Köyün delisi köşesinde bu hafta; nelerle karşılaştık? Okumak çok güzel, çok güzel! Tarihin başlarından beri bir şeyleri bir yerlere kazımaya, izimizi bırakmaya çalışmışız. Bak ben bunu düşündüm, biz...

Köyün delisi köşesinde bu hafta; nelerle karşılaştık? Okumak çok güzel, çok güzel! Tarihin başlarından beri bir şeyleri bir yerlere kazımaya, izimizi bırakmaya çalışmışız. Bak ben bunu düşündüm, biz bunu yaptık, sen de gör! Bir başka zihnin üretimini ve kurgusunu okumak, içinde kaybolmak çok zevkli geliyor bana. Bir de, bir çeşit kaçış bileti gibi. Kendi hayatınıza ara verdiğiniz ve içine girebildiğiniz bir dünya. Dikkatinizi verdiğiniz sürece oradasınız. Mis gibi. Sanal gözlüklere ihtiyacınız yok, gözlerinizle değil beyninizle izlediğinize göre, okurken aynı zamanda birşeyleri de izliyorsunuz demektir. Hele birde, kendi hayatınızdan yansımalar gördüğünüzde, duygularınız karşılık bulduğunda ve çıkarımlar yapılmaya başlandığında. İşte o zaman zenginleşmek kaçınılmaz, kendinizi bu denizde tekrardan bulabilir, istediğiniz kadar kaybedebilirsiniz.. Hissediyorum ki.. Aslında okumanın duygularımızı fark etmek ve anlamak üzerindekini etkisini azımsamamamız lazım. Neler hissettiğinizi anlamanız her zaman o kadar kolay mı sandınız? 7 tane temel duygu ismiyle hayatınızı geçirebilirsiniz evet, ama bunun ötesinde hissettiklerinizi tanımlamak için derya deniz yapılan araştırmalar mevcut. Mevzuyu daha rahat kaldırabilmek için neler hissettiğinizi daha detaylı tanımlamanız iyi sonuçlar verecektir. Ve evet, okumak, duyguları çeşitlendirmeniz için çok yardımcı olacaktır. Kaygılarım ve ben artık bir tostuz.. Doğru okudunuz, iki kaygılı ekmek arasında eriyen bir peynir gibi hissediyor olabilirsiniz. İşte, kaygılarınızın geçici, doğal gazlar gibi uçucu bir şey olmayacağını bu sayede öğrenmiş oldunuz. Mesele kaygılarımızı kaldırıp çöpe atmak değildi ki. Onlarla beraber yaşamayı, bir dost, adeta bir tost edasıyla kaynaşmayı öğrenmekti. Sadece bir peynir gibi, formunuzun bozulmasını istemeyiz, o kadar. Bu yüzden kendi kaygılarınıza dikkatli bakmayı deneyin, yararlı bir şeyler mutlaka çıkacaktır. Vah başıma gelenler.. ‘Çok seviyorum kendime acımayı. Bu yolda istikrarla yürüyorum. Sokak sokak. Şefkat köşesini de döndükten sonra kimse çıkaramaz beni bu çukurdan. Gittikçe acıma çukurunda boğuluyorum.’ İzni alınarak ve biraz değiştirmek suretiyle bir terapi görüşmesinden alıntı yaptım size. Acıma iç sesine sahip olmak nasıl etkiliyordur sizce yaşamı? Güneşli, ılık bir bahar gününü düşünün. Çok sevdiğiniz bir yerdesiniz. Mis gibi rüzgar, tatlı tatlı esiyor bir yandan. Çok sevdiğiniz birkaç dostunuz yanınızda. Muhteşem bir akış var o gün. Ama siz hiçbirini göremiyorsunuz. Zihniniz daha önce başınıza gelen kötü olaylarda kilitledi kendini, bir acıma çemberinde dönüyor. Çok siyah bir gözlüğünüz var, üşüyorsunuz, yanınızda kim var kim yok seçemiyorsunuz. Böyle güzel şeyler sizin başınıza da gelmez zaten. En iyisi mi eve dönmek lazım, o zaman zihniniz size rahat rahat başınıza gelenleri bir film galası gibi gösterime sokarak izletebilir. Alışık olduğunuz stres kaldığı yerden devam edebilir. ‘Vah başıma gelenler’ güzel bir cümledir. Tabii 15 dakika kadar. Sonrası malum.. ‘Köyün Delisi’nden bu hafta bu kadar. Haftaya görüşmek üzere!