Aklımın içerisindeki rüzgarlara yelken açtım. Düşüncelerin dalgalarında batıp çıkıyorum. Islıklarını duyuyorum çocukluğumun. Cennete uçurduğum annem ve babam bulutların arasından tebessüm ediyorlar....

Aklımın içerisindeki rüzgarlara yelken açtım. Düşüncelerin dalgalarında batıp çıkıyorum. Islıklarını duyuyorum çocukluğumun. Cennete uçurduğum annem ve babam bulutların arasından tebessüm ediyorlar. Gök delindi, yağmur rahmet oldu indi yeryüzünü yıkıyor. Haber geçiyor TV'den 'dün gece Barış Manço'yu kaybettik.' Kulaklarıma inanamıyorum. Erezyona uğrayan toprak gibi zemin ayağımın altından kaymış, dışarı atmıştım kendimi. Gökyüzü ağlıyor, ben hıçkırıyorum. Koşarsam belki sevdiklerime erişirdim. Çocuk aklımla daha çok koşmaya başladım. Barış Abi'nin şarkıları kulağımda ağlaşıyor. Yağmur benimle yarışıyor, boran oluyor yeniliyorum çaresiz. Dönüyorum eve. “Sıçana dönmüşsün” diyen yengeme aldırmadan (bi Barış Manço değil ki yenge işte. Çocuğun acısını nereden anlasın) TV'yi açmıştım, belki ben yanlış duymuşumdur… Hayır yüz bin kere hayır… Takvim yaprakları koptu. Yıllar geçti. Ne ben o günü unuttum, ne Barış abi'nin bendeki yeri değişti. Köşeyazarı Barış Abi Barış abi'nin on parmağında, on marifet vardı. Köşe yazarlığı da yapmıştır kendisi. 'Oku bakiiim' adlı köşesinde bir gün şu sözleri kaleme almış… "Evimdeki küçük bir tadilat dolayısıyla, sakalları göbeğinde iki marangozla haşır neşir olmuştum. Beş vakit namazlarını kaçırmayan ama işlerini de zamanında bitiren çok iyi iki ustaydılar. Beni seviyorlar ama 'cehennemlik olduğum için' beni kurtarmak için de bir şeyler yapmak istiyorlardı. Neyse inşaat bitti haklarını aldılar. Giderken de iki kardeşten biri utana sıkıla yanıma yaklaştı. 'Barış bey, sizi gerçekten seviyoruz. Her şeyiniz iyi hoş da... Ah şu müziğiniz yok mu? Nereden girmiş bu şeytan içinize. Bir tövbe edin, bırakın artık bu işleri. İslam'da şarkı söylemenin, sahneye çıkmanın günah ve yasak olduğunu bilmiyor musunuz?' Neyse fazla uzatmayalım, hani dünyanın bu en son ve en gelişmiş dinini yine dünyanın dört bucağına yaymak için bin yıldan fazla gayret gösteren biz Türkler olmasak ve bugün dışardan bazıları bizden hesap sorsa anlayacağım. Ama içimizden birileri çıkıp da 'nereden aldıkları meçhul cüret ve hatta küstahlıkla' uyarı ve yasaklamalara başlayınca içimden destur demek geliyor. Destur ki ne destur. Zaten kör topal ilerleyen görsel ve işitsel sanatlar dünyamız bir de sizinle mi uğraşacak yahu. 1400 sene öncesinin biz Türklerle hiçbir bağlantısı olmayan halkları için işletilen kuralların bize uyup uymadığını İtalyan ressamlara tablo yaptıran Fatih Sultan Mehmet ya da sarayda konserler verdiren 3.Selim bilmiyordu da siz mi biliyorsunuz? Önümüzdeki yüzyıla altı yıl kala böyle konuların gündeme getirilmesini büyük bir talihsizlik olarak görüyor ve sayfamı böyle bir abes konuya ayırmaya mecbur kaldığım için beni bağışlamanızı istiyorum." 1994 yılında yazmış bu yazıyı, çeyrek asır geçmiş üzerinden. Günümüzde de uyarı ve yasaklar denizinde boğuluyoruz. 'Hele destur' diyenimiz de yok artık cüretlerini de nerden aldıklarını biliyoruz. 'Ali yazıyor, Veli bozuyor' Bizleri hıyar yerine koydular tas tas cacığımızı çıkardılar. Büyüdük eşşek kadar olduk ama adam olamadık affet bizi Barış abi… Otobüsüne dinamitle saldırdılar Anadolu turnesindeki bir konserinin ardından, uzun saçları yüzünden tehdit edilip tur otobüsüne dinamitle saldırı bile yapıldı. Meydana gelen patlamada şans eseri kimse yara almadı. Barış abi, ‘Bıyıklarımı Göktürkler’den, uzun saçlarımı Oğuzlar’dan aldım’ diyerek yoluna devam etti. Bu bizim memleketimizde yaşanan hazin bir öyküsü. Ama Japonya'da başbakan ile el ele 'Kara Sevda' şarkısını söyledi. Bütün Japonlar’ın şarkıya ayakta eşlik ettiği görüntüler bilenlerin hafızalarındadır. Çocukları adam yerine koyan, şarkıları ile alfabeyi öğreten, atasözü ve deyimleri tınılara dönüştüren, sevdanın her rengini dile getiren, doğuya da batıya da ayak bastıran, 'Nane limon kabuğu' diyerek sağlığımızı düşünen, yedisini de yetmişini de bir araya getiren, dünya vatandaşımızdı. Saygıyla kuşatılmış büyük bir sevgi besliyorum Barış Manço'ya. Işıklar içinde uyusun. ‘Unutmak kolay demiştin alışırsın demiştin Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni Unutamadım, unutamadım ne olur anla beni…!