Günler, haftalar, yıllar... Hepsi gelip geçiyor... Zaman akıp giderken saçlarımızdan, tutamıyoruz yaşadığımız güzellikleri avuçlarımızda... Halbuki bir hazine yaşam... Hepimize sunulan bir armağan......

Günler, haftalar, yıllar... Hepsi gelip geçiyor... Zaman akıp giderken saçlarımızdan, tutamıyoruz yaşadığımız güzellikleri avuçlarımızda... Halbuki bir hazine yaşam... Hepimize sunulan bir armağan... 5 yaşında ayrı bir güzelsin, 20 yaşında ayrı bir özel, 50 yaşında değerli, 70 yaşında en kıdemli... Her bir yaşın ayrı bir güzelliği var... Size biraz çocukluğumu anlatmak istiyorum bugün. Çok yaramaz, azıcık şımarık, fazla da bilmiş bir çocuktum. Kolay kolay ele avuca sığmaz, olduğum yerde bir an bile duramazdım. Anneannesinin büyüttüğü çocuklardandım, olur öyle... O kadar çok anım var ki... Mesela o zamanlar durumlar fena. Herkes gibi biz de kıt kanaat geçiniyoruz. Şu faturasını ödesen elektrikler yok. Elektriği ödedin mi bekle su gelsin... Akşamları hepimiz toplanırdık aynı sofrada gelsin fıkralar... Teyzem o zaman gencecik... Anlatıyor sürekli: "Adamın biri bir gün..." O yıllarda kahkalar eksik olmazdı evlerden... Komşumuz Nebahat'e giderdik televizyon izlemeye... Bahçede piknik yapar, yazın leğene su koyup kuzenlerle içine girerdik… Annem, anneannem, büyük teyzelerim hepsi haftanın en az bir günü bizde... Yoğurtlu kızartma yapıp afiyetle yer, sonra hep birlikte öğle uykusuna yatardık... İçtiğimiz kahveler, edilen sohbetler, dostluklar, arkadaşlıklar... Çok özlüyorum çok... Aklıma geliyor bazen Edip Cansever'in o şiiri: Bütün iyi kitapların sonunda Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda Meltemi senden esen Soluğu sende olan Yeni bir başlangıç vardır Parmağını sürsen dünyaya, rengini anlarsın Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır Her başlangıçta yeni bir anlam vardır. Nedensiz bir çocuk ağlaması bile Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır. Gülüşlerimiz hayatımız her anında türlü türlü güzelliklerin başlangıcı olsun! * Her kanalda o var... Son günlerde çokça konuşuluyor. Kimden mi bahsediyorum: Gülseren Budayıcıoğlu... Biliyorsunuz ben kitap okumayı çok severim. Öyle çok severim ki bazen saatlerimi, günlerimi bu uğraşa veririm. Hanımefendi ile de bu aşkım vasıtasıyla tanıştım. Daha önce birkaç kitabını okumuştum. Televizyon dizileriyle de yeni kitabı Madalyonun İçi ile tanıştım. Tabii aynı anda dizilere de başladım. Uzun uzadıya gerek yok hem Masumlar Apartmanı hem de Kırmızı Oda alışık olmadığım formatıyla baya bir ilgimi çekti. Sosyal medyada "Etik mi?" tartışmaları süre dursun... Ben şimdilik her iki yapıtı da izlenebilirler köşeme yazdım. Ancak kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Beni gerçekten iç dünyasına aldı, sürüklüyor. Henüz son sayfasına gelmediğim için değerlendirmemi önümüzdeki haftalara ayırıyorum. Şimdilik kısa bir not: Bu kitapta, Türkiye'de değişik nedenlerle psikiyatra başvuran her kesimden insanımızın hikayelerini bulacak, başta aşk ve ölüm olmak üzere "insanlık halleri" ile karşılaşacaksınız. İnsanlar size içini açacak, en gizli sırlarını sizinle paylaşacak. Ve bütün bu sorunlar, hastalar ve hastalıklar karşısında Türkiye şartlarında bir ruh doktorunun duyguları, düşünceleri, yapabildikleri ve yapamadıklarını göreceksiniz. Bu kitabın bir yerlerinde mutlaka kendinizi bulacak, kendinizle yüzleşeceksiniz. Okudukça, yaşamın, sağlığın, sevginin ve huzurun değerini daha iyi anlayacak; her damlası ayrı bir duygunun rengini taşıyan bir çağlayanın altından geçecek ve tertemiz olacaksınız. İyi haftalar dilerim...