Karadağ Turizm Ofisleri’nin davetlisi olarak Balkanlar’ın en çok ilgi ve ziyaretçi çeken ülkesindeydik. Podgoritsa, T...

Karadağ Turizm Ofisleri’nin davetlisi olarak Balkanlar’ın en çok ilgi ve ziyaretçi çeken ülkesindeydik. Podgoritsa, Tivat, Kotor, Kolaşin şehirlerini ziyaret edip gözde turizm ülkesinin gezi severlere sunduğu değerleri deneyimleme fırsatı bulduk. Sonuç mu? Harikaydı... Balkan coğrafyasının parçalarına ayrılan Yugoslavya sonrası küçük ama dikkati çeken ülkesi Karadağ. Adriyatik kıyılarının eşsiz güzelliğiyle son yıllarda Türk yatırımcıların ve iş dünyasının gözdesi bu cennetten köşeyi gezdik. İLK GÜN 27 Eylül sabahı Hibrid 360 etkinlik ajansından sevgili Işıl Özmen, Moreworld Genel Müdürü Özgür Gülün, Antonina’dan değerli Hakan Cerit, Gruppal kurucusu Mehmet Can Koruyan, Düzey Turizm kurucularından Veysel Varlı, Oyak Turizm’den Mustafa Cengiz Aydemir ve Booking Agora’dan Tuğba Demir ve ben deniz (Biseta Tur) ile İstanbul Havalimanı’nda buluştuk. Karadağ Havayolları Air Montenegro ile Tivat Havalimanı’na uçuşumuzu gerçekleştirdik. Tivat Havalimanı’nda rehberimiz ve bütün seyahat boyunca neşemiz olan George bizi karşıladı. Budva Sveti Stefan adası önünde kısa bir bilgilendirme ve fotoğraf molasından sonra Bar şehrindeki otelimize geçtik. BAR VE PLAJLARI Akdeniz bitki örtüsü ile çevrili olan Bar Adriyatik Denizi'nin girişindeki en büyük turizm ve deniz merkezi. Kıyıdan 4 kilometre uzaklıkta bulunan Eski Bar başta olmak üzere çok sayıda kültürel ve tarihi eser, kentin çalkantılı tarihine tanıklık ediyor. Bugün ise turistik tesisleri, restoranları, mağazaları, spor sahaları, geniş bulvarları ve bin 150 yatak kapasiteli yat limanı ile modern bir şehir olarak karşımıza çıkıyor. Bar’ın birbirinden güzel iki kıyısı - 46 kilometre uzunluğundaki / 9 kilometre uzunluğundaki Adriyatik Denizi ve 65 kilometre uzunluğundaki Skadar Gölü, turistlere farklı hitap ediyor. Plajlara turistler tarafından verilen isimler çekiciliği ve güzelliğini anlatıyor: Pearl Coast ( İnci Sahili) , Golden Coast ( Altın Sahil) , Queen's Beach ( Kraliçenin Kumsalı) , Red Beach ( Kızıl Plaj) gibi… OSMANLI ESİNTİLİ Bar’da eski şehir içinde (Stari Bar) Osmanlı esintileri ile tasarlanmış olan otelimiz Stara Čaršija Hotel & SPA’da bizi Karadağ’ın Türkiye’deki ajansı ve seyahatimizin organizatörlerinden Itır Özdiker karşıladı. Stari Bar’ın tam içinde, harika lokasyonu, şık iç tasarımı ve konforlu odaları ile otelimizde kendimizi adeta evimizde hissettik. Fakat gün henüz başlıyordu. Grupça otelden ayrıldık ve Bar’ın güneydoğusunda bulunan Bartula bölgesine hareket ettik. 10 bin zeytin ağacının kapladığı bölgeye ulaştık. Bar Turizm Organizasyonu Direktörü Ivan Kovac ve ekibi ile birlikte bölgedeki yerel işletmelerinden birisinde açık havada yerel lezzetlerin tadına baktık ve bölgeye özgü nefis nane şerbeti ile yolculuğun yorgunluğunu attık. Artık Avrupa’nın en yaşlı zeytin ağacını görmek için “Dzidzarin” bölgesine gidebilirdik. AĞAÇ ETRAFINDA

Dünyanın en eski zeytin ağaçlarından birisi olan Stara Maslina’nın yaşının 2 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Yaş tespit çalışması İstanbul Üniversitesi tarafından gerçekleştirilmiş. Bar'dan Ulcinj'e doğru giderken beşinci kilometrede, Mirovitsa yerleşiminde yer alan doğal anıt, Bar ve sakinleri hakkında yazılmış herhangi bir yazılı belgeden daha eski. Mirovitsa'daki Eski Zeytin Ağacı, 1963 yılından beri kanunla korunan doğal bir anıt ve şu anda UNESCO koruması altında. Ağacın çapı tam 10 metre. Zeytin ağacı bölge için oldukça kıymetli ve hatta kutsal. Eski tarihlerde Karadağ’da gençler evlenebilmek için üç yüz zeytin ağacı dikmek zorundaymış. Bu adet artık zorluğundan dolayı sürdürülemese de Karadağ’lı dostlarımızdan duyunca bizde “sağlık, sevgi ve refah “getirmesi amacıyla üç defa ağacın etrafında tur attık.

STARİ BAR Dzidarin’den sonra durağımız artık yaşam devam etmeyen Stari Bar ( Eski Bar) oldu. Birinci ve ikinci dünya savaşları ve depremler sonucunda birçok bina yıkıldığı için Karadağ’ın diğer şehirlerinin aksine Bar’ın eski şehrinde yaşam devam etmiyor. Bar’ın diğer şehirlerden bir diğer farkı da şehrin eski zamanlarda deniz kenarına değil dağların eteklerine kurulmuş olması. Bu stratejik konumlandırmayla dağdan gelen Osmanlı saldırılarından ve denizden gelen Venedik işgalinden kurtulunması hedeflenmiş. Ancak kurtulunamamış. Şehrin her yerinde hem Venedik hem de Osmanlı etkisi yoğun bir şekilde hissediliyor. Hala yaşayan halkın bir kısmı Müslüman. Bar, farklı dinlerden vatandaşların uyum içinde yaşadığı huzurlu bir şehir olarak karşımıza çıkıyor. Bar’daki keyifli günümüzü bölgeye özgü narlı bira ve yine eski şehir içinde yer alan Konoba Bedem’de nefis bir yemek ve keyifli sohbetle tamamlıyoruz. 2. GÜN VE MİLLİ PARK Ertesi gün kahvaltıdan sonra erkenden ülkenin kuzeyinde bulunan ve kış turizminin de gözdelerinden Kolaşin’e doğru yola çıkıyoruz. Dağların tepelerine inmiş bulutlarla ve yeşilin bin bir rengi ile bezeli nefis bir manzaranın eşlik ettiği yolda yaklaşık 2 saat seyahat ettikten sonra ilk durağımız olan Biogradska Gora gölüne varıyoruz. Buraya Kolaşin’in merkezinden yaklaşık 15 dakikalık bir araç yolculuğuyla eriştik. Biogradska Gora Milli Parkı, Karadağ'ın kuzeydoğu kesiminde, Tara ve Lim nehirleri arasında, Bjelasica Dağı'nın ortasında yer alıyor. 1952 yılında kurulan ve 5 bin 650 hektarlık bir alana yayılan Karadağ'daki ilk Milli Park olan bu muhteşem doğa alanının korunması, 1878 yılında Kral Nikola Petrović'in gelecek nesillerin yararlanabilmesi için bu alanı koruma konusundaki ısrarıyla başlıyor. YEŞİLİN BİNBİR TONU Biograd Gölü, Avrupa'nın en ünlü üç yağmur ormanından biri olan ormanlarla çevrili. Ziyaretçilerin üç yüz yıllık yağmur ormanlarının gölgelerinde güzel manzaraların keyfini çıkarmasına, fotoğraf çekmesine ve dinlenmesine olanak tanırken hızla akan nehirler, Biogradska Gora'nın manzarasını, yeşil çayırları ve orman yansımasıyla kusursuz temiz göllere akarken turistler için rafting olanakları da sunuyor. Turistler için burada kabin kiralamak mümkünken sadece piknik amacıyla da gelinebiliyor. Bölgede şirin ve küçük bir restoran da bulunuyor. Rüzgarlı ve serin bir hava da geldiğimiz milli parkta üşüdüğümüz için bu restoranda sıcak bir çay içerek dinleniyoruz ve Kolaşin’in en güzel konaklama tesislerinden Hotel Bianca’ya doğru yola çıkıyoruz. Bianca, birinci sınıf bir otelin tüm incelik ve konforunu, dağ evi ambiyansı ve özel bir konutun zarafetini konuklarına dört mevsim yaşatıyor. Konuklar ister Spa ve fitness merkezinde kendilerini şımartıyor isterse bölgedeki kış sporu olanaklarının tadını çıkarıyor. Hotel Bianca’dan aklımız profesyonel terapistlerin yaptığı çeşitli masajlarda kalarak ayrıldık. Öğle yemeğimiz için bölgenin en iyi yerel yiyeceklerini sunan Amanet’e geçiyoruz. Ağaç ve taşlarla etnik bir tarzda inşaa edilmiş olan restoran olan Amanet menüsüyle de bölgenin tüm özelliklerini yansıtıyor. Karadağ’ın kuzey bölgesinin enfes lezzetlerinden Kaçamak, Cicvara, börek ve et çeşitlerini ülkenin en sevilen içeceği Rakija ve restoranın ev yapımı şaraplarıyla tadıyoruz. Güzelliğine doyamadığımız ormanları ve tertemiz havası ile Kolaşin’i arkamızda bırakarak başkent Podgoritsa’ya doğru ayrılıyoruz. Bugün bizlere Uluslararası MICE Endüstrisi Derneği Başkanı Hüseyin Kurt da katılıyor. Gezimizin ev sahiplerinden. BAŞKENT PODGORİTSA Başkent Podgoritsa, Karadağ'ın yönetim, eğitim, kültür ve ekonomi merkezi. Şehrin genel görünümü Moraca, Zeta, Cijevna, Ribnica ve Sitnica olmak üzere beş nehir ve Skadarsko, Bukumirsko ve Rikavacko adlı üç gölle şekilleniyor ve 2 bin metreyi aşan 15 dağ zirvesi ile çevrili. Şehir, zengin ve çeşitli flora ve faunasının yanı sıra zengin parkları ve yeşil alanları ile göze çarpıyor. Podgorica, ulusal ve Akdeniz mutfağının bir karışımı olan enfes gastronomisinin yanı sıra zengin şarap sunumuyla ünlü. Üzüm ve şarap üretiminin turizmin ardından ülkenin en önemli endüstrilerinden birisi olduğunu da öğreniyoruz. Şehir, eski yerleşim yerlerinin temelleri üzerine inşa edilmiş. Orta paleolitik dönemden beri farklı kültürlerin gelişimi ve ortaya çıkışı sürekli olarak gözlemleniyor. Yunanlılar, İliryalılar, Romalılar, Hunlar, Gotlar, Slavlar, Bizanslılar ve Osmanlılar, denizin ve yüksek dağların bulunduğu bölgenin çıkarları için savaşmış ve iz bırakmışlar. TÜRKR EGEMENLİĞİ Podgoritsa adından ilk kez 1326'da, şehir gelişiminin başlamasıyla bahsedilmiş. Türkler, 1455'te güçlü Medun kalesini ve 1474'te Podgoritsa'yı fethedince bölgede dört asırlık Türk egemenliği başlamış. Ribnitsa nehrinin Morača ile birleştiği yerde, Orta Çağ kenti Ribnitsa'nın temelleri üzerine Türkler bir yerleşim yeri inşa etmişler. İkinci Dünya Savaşı'nda Podgoritsa 70 kez den fazla bombalanmış ve yerle bir edilmiş. Bu bombalamalardan şehirdeki Osmanlı yapıları da nasibini alsa da şehirdeki saat kulesi ve Osmanlı mahallesi hala görülüyor. Podgoritsa bugün alışveriş ve iş merkezleri ve keyifli iş otelleri ile ülkenin dört mevsim en hareketli şehri. Bu keyifli şehri gezdikten sonra kentin en tarihi ve anıtsal otellerinden Hotel Podgoritsa’ya geçip akşam yemeği için hazırlanıyoruz. Morača Nehri kıyısında yer alan Hotel Podgoritsa, 1967 yılında inşa edilmiş. Tasarımını ise Karadağ’ın ilk kadın mimarı Svetlana Kana Radeviç yapmış. Mimar bu eseriyle mevcut doğal ortama uyum sağlama konusunda özel bir vurgu ile ulusal bir mimarlık ödülü kazanmış. Binanın en ayrıştırıcı özelliği ise nehir taşının otelin dış duvarlarına oyulmuş olması. Akşam yemeğimizi kentin en iyi restoranlarından Pod Volat’ta Podgoritsa Turizm Ofisi Direktörü Irena Rogosic’in misafiri olarak aldık ve yerel yemeklerle birlikte Karadağ içkilerini tadarken ülke turizmi ile ilgili bilgi alıyoruz. (Devam edecek)