Büyük şehirlerde yaşamaktan bıkıp usananlardan mısınız? Beyaz yakalıların emeklilikte yerleşmeyi hayal ettiği sahil kasabalarında küçük bir yerim olsun diyenlerden misiniz? Türkiye’de mal-mülk s...

Büyük şehirlerde yaşamaktan bıkıp usananlardan mısınız? Beyaz yakalıların emeklilikte yerleşmeyi hayal ettiği sahil kasabalarında küçük bir yerim olsun diyenlerden misiniz? Türkiye’de mal-mülk sahibi olmak birçok insan için hayalin de ötesine geçti. Pandemi sürecinde kentten daha küçük yerleşim yerlerine doğru başlayan göç, depremin ardından yeniden hızlandı. Sakin bir kasabasında 100 metrekarelik müstakil evin fiyatı popüler Avrupa başkentlerindeki iki daireden fazla eder olunca birçok kişinin kırsala göç etme hayalleri daha başlamadan bitti. Dağ başı da olsa fark etmez başımı sokacak bir konteyner koyarım diyebileceğiniz nitelikteki arsalarda da durum çok farklı değil. Çare ise devletin sosyal devlet ilkesine göre ev sahibi olmayan vatandaşlara uygun koşullarda evlerini yapabilecek bedelsiz arsa arz etmesi. 1999 Düzce depreminden sonra Düzceli depremzedelerin yıllar süren hukuk mücadelesi sonunda almayı başardıkları ücretsiz arsa arzının daha da yüksek sesle konuşulması, dillendirilmesi gerekiyor. Büyük şehirlerde, komşularımızla birbirimize bu kadar sıkışık yaşadığımız şu ortamda havalar biraz güzelleşince kıra, bahçeye, deniz kıyısına kaçmak istiyor insan. Şehirlerin sıkışmışlığı, trafiği derken uzaklaşmak her zaman daha iyi bir seçenek. Büyükşehir belediyelerine yönelik yapılan düzenleme ile İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirler başta olmak üzere birçok büyük şehrin yetkisi il sınırlarına genişletildi hatırlarsınız. Köyler mahalleye dönüştü, kırsaldan kente göç başladı. Bazı ‘eski’ köyler kırsal mahalle olmak için mücadele başlattı, başardı da. Tüm bu büyük şehirleşme operasyonunun belki de tek iyi özelliği il sınırlarındaki her noktaya, köye, kasabaya toplu ulaşımla gidilebilir, erişilebilir hale geldi. ERİŞİLEBİLİR KASABALAR Seyahat alanında dijital içerik üreten biri olarak bu erişilebilirliği turizm perspektifinden de değerlendirdiğimde olumlu görüyorum. Elbette bu yerlere ulaşım imkanının artmasıyla bozulmanın artacağını savunanlar da vardır. Haklı da olabilir ancak bu noktada sorumlu turist kavramı üzerine hep birlikte yoğunlaşabiliriz. Bugün kentin neresinde olursanız olun trenle Ödemiş’e, Tire’ye, Bayındır’a gidip öğle yemeği yiyip, kenti keşfedip akşam saatlerinde evinize dönebiliyorsunuz. İZBAN’a atlayıp aktarma merkezinden bineceğiniz İZTAŞIT ile Foça’ya gidebiliyorsunuz. İZBAN ve ESHOT aktarmasıyla Çeşme’ye, Bergama’ya, Çandarlı’ya ulaşım mümkün. Yaz döneminde başlayan vapur seferleriyle iç ve dış körfezde birçok noktaya bir kart basarak ulaşma imkanına sahibiz. Sınırların olmadığı bir dünyada sadece bir kartla tüm ulaşım araçlarından yararlanabildiğimiz günlerde görüşmek dileğiyle.