İki yılı aşan pandemi süreci Türk insanından çok şeyi aldı götürdü. Yakınlarımızı ve sevdiklerimizi kaybettiğimiz yetmezmiş gi...

İki yılı aşan pandemi süreci Türk insanından çok şeyi aldı götürdü. Yakınlarımızı ve sevdiklerimizi kaybettiğimiz yetmezmiş gibi, yaşadığımız hayat pahalılığı işin tuzu biberi oldu. Bugünlerde ne pazara, ne markete para yetmiyor. Hele hele eviniz kira ise yandınız. Arabanız da varsa ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz. Akaryakıtı cebinizi boşaltırken, sigortası, muayenesi, lastiği ve bakımı başlı başına bir masraf. Atsanız atılmaz, satsanız satılmaz. Tüm bunları düşündüğünüzde doğrusu çıldıracak gibi oluyor insan. Hayat pahalılığı Türkiye tarihinde görülmemiş bir noktaya ulaşmış durumda. İnsanlar buna nasıl dayanıyor ve de ilerleyen zamanda nasıl dayanacak kestirebilmek inanın çok zor. Bakın yapılan bir araştırmada, üretilen bir malın fiyatının tüketiciye gelinceye kadar 9 kat arttığı belirlenmiş. ‘Bu nedir yahu?’ diye sormadan edemiyor insan kendine. Haydi bunun üçte birinin maliyet olduğunu kabul edelim, geri kalanı kimlerin cebine haksız kazanç olarak gittiği meçhul. Buna ‘dur’ diyen biri çıkmayacak mı çok merak ediyorum. Vatandaş bu zorlukları yaşarken, bunun faturasının bu ülkeyi yönetenlere çıkacağı yadsınamaz bir gerçek. Hatırlayın 2001 krizinde, faizler bir gecede yüzde 7 binlere çıkıp, hayat durunca, halk büyük umutlarla iktidara getirdiği “Karaoğlan” Ecevit’in kurduğu koalisyon hükümetini alaşağı etmişti. Şimdi de durum sanki ondan farklı değil. O bir ‘şok’tu. Bugün vatandaş o şoku hayatının her alanında yaşamaya devam ediyor. Tüm bunları “felaket tellallığı” yapmak için yazmıyorum. Maalesef gerçek bu. Bu gerçeği ülkede iktidarı elinde bulunduranlar elbette biliyor. Bundan dolayıdır ki, çıkış yolu arıyorlar. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, her kabine toplantısı sonrası, ekonomik tedbirler açıklıyor. Geçen kabinede konut kredileri konusunda iyileştirme açıklamışlardı. Maalesef bu etkili olmadı. Zira 1+1 konut fiyatı bile 1 milyonun üzerine çıktı. Hayat şartları zorlayınca asgari ücrete temmuz başında iyileştirme yapıldı. Asgari ücrete yapılan zam, daha ceplere girmeden bir de baktık ki, iğneden ipliğe mal ve hizmetlerin fiyatları arttı. Önceki gün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, daha 5 ay varken asgari ücretin yılbaşında yeniden gözden geçirileceğini açıkladı. Bunu söyleme ihtiyacını neden hissediyor Sayın Bakan? Zira, hükümet de artık artırılan ücretlerin hayatı idame ettirmeye yetmediğinin farkında. Ancak, enflasyonu anladık da, “Ücretlileri sermayenin baskısına ezdirmeyeceğiz?” ne demek bunu anlamak mümkün değil. Asgari ücret adı üstünde, çalışanın alabileceği en düşük ücrettir. Ve, yasalara saygılı hak hukuk gözeten her işveren buna uymak zorundadır. Bugünkü şartlarda zaten çoğu işveren buna uyuyor. Uymayanlar da olabilir. Devletin görevi bunları denetlemektir. Denetimi gerçek anlamda yapmayıp, iş alemini töhmet altında bırakıcı sözler sarf etmenin doğru bir yöntem olduğu kanaatinde değilim. Son günlerde konut ve kira fiyatları astronomik ölçülerde artınca, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, kabine sonrası yine bazı tedbirler açıkladı. Erdoğan, “Yeni yılın ilk aylarıyla birlikte enflasyonun belirgin bir düşüş trendine gireceğini ümit ediyoruz” dediği açıklamalarında “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut hamlesini başlatıyoruz. Hazırlıklarımız bitmek üzere. Vatandaşlarımızı kira öder gibi taksitlerle, yerel ve yatay mimari anlayışına göre inşa edilmiş konut projeleriyle ev sahibi yapacağız. Şehit yakınları ve gazilerimiz ile emeklilerimize özel kontenjan ayıracağız. İlk defa evlenen gençlerimiz projede kota sahibi olacak” ifadelerini kullandı. Kısacası, iktidar seçime doğru hızla ilerlerken, birtakım vaatlerle “umudu diri tutmak” istiyor. Millet inanır, inanmaz. Bunu sandık önümüze geldiğinde göreceğiz. Ne demişler, “Umut fakirin ekmeği, ye Mehmedim ye…”