Evet, gerekli. Gelin bakalım: Hücre zarından geçebilen ve kan dolaşımında kullanılmaya hazır olarak bulunan organik bileşiklere “vitamin” adı verilir. Vitamin sözcüğü Polonyalı biyokimyacı Casimir...

Evet, gerekli. Gelin bakalım: Hücre zarından geçebilen ve kan dolaşımında kullanılmaya hazır olarak bulunan organik bileşiklere “vitamin” adı verilir. Vitamin sözcüğü Polonyalı biyokimyacı Casimir Funk tarafından 1912'de kullanılmıştır. Vita Latince, hayat demektir. Vitaminler, hücre büyümesinde, fonksiyonlarının düzgün bir şekilde yerine gelmesinde, gelişiminde ve yenilenmesinde görev almaktadır. Hücre zarlarından geçiş yapabilen ve gerekli süreçlerde kullanılmak üzere kan dolaşımda bulunması gereken bu organik bileşikler; enerji üretiminde, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde, serbest radikallerle savaşılmasında, cilt sağlığının iyileştirilmesinde, kırmızı kan hücrelerinin üretiminde ve DNA hasarının önlenmesi gibi önemli süreçlerde rol alırlar. Birçok farklı görevi bulunan vitaminler vücut tarafından sentezlenemezler; çok az miktarda D ve K vitamini vücut tarafından üretilebilse de yeterli değildir. Vitaminler “temel” nitelikte olduğu için gıdalar ya da uzmanların önerileri doğrultusunda takviyeler aracılığı ile vücuda alınabilir. Vücut tarafından üretilemeyen vitaminlerin, beslenme yoluyla alınması gerekmektedir. Bedenimizin dışarıdan maruz kaldığı birçok zararlı maddenin hastalıklara neden olduğu bilinmektedir. Bu maddelere serbest radikaller adı verilmektedir. Bu zararlılarla baş edebilmesi, hastalıklardan korunabilmesi için mutlaka doğru ve sağlıklı beslenmemiz gerekmektedir. Serbest radikaller nasıl ortaya çıkar? Çevre kirliliği, tarım ilaçları, GDO’lu ürünler, nişasta bazlı şeker, kimyasallar, yediğimiz ürünlerin pakatlenmesi, torbalanması, poşetlenmesi sırasında kullanılan farklı koruyucu maddeler, cep telefonları, baz istasyonları gibi hayatımızın tam da içine giren ürünler, evlerimizde kullandığımız ve radyasyon yayan onlarca eşya, yediğimiz et, tavuk ve balığın besleyici değerinin azalması yanında içine karışan kimyasallar serbest radikallerin oluşmasına yol açmaktadır. İşte, tam bu noktada vitamin ve besin takviyelerinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Özetle, hücrelerimizin hayatta kalması, gelişmesi, yenilenmesi, dışarıdan aldığımız, bizi hasta yapan maddelerle mücadele edebilmemiz için vitamin ve besin desteklerine ihtiyacımız vardır. NEDEN? Doğanın ve topraklarımızın, gereksinim duyduğumuz besinleri bizlere ulaştırma konusunda eskisi kadar bonkör olmadığı ortadadır. Yediğimiz domates, eskisi gibi kokmuyor. Kavun kokusunu artık duyamıyoruz. Muz artık eski tadında değil. İçindeki B6 vitamini de yok denecek seviyelere düştü. Nerede eski tavuklar? Saatlerce piştiğini, bütün mahallenin tavuk koktuğunu anımsıyor musunuz? Şimdi ise, 15 dakikada tabağımıza geliyor. Çabucak pişiyor. Yapılan çalışmalarda, vitamin kaynağı olduğunu düşündüğümüz meyve ve sebzelerde, ihtiyacımız olan vitamin ve minerallerin son yıllarda çok azaldığını görmekteyiz. Bu nedenle, genç yaşta bile birçok kişide demir eksikliği, vitamin B 12 noksanlığı, folik asit eksikliği görülmektedir. Yapılan çalışmalarda vitamin D3. Noksanlığı toplumda yüzde 60’lara kadar ulaşmaktadır. SON SÖZ: Her gıdanın temiz, sağlıklı, doğal ve katkısız olanını tercih etmeliyiz. Ancak, besin değerleri azaldıysa, bedenimiz birçok hastalıkla baş edemeyecek hale geliyorsa, besin takviyelerine ihtiyacımız vardır.