile Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ı aynı tutmaya ve tehdit etmeye kalkarsan, o gazetecinin gazeteciliği “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözünü hatırlatır insanlara. Siyasetçi de, gazeteci-yazar da sözlerine, kalemine hâkim olmalıdır. “Söz ağızdan çıkana kadar senin esirin, çıktıktan sonra sen onun esirisin” sözünü akıldan çıkarmamakta yarar vardır... “Eve kapanıp kaldığın günlerde en çok ne tükettin?” diyenlere, cevabım “Yıllardır okuyamadığım kitapları okuyorum. Tükettiklerimi boş ver, ne ürettin diye sorarsan” daha iyi olur… Evlerden çıkan koca bir çöp dağı. Daha doğrusu plastik ambalaj ve torba... Marketlerden aldığımız poşetler, çıkarılan ambalajlar eve sokulmadan direkt çöpe gidiyor. Üstelik çoğumuz o ürünleri yine marketten satın aldığımız plastik mutfak poşetlerine koyuyoruz. Yani plastik atık miktarı, kullanılan eldivenleri de katarsak ikiye, hatta üçe, dörde katlanmış durumda… Gelecek nesillere bırakacağımız çevre için plastik atıklardan nasıl kurtulacağız. Bunu düşünüp bir şeyler yapmalıyız…