Orhan Kemal ve Işık Öğütçü, sadece benim hayatıma değil; insanoğlunun yeryüzündeki serüvenine güzellik ve değer katan insanlar. Onlar gibi güzel insanlarla aynı ülkeden olmak onur verici Orhan Kemal’...

Orhan Kemal ve Işık Öğütçü, sadece benim hayatıma değil; insanoğlunun yeryüzündeki serüvenine güzellik ve değer katan insanlar. Onlar gibi güzel insanlarla aynı ülkeden olmak onur verici Orhan Kemal’le aynı zamanların insanı değiliz. Ben doğmadan 14 yıl önce bu dünyadan ayrılmış. Buna rağmen Orhan Kemal, benim ustamdır. Sadece ustam değil, hayattaki zorluklar karşısında ille de gülümsememi öğreten bir insan. Aynı zamanlarda yaşamış olsaydık, eminim iyi dost olur ve de dertleşirdik. Yine de dertleştik, üzüldük, sevindik. Onun ardından bıraktığı 50 küsur eser hala yanı başımda. Orhan Kemal’le tanışmamı düşündükçe hala anlam veremediğim bir eksiklik duyarım. Ben 10 yaşında Adana’ya ailemle beraber göç edene kadar nasıl oldu da Orhan Kemal’le tanışmadım? Çünkü Türk ve dünya edebiyatının bütün ustaları (hatta acemileri) bizim evde konuşulurdu ve kitapları okunurdu. Karartma Geceleri (Rıfat Ilgaz), İnce Memed (Yaşar Kemal), Zıkkımın Kökü (Muzaffer İzgü), Yüzyıllık Yalnızlık (Marquez) en çok tartıştığımız romanlardı. Tabii Yılmaz Güney filmleri de bu zamana eşlik ederdi. Daha sayabileceğim bir çok ismin varlığından bu dönemde haberdar oldum; ama Orhan Kemal’le tanışmam 1994 yılında Adana’ya gelişimle oldu. Hatta Adana demem eksik kalıyor, ne hoş bir tesadüftür ki, ben Orhan Kemal’i onun doğduğu yerde, Ceyhan’da tanıdım. Ortanca ablamın elinden bir roman düşmüyordu. Üstünde her tarafından ciddiyet ama bir o kadar şapşallık akan bir bekçi çizimi vardı. Orhan Kemal’in Murtaza romanından söz ediyorum. Ablam kitabı Türkçe öğretmeninden aldığını söylüyordu. Her nasılsa evde bir Murtaza fırtınası esmeye başladı. Kitabı, ağabeylerim, babam ve kim kapıyorsa okumaya başladı. İlkokul beşinci sınıftayım; ama hevesliyim. Ben de okuyacağım. Tam sıra bana geldiğinde ablam kitabı geri vermek zorunda kaldı.

CEYHANLI YAZARIMIZ

Tesadüf bu ya, ablamın Türkçe öğretmeni Burhanettin Döğüşçü, bir sene sonra benim de Türkçe dersime girmeye başladı. Öğretmenimiz, yazar çizer dünyasını konuştuğu bir derste bir şeyler anlatma derdiyle şunları söyledi: Çocuklar, bizim Ceyhanlı bir yazarımız var, adını duymuşsunuzdur. Orhan Kemal. Türkçenin çok büyük bir yazarı; ama evinde yakacak odunu olmadığı zamanlarda gazete kağıdıyla ısınmak zorunda kalacak kadar yoksulluk çekmiş. İnanılır gibi değildi. Murtaza romanının yazarı Ceyhanlı’ydı. Üstelik büyük sefalet çekmişti. Yaptığımı ilk iş Ceyhan Halk Kütüphanesi’ne gidip onun kitaplarını aramak oldu. İlk başta “Baba Evi”ni buldum. Hiç unutmam, Tuzlugöl Mahallesi’ndeki küçük bakkal dükkanımızda bir çırpıda okumuştum. Kütüphaneye gidip başka kitaplarını aradığımda ise, sadece “Vukuat Var”ı buldum. Orhan Kemal’in memleketi Ceyhan’da kütüphanede sadece iki kitabı vardı. Sonrası bir okuyucu olarak yaklaşık 5 yılım Orhan Kemal kitapları aramak ve okumakla geçti. Her kitaplıkta ilk önce onun kitaplarını aradı, gözlerim. Nihayet 2000’li yılların başında biri Orhan Kemal kitaplarına el attı da onun kitaplarını bulabilir hale geldim: Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü. Orhan Kemal, sadece ustam olmadı. Romanlarında yazdığı karakterler de benim ustam oldu. İzzet Usta, İlyas Usta…Orhan Kemal kaybedenleri yazdı. Ama günü gelip de dünyaya güzellik katan insanları da yazdı. Topal Eskici kaybedenlerden biriydi. Murtaza, kendi çıkarını bilmeyen bir emekçiydi. Ama, Eskici’nin büyük oğlu dünyayı anlamaya aday insanlardan biriydi. Murtaza’nın büyük oğlu Hasan ise dünyayı anlayan, kendi sınıfının ve emeğinin bilincinde biriydi. Orhan Kemal, 2’inci Dünya Savaşı yıllarında Nazım Hikmet’le aynı cezaevindeyken ondan öyle bir söz nakleder ki, bu sözün kendisi tarih ve gelecek adına bir amentüdür, benim için. Nazi faşizminin dünyayı kasıp kavurduğu ve ülkemizde de Hitler hayranlığının doruklarda olduğu bir zamandayız. Nazım Hikmet Almanlar’ın kazanmasının insanlığı bin yıl geriye götüreceğini söyler ve Orhan Kemal Nazım’dan şu sözü ekler sonra: Fakat Almanlar yenilecekler…Çünkü bu tarihi bir zorunluluktur. (s.53) Orhan Kemal’in romanlarından aktardığı ustalar da geleceğe ve insanlığa dair güçlü sözler söylerler. “Ya olmalı insan, vermeli canını insan için yahut etmemeli kalabalık dünyamızda” (Bereketli Topraklar Üzerinde, S. 141)

DÜNYANIN RENKLERİ

Sonra, Vukuat Var ve Hanımın Çiftliği’ndeki Muhsin Usta’nın güzel bir gelecek adına Kemal’e söyledikleri. Avare Yıllar’da İzzet Usta’nın Küçük Adam’a anlattıkları. İzzet Usta, etrafındakiler tarafından “Kendinin ne millet olduğu belli değil” şeklinde anlatılır. Öyle ya, açlığın, ekmeğe ulaşma gayretinin ve onurlu yaşam mücadelesinin dini, milliyeti, rengi olmaz. Bunlar herkes içindir. Daha anlatabileceğim bir çok nedenden dolayı Orhan Kemal ustamdır. Tabii, yazma tutkusunu bana aşılayan yazarlar arasından ilk sırasında yer alıyor. Yaklaşık 25 yıldır, Orhan Kemal hayatın içinde ve yazı masamın başında bana yol göstermeye devam ediyor. Orhan Kemal’in ustalığı benim hayatıma bir usta daha kattı. 2000’lerin başında onu ilk defa televizyonda bir programda gördüm. O konuşmadan da anladım ki, Orhan Kemal kitaplarının yeniden basılması onun gayretiyle olmaktadır. Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü, babasına ait belgeleri de Cihangir’de toplayıp Orhan Kemal Müzesi’ni kurmuştu. Bir gün mutlaka müzeye gitmeli ve onunla tanışmalıydım.

YAZMAK DOLUDİZGİN

Üniversitedeki ilk yılımdı ve Erzurum’daki iki büyük kitapçıda birinde Orhan Kemal’in günlük ve şiirlerinin “Yazmak Doludizgin” adıyla basıldığını gördüm. Kitabı hemen aldım ve okudum. Hazırlayan Işık Öğütçü’ydü ben galiba İstanbul’a gitmeliydim. Adana’da muhabirlik yapıyorum. İnternette Orhan Kemal’in resmi web sitesini karıştırırken yazılarıma rastladım; ama yazılarda imzam yok. Nedenini bilmediğim için hemen Orhan Kemal Kültür Merkezi’ni arıyorum ve karşıma Yadigar bey çıkıyor. Derdimi söylüyorum, telefonumu bırakmamı istiyor. On dakika sonra beni Işık Öğütçü arıyor. Hem şaşkınlık hem heyecan…Yazılarda imzanın olmayışının nedenini bilmediğini, teknik bir hata olabileceğini ve hemen düzelteceğini söylüyor. Ardından ekliyor, “Üstat ile ilgili araştırmalarınızı bize yollarsanız değerlendirmek isteriz.” Lafı mı olur? Tabii ki… Bu konuşmadan birkaç gün sonra İstanbul’a gittim ve Orhan Kemal Müzesi’nde Işık Öğütçü’yü buldum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum; ama ben ona çoktan “Işık Ağabey” demeye başlamıştım. Neşesi, samimiyeti ve dost sohbeti karşısında “ağabey” dememek mümkün değildi. O gün bugündür, Işık Öğütçü’yle dostluğumuz yeni araştırmaların, yazıların heyecanı ve elbette bu ülkede güzelliklerin yazılıp okunduğu bir gelecek düşünün çabasıyla besleniyor. Kırklareli’nden Adana’ya, Aydın’dan İzmir’e ve daha çok bir kente uzandık. Orhan Kemal’i buralarda anlattık. Hiç susmadık, çünkü Orhan Kemal’in herhangi bir roman kahramanını anlatmak bize yetiyor ve artıyordu. Çok kere Işık ağabey benden bir belge-bilgi istediğinde Murtaza misali “İste benden vazife” dedim ve kahkahayı bastık. Kimi zaman, bana önerilerde bulunduğunda, Bereketli Topraklar Üzerinde’nin kahramanlarını taklit ederek, “Şehir adamının fendine gelme kardaşım” dedi, kahkahayı bastık. Orhan Kemal’i konuşmanın ve onun anlatmanın doyumsuzluğunu hala yaşıyoruz.

BİLGİNİN PEŞİNDE

Işık Öğütçü, araştırma yöntemleri konusunda öğrettikleriyle ustam oldu. Kütüphanelerde, tozun içinde kalan, ama sabırla bir bilginin peşine düşmesi örnek aldığım en önemli yönü…Üstelik bu sabrın ve bilgi sevgisinin araştırmacıyı sonuca götürdüğünü de görmek benim için ayrı bir ders değerinde. Orhan Kemal ve Işık Öğütçü, baba-oğul sadece benim hayatıma değil; insanoğlunun yeryüzündeki serüvenine güzellik ve değer katan insanlar. Bu topraklarda onlar gibi güzel insanlarla ayını ülkenin serüvenine dahil olmuş olmak, benim için başlı başına bir zenginlik. Ustam Orhan Kemal’in aydınlık satırlarını, Ustam Işık Öğütçü’nün sabırlı bilgi sevgisini ve dostluğunu selamlıyorum….