“Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım… Unutma beni, unutama beni…” demiş Esmeray… Bu içten sözlerin insanlık için ne kadar olağandışılığını düşünüyorum birkaç gündür. U...

Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım… Unutma beni, unutama beni…” demiş Esmeray… Bu içten sözlerin insanlık için ne kadar olağandışılığını düşünüyorum birkaç gündür. Unutmak, korku, mutluluk ve heyecan gibi zihinsel bir refleks aslında. Zihnimizin zırhlı korunma mekanizması olarak da tanımlayabiliriz. Düşünsene, seneler seneler önce seni üzen şeylerin hala gün be gün hayatında olduğunu… Gözyaşlarının bir türlü dinmediğini… Ya da hep aynı şeyde takılı kalıp tıpkı bir bağımlı gibi ona tutunduğunu. İmkansız, değil mi? Unutmanın da çeşitleri olduğunu düşünenlerdenim… Bir unutmak vardır, istemsiz olan, zamanın çarkında döne döne gözle görülemeyecek zerreciklere dönüşen. Bir de unutmak vardır, her şey aklındadır ama ilk günkü tadı ondan alamazsın. Ya iyisiyle ya da kötüsüyle, genellikle kalbinde minik kıpırtılar olan garip bir hisle arada düşerler aklına… Geçmişteki gibi etki yapmazlar; ya küçük bir tebessüm ya da inci bir tane yaş hissiyle yansırlar aynaya… Sonra mı? Haydi, geçmişe dön bir daha… Ne kadar ilginç varlıklarız. Her yaşadığımız olaydan ‘Ders çıkaralım’ diyoruz ama o dersi almak için girdiğimiz okulu saniyesine yıkıyoruz. Ya da belki en acısı: Unutulmaması gerekenleri unutuyoruz… Sonra da kedilere nankör diyoruz ya, bu da hayattaki en büyük samimiyetsizliğimiz bence. *** İşin uzmanları da bu konuları ele almış… Diyorlar ki peş peşe gelen olaylar bizim kişisel alanımızı aşıp kamusal ve sosyal bir mesele olmaya başladığında, vicdanımızla baş başa kalırız. Buna bağlı olarak algılarımız da değişir. Her ne kadar savunduğumuz bir hayat görüşümüz ve siyasi bir fikrimiz olsa da artık insanlık adına her türlü görüş ve fikrin de üstünde bir duruş sergilemenin gerekli olduğu haller yaşanmaktadır. Yılan dokunmadıkça istediği kadar yaşayabilir mantığı da işlemez. Duyarlı insanlar bunun arkasına sığınamazlar. Bu aşamada bir de insanın başkasına karşı duyarlı olabilmesi için öncelikle kendi temel ihtiyaçlarını doyurmuş olması gerektiği gerçeği ile de karşılaşırız. Bir yandan bakınca çok da mantıklı… Son yıllarda yaşadığımız hadiseleri düşünüyorum da unutmak mı mantıklı yoksa unutmamak mı sorusu yankılanıyor zihnimde… Unutmamak elde değil, unutsak gönlümüz razı değil… Sanırım burada öncelik ruhsal sağlığını korumakla alakalı. Hepimiz son günlerde aklımızı kaçırmış gibi değil miyiz? Gülerken ağlıyor, ağlarken gözlerimize yansıyan güneşe kayıtsız kalamıyoruz… Sürekli trajikomik bir film izliyor gibiyiz. Gerçekliği ise en can alıcı kısmı… Elbette biz bu yaşadıklarımızı da unutacağız… Bir bir kalbimizdeki beton yığınlarını kaldıracağız. Peki, kayıplarımız… Hangimizin içine sinecek onları unutmak? Hangimizin yanına kalacak bu yaşananlardan ders almamak?  Hangimiz eksiksiz çıkacağız yarınlara? Dedim ya, unutmamak elde değil, unutsak gönül razı değil… O yüzden yaralarını sar ama sargı bezlerini asla çıkarma… Ben unutursam sen hatırla… Biliyorum, sen de unutursan daha ağır bir şekilde kendini hatırlatacaktır o acı hatıra… Ayla Kublay