“Ada” Kaset dediğimiz meta piyasaya sürüldükten sonra Zülfü Livaneli’in eserleri de tabii ki kaset olarak dinleyiciye ulaştı. Yalnız bazı kasetleri var ki içime hiç sinmez. Dinlerken hep eksik kalırı...

“Ada” Kaset dediğimiz meta piyasaya sürüldükten sonra Zülfü Livaneli’in eserleri de tabii ki kaset olarak dinleyiciye ulaştı. Yalnız bazı kasetleri var ki içime hiç sinmez. Dinlerken hep eksik kalırım. Neden mi? Çünkü üzerinde “Seçme Eserler” yazar. Nasıl yani? Livaneli gibi bir sanatçının eserleri arasından nasıl bir seçme yapılır ki? Ya kasete almadıklarınızı dinlemek istiyorsak ne olacak? Göksoy Plakçılık’tan çıkan “Ada” albümü de “Seçme Eserler 6” başlığını taşıyor. Bendeki baskısı 1997 yılını gösteriyor. Ancak ben kaseti 1995’te de dinlediğimi hatırlıyorum. Demek ki Göksoy Plakçılık defalarca bu kaseti basmış. Kasetin adı laf olsun diye “Ada” değil. Albümdeki “Ada” şarkısı “Sait Faik Üzerine” notuyla sıralamada yerini bulmuş. Şiir, Livaneli’ye ait. Ancak, şarkıdaki “Dünyayı güzellik kurtaracak/bir insanı sevmekle başlayacak her şey” nakaratı Sait Faik’in sözleri. Malum, Sait Faik denince akla ilk önce Adalar gelir. Hem Kınalı’sı, Heybeli’si, Büyükada’sı… Albümde adaları, vapurları, martıları, bahar rüzgarlarını hatırlatan birinden daha şiirler var. “Gün Olur” şarkısının şiiri Orhan Veli’ye ait. Hepinizin ezberindedir, eminim: “Gün olur alır başımı giderim/Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda…” ‘ESAS DURUŞ’ Bir de İstanbul adına yazılmış en güzel şiirlerden “İstanbul’u Dinliyorum” da kasette esas duruşta bekliyor ki, yok yok Cem Karaca bu şiiri okuyamamış. Livaneli’nin bestesi, Orhan Veli’nin ruhuna, sükûnetine çok daha yakışıyor. Bir kentin başında “Eski alemlerin sarhoşluğu” bağıra çağıra ezgiye dönüştürülmez, abi! Ben bunu bilir bunu söylerim. Yahu, bu “Ada” albümü 8 şarkıda edebiyat kitabı gibi. Ezgili bir edebiyat kitabı. Bakın, bir de Aragon’un şiirden bestelenen “Yalnız İnsan” şarkısı var. Şiirin çevirmeni ise sıkı durun, Atilla Tokatlı. (Şimdi yaram bir daha depreşti. Bu Atilla Tokatlı, kendisinden daha ünlü yönetmen Erdoğan Tokatlı’nın biraderi olur. Hani şu 72’inci Koğuş’u çeken. Ama Atilla Tokatlı’nın kayıp bir filmi var ki hala peşindeyim. Adı, “Denize İnen Sokak”. Nasıl, adıyla bile cezbediyor değil mi? Neyse, konuya dönelim. Kapa parantez) Ah şu sinema tarihi! İlle karşıma çıkacak. Livaneli’nin kasetteki bir diğer şarkısı “Gözlerin”. Yani şimdi Türkan Şoray’ın yönettiği “Yılanı Öldürseler” filmine ne kadar yakıştığını mı söylesem; yoksa “Gözlerin” bestesi olarak Livaneli’nin nasıl bir şaheser yarattığını mı? Kartonda, “Yılanı Öldürseler filmi ana’temi” notu düşülmüş. Ehey be! Siz o notu düşmeseniz bile filme de şarkıya da müptelayız. Durun, söyleyeceklerim bitmedi. Kasette bir de “Özgürlük” şarkısı var ki, üç büyük isim yan yana gelmiş. Şair, Paul Eluard. Çeviren Orhan Veli ve Melih Cevdet. Hey, size söylüyorum Ege Telgraf okurları. Açın bir dinleyin bu şarkıyı. Benden hususi olarak alfabeyi yeni öğrenen çocuklara gelsin. Aşkın kitabını kapatmayana gelsin. Siz kime adarsanız adayın. Ne de olsa, “Şu ada senin bu ada benim/yelkovan kuşlarının peşi sıra”. Kalın sağlıcakla…