Babaları 30’larının başında vefat ettiğinde henüz çocuktu. Ne olduğunu kimse bilmiyordu...

Babaları 30’larının başında vefat ettiğinde henüz çocuktu. Ne olduğunu kimse bilmiyordu; “Hastalandı, öldü” dediler. Anacığı, dört kız evladı ile bir başına kalmıştı. Genç yaşta dul kalmanın ne kadar zor olduğunu gördü. Yetimlik de zordu ama çalışkanlığı doğurmuştu. İş başa düştü, anne ve üç kız kardeşiyle sabahın ilk ışıklarında koşuyorlardı tarlaya. Ekip biçiyorlardı. Çoğu zaman sadece evi çekip çevirecek zamanları kalıyordu geriye. Köylü, kafalarını bir kez bile kaldırmayan bu ana ve kızlarının çalışkanlıklarını takdir ediyor, onlara saygı duyuyordu. Gel zaman git zaman yetiştiler. Tarladan eve, evden tarlaya koşarken yalnızca Kuran öğrenebildiler. Okuma yazmaları yoktu; ama para hesapları kuvvetliydi. Kendisi de kardeşleri de gelinlik çağa geldiğinde sofrası, yüreği herkese açık anneleri tüm köyün “Çiftçi Ana”sı olmuştu. Evlendi. Torunlara karışan Çiftçi Ana’nın artık tek isteği vardı: Elektriğin bağlandığını görmek. Elektrik diye bir şey vardı, düğmeyi çevirince lamba yanıyordu. Herkesten duyuyor, çok heyecanlanıyor, “Bağlansa, bi kerecik görsem yeter” diyordu. Dediği oldu, evine elektrik bağlandı, üç gün sonra hayata gözlerini yumdu. Öksüz de kalmıştı. Kardeşleri de kendisi de kendi aile meseleleriyle ilgileniyordu artık. Çocukları hatta torunları oldu ama içindeki yetim kız hiç büyümedi. Küçük yaşta evlendiğini, tarlada çalışmaktan bazı ev işlerini öğrenmeye vakti kalmadığını, dikiş dikmeyi kocasından öğrendiğini anlatır gözyaşı dökerdi. Çok çeşitte yemek bilmezdi; ama paylaşmayı bilirdi, Çiftçi Ana gibi merhametliydi. Bazlamasının kokusu mesela, tüm mahalle için davetti. RUM EVİ’NİN HANIMIYDI Mahalle demişken, Hatay’da eski bir Rum evinde oturuyordu. İzmir’e ilk geldiklerinde yaşadıkları Dibekbaşı’ndan sonra taşınmışlardı buraya. Bu güzel evi bilmeyen yoktu. Çünkü büyüklüğünden öte sosyal tesis gibi kullanılan bahçesi vardı. Kadınlar beş çayını bu evin ön bahçesinde içer, çocuklar burada oynardı. Evlenecek genç kızların kınası da elbette burada yakılırdı. Gül ile sardunya duvarların, asma ile üç ortaklar bahçenin üstünün doğal dekoruydu. Eve çıkan basamakları ise eski tenekelerdeki süs biberleri renklendirirdi. Bazlamaya gelene, “Acı seversen topla da gel” derdi. Arka bahçe daha çok emanetti. Eşi rahmetli olduktan sonra kendi ilgilendi eriklerle, limonla, narla ve eşinin eliyle diktiği karadutla. Boy boy güller yetiştirdi. Suyun, toprağın, dikenin içinde yorulurdu ama yılmazdı. Emanete gözü gibi baktı, güzel bazlamalarını da bu bahçedeki küçük kulübesinde yapardı. Mutfağı alt katta, oturma odası üst katta olduğundan içerdeki merdivenin başında bir küçük tüp, çaydanlık, temiz çay bardakları, çay ve şeker bulundururdu. Bir tepsi içinde temiz ve nizami, misafir beklerdi bunlar. Ambalajlı ikramlıkların yeri ise divanın altıydı. Çayı koyup atıştırmalık hazırlamak beş dakika sürmezdi. Çok şakacıydı. Çay sohbetleri ya kahkahalarımıza ya da nasihatlerine eşlik ederdi. Bir ödül de çaydan sonraydı. Çok güzel çoraplar örerdi. Ağırladığı herkese ördüğü çoraplardan hediye ederdi. Yaşı ilerlediğinde, “Getirin de eski çoraplarınızı yamayayım. Yine beğendiklerinizden de giyersiniz ama güzellerini çeyizinize saklayın. Artık yaşlandım, öremiyorum kızım” dedi. Ördüklerini, kendisine hediye edilenleri torunları için biriktirirdi. Geçen hafta memleketimiz Konya’da toprağa verdiğimiz babaannem Havva Doğaneli’nin ardından bazlamalarının kokusu, sıcacık çorapları, kahkahaları ve nasihatleri kaldı. Köylünün Dudu Teyze’si daima, “Yalan konuşma, yemin etme, iftira atma” der, “Allah merhamet versin” diye dua ederdi. Temizliğin hem yürekte hem evde olması gerektiğini hisettirirdi. Yattığın yer incitmesin. İnşallah yüzünü hayal meyal hatırladığın babacığınla ve doyamadığın anacığınla, biricik dedemle ve kardeşlerinle kavuşmuşsundur babaanneciğim.  İYİ HABER: Uluslararası Müzeler Konseyi’nin “Uluslararası Müzeler Günü” olarak kabul ettiği 18 Mayıs’tan itibaren bir hafta süreyle kutlanan “Müzeler Haftası” etkinlikleri sürüyor. Bu kapsamda gece 23:00’ a kadar açık olacak 39 müze belirlendi. Ege Bölgesi’nde yer alanlar şöyle: Aydın Müzesi, İzmir: Arkeoloji Müzesi, Atatürk Müzesi, Efes Müzesi, Ödemiş Müzesi. Muğla: Fethiye Müzesi, Marmaris Müzesi. Müzelere ilgiyi artırmak amacıyla düzenlenen etkinlikler 24 Mayıs Salı günü sona erecek. Müzeler Haftası’nda yukarıda listelenen müzeler ücretsiz ziyaret edilebilir. Diğer günlerde çoğu müzeyi bir yıl boyunca sınırsız ve ücretsiz ziyaret edebilmek için 60 liraya MüzeKart+ edinilebilir. GÜZEL İÇERİK Kültür mantarı” instagram hesabı, “Alp ile Serina sanatın ve kadim bilgilerin peşinde” diyerek farklı coğrafyaların tarihine ışık tutuyor. Sayfada gezilen ülkelerin video ve fotoğrafları, ülkelerin tarihi, mimari ve ekonomik özellikleri gibi farklı değerleriyle aktarılıyor. Yurt içindeki müze ve ören yerlerinin de paylaşıldığı hesapta, Anadolu medeniyetleriyle ilgili önemli bilgilere yer verilerek adeta kısa ama verimli bir tarih dersi işleniyor. Sayfada ayrıca kültür ve sanat meraklıları için kitap ve sergi önerileri de sıralanıyor. Serina Haraoka Tara, tüm bunları “çocukla” yaparak “her yaşa uygunluk” mesajı veriyor, ebeveynlere rehber oluyor.