Dünya otomotiv devi Volkswagen (VW), uzun yıllardır planladığı Türkiye yatırımı için 2018 yılı sonunda kararını vermiş, fabrika yeri için Manisa OSB’de 1 milyon 300 bin metrekarelik arazinin kamulaştı...

Dünya otomotiv devi Volkswagen (VW), uzun yıllardır planladığı Türkiye yatırımı için 2018 yılı sonunda kararını vermiş, fabrika yeri için Manisa OSB’de 1 milyon 300 bin metrekarelik arazinin kamulaştırma işlemleri başlatılmıştı. O dönemde Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı Arda Ermut’un da katkılarıyla süren bu yatırım sürecini pek çok yazımızın konusu yapmış, yürekten desteklemiştik. Yaklaşık 1 milyar 300 milyon Euro (11 milyar 700 milyon TL) büyüklüğündeki bu dev yatırım şayet Türkiye’ye yapılsa idi, 1997’de temeli atılıp 2001’de devreye alınan Ford’un Gölcük Fabrikası’ndan sonra yapılan ilk sıfırdan otomotiv yatırımı özelliği kazanacaktı. Türkiye’nin ve Türk ekonomisinin uluslararası imajı açısından da müthiş bir enstrüman olacaktı… Fabrikanın gelecek yıl devreye alınması ve 4 bin kişiye istihdam sağlaması hedefleniyordu. VW Grubu çatısı altında bulunan Skoda ve Seat markalı araçların üretiminin yapılacağı fabrikanın, yıllık 400 bin araç üretim kapasitesine sahip olması öngörülüyordu. Volkswagen’in Almanya Emden’de 1964 yılından bugüne üretim yaptığı, 1978 yılından bugüne Passat modelini üreten dev fabrikasının 2022’den itibaren tamamen elektrikli araçların üretimine yönelmesi, VW’nin en çok satılan Skoda Superb modelinin Türkiye'de üretilmesinin önünü açıyordu. Otomotiv devinin Manisa merkezli kurduğu anonim şirket, umutlarımızı iyice yeşertmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu yatırıma pek çok konuşmasında destek vermiş, hatta jest olsun diye bazı üst düzey bürokratların araçlarını Audi’den Passat’a çevirmesi talimatını vermişti. İŞLER TERSİNE DÖNDÜ Sonra işler tersine döndü. Almanya ile hem askeri gerek siyasi alanda yaşanan gerginlik, gerekse pandemi nedeniyle küresel talebin düşmesi, bu yatırımdan vazgeçilmesine neden oldu. VW’nin kurduğu 943 milyon TL sermayeli Volkswagen Turkey Otomotiv Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin tasfiye süreci de tamamlandı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mustafa Varank ise geçen günlerde yaptığı yorumda, “Bu işte biz değil, onlar kaybeder” diyerek kamu otoritesinin bakışını özetlemişti. Yerli otomobil projesine atıfta bulunarak, “Tabii ki burada siyaseten bu işi istemeyenlerin olduğunu biliyorduk. Biz kendi otomobil projemize güveniyoruz. Yatırımcıya kapımız açık. Türkiye, önümüzdeki dönemde dünyanın üretimde parlayan yıldızı olacak” diye de eklemişti. Sayın Bakan’ın kastettiği yerli otomobil projesinin akıbetini bizler de merakla ve umutla bekliyoruz. Ancak şu gerçeği hatırlamakta yarar var: Bu türden dev sanayi yatırımları, mutlaka ülkelerin siyasi karar mekanizmalarının müdahil olduğu süreçleri içerir. Geçmişte Renault Clio’nun 3’üncü nesil otomobilinin Türkiye’de üretilmesine Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy karşı çıkmış ve maalesef başarılı olmuştu. KİMSE AK KAŞIK DEĞİL Bizim kamu otoritelerimizin mutlaka bu gerçeği hatırda tutarak pozisyon almaları gerekiyor. Almanya ve Avrupa Birliği başta olmak üzere, dış politikadaki muhataplarımız sütten çıkmış ak kaşık değil. Ancak bizim dış politikamızı da sürekli yalpalayan yapısıyla anlamlandırmak güç. Bugün ak dediğimize yarın kara diyebiliyor, AB ülkeleri ve liderleri ile en sert dozda konuşmalar yaparken, kısa bir süre sonra Türkiye’nin AB tam üyelik sürecini vizyon olarak ortaya koyabiliyoruz. Aynı durum ABD için de geçerli. Sayın Cumhurbaşkanı’nın şahsında milletimize hakaret dolu bir mektubu, bir azılı teröristin görüşü eşliğinde yollamaktan çekinmeyen Başkan Trump’ın, yeniden seçilebilmesi için canhıraş yayınlar yapan yandaş basını, midemiz bulanarak izledik. Bitiriyorum… VW gibi bir markanın, dev bir yan sanayi organizasyonu ile Manisa’da yatırım yapması ile kaybedeni olmayan bir süreç izleyecektik. Hepimiz kazanacaktık. Şimdi VW dâhil, hepimiz kaybettik.  

İŞ DÜNYASI: KÇÖ UZAMAZSA KİTLESEL İŞSİZLİK YAŞANABİLİR

Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) Nakdi Ücret Desteği, son bir yıldır hayatmızı kabusa çeviren pandeminin, işsizlik rakamlarını patlatmamasının önündeki en büyük engeldi. Hükümetin doğru ve yerinde bir kararla işten çıkarmaları yasaklaması, işsizliğin trajedi hâline gelmesini önledi. Yıllardır işçi, işveren ve devletin katkısı ile büyüyen İşsizlik Sigortası Fonu, herkesin imdadına yetişti. İşsizlikte en güncel rakamlara kısaca göz atalım mı? An itibarıyla Türkiye’de 4 milyon işsiz bulunuyor. İş bulma ümidi olmadıkları için işsiz kategorisinde olmayan 1 milyon 674 bin kişiyi eklediğimizde, rakam 6 milyona yaklaşıyor. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı %25,4, istihdam oranı %29,6 seviyesinde. İşgücüne katılma oranı ise sürekli azalıyor ve yüzde 39,6 seviyesinde gerilemiş durumda. KİTLESEL İŞSİZLİK TEHLİKESİ Sayın Cumhurbaşkanı’nın, “31 Mart’tan itibaren uzatılmayacak” dediği KÇÖ uygulamasından yararlananların ve Nakdi Ücret Desteği’nden yararlananların sayısı, mevcut işsizlerin sayısına yaklaşıyor. Kontrollü normalleşme sürecinde işletmelerin ayağa kalkması ve tüketim kalıplarının pandemi öncesi döneme dönmesinin oldukça uzun zaman alacağı anlaşılıyor. Bu durumda KÇÖ uygulamasının durdurulması, kitlesel bir işsizlik artışına sebep olabilir. İş dünyası temsilcileri, bu düşüncelerini açık açık ifade edemeseler de okyanusta tek başlarına yüzmek zorunda bırakılmamalarını istiyorlar. Ve uygulamanın en azından aşılamanın kitlesel hâle geleceği dönemi kapsayan Haziran sonuna kadar devam etmesini talep ediyorlar. KÇÖ uygulamasından yararlanan herkes 1 Nisan itinbarıyla işten çıkarılacak değil elbette. Ancak sadece yeme içme sektöründe 1 milyona yaklaşan bir istihdam kaybı olacağı konusunda sektör temsilcileri hemfikir. Diğer sektörler de dikkate alındığında, Nisan ayından itibaren işsizliğin yüzde 20’ye, genç işsizliğin ise yüzde 40’ın üzerine çıkması kimseyi şaşıtmamalı.  

İNGİLİZCE BİLMEYEN KİMYA MÜHENDİSİ OLUR MU?

Türkiye son üç yıldır potansiyelinin çok altında büyüme performansı sergiliyor. 2020 ylında yakalanan %1.8’lik büyüme rakamının, kredi genişlemesi ve kamu harcamaları ile sağlandığı, istihdam dostu olmadığı görülüyor. 2020 yılına zaten sorunlu verilerle giren Türk ekonomisinin sorunlarının, pandemi etkisi ile daha da ağırlaştığı anlaşılıyor. Büyüme ivmesi istihdam dostu olmayınca, her yıl işgücüne dahil olan yaklaşık 900 bin gencimize iş ve aş sahaları açmak giderek zorlaşıyor. Olayın görünen yönü bu. Bir de işgücüne katılmaya hazırlanan gençlerimizin donanım sorunu var. ADANA’DAN İLGİNÇ ÖRNEK “Milyonlarca genç iş ararken, sanayici çalıştıracak eleman bulamıyor” başlıklı haberlere aşina olmanız gerek… Cümledeki çelişki, o elemanın ne kadar yetkin, eğitimli ve donanımlı olduğu sorusunda düğümleniyor. Size somut bir örnek. Adana ve Doğu Akdeniz bölgemizin en etkili ekonomi gazetesi Refleks’in yazarı ve İmtiyaz Sahibi olan dostumuz Esra Özden, geçen haftaki köşesinde ilginç bir şikayete yer veriyor. Esra’nın söyleşi yaptığı iş insanı Mehmet Aba, şirketini TOBB ve TEPAV’ın hazırladığı ‘Türkiye’nin en hızlı büyüyen şirketleri’ listesine girdirmeyi başarmış bir girişimci. Ama ilginç bir şikayetini dile getiriyor. “Kendi fabrikamda aylardır İngilizce bilen kimya mühendisi arıyorum, ama bulamıyorum” diyor Mehmet Bey… Üretiminin yüzde 80’inin 25 ülkeye ihraç eden bu firmanın yaşadığı sıkıntı anlamlı değil mi sizce? EŞİTLER ARASINDA ÖNE ÇIKMAK Genç arkadaşlar ile ne zaman söyleşsek, öğrenmenin ve eğitimin yaşam boyu süren bir döngü olduğunu vurguluyor, kendilerine yatırım yapmalarının ne kadar önemli olduğunu anımsatıyorum. Zira, aşağı yukarı aynı eğitimi alan yüz binlerce genç arasında, birkaç adam öne çıkmanın yolu, gençlerin kendilerini ne kadar önemsediklerinde ve yatırım yaptıklarında düğümleniyor. Evet, ülkemizdeki yatırım iklimi, gençlerimizin kolaylıkla istihdam edilebilmelerini sağlayacak güçte değil. Ancak gençlerimizin de kendilerine “eşitler arasında nasıl öne çıkarım” sorusunu sormaları gerekiyor. Kimya mühendisi diplomasına sahip bir kişinin, İngilizce gibi temel bir yeterliliği bile taşıyamaması, Türkiye’nin hem istihdam hem de eğitim politikasının nasıl plansız ve hedef odaksız yürütüldüğünün açık kanıtı bence…  

DÜNYA GAZETESİ’NE 41 KERE MAŞALLAH

Ekonomi gazeteciliğinin Türkiye’deki en önemli okulları arasında Dünya Gazetesi yer alıyor. Gazetenin kurucusu merhum Nezih Demirkent, “Gazete sahibi gazeteci” ekolünün son temsilcileri arasındaydı. Yaptığı haberler ve yayınladığı yorumlar ile her zaman ufkumu açan ve çok yararlandığım bir gazete oldu Dünya. Nezih Bey’in adına düzenlenen ve ekonomi gazeteciliğinin en önemli yarışmalarından biri olan “Nezih Demirkent Basın Ödülleri”nin 2009 yılı etabında mutlu sona ulaşmam ise, unutamadığım hatırlarım arasında yer alır. Ekonomik krizlerinin de etkisi ile yaşadığı sıkıntıları, yine gazete emekçilerinin ellerini taşın altına koymalarıyla aşmayı başaran Dünya Gazetesi, 41 yılı geride bıraktı. Madem laf açıldı, yutkunmayalım… İSTENİRSE YAPILIYOR Bugün Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) başta olmak üzere, Türk iş dünyasının temsilcisi olan kurumlar, Dünya Gazetesi’nin sayfalarına ve köşe yorumlarına taşıdığı gerçeklerin yarısını dile getirseler, iddia ediyorum, bambaşka bir Türk ekonomisi ile karşı karşıya olurduk. Bugün her seviyedeki iş insanının yaşadığı akıl almaz sorunları “yerinde, zamanında, ölçüsünde ve doğrudan muhatabına” dile getirmeyen, kamu otoritelerini uyarmayan, saç baş yolduran hatalarla yüzleşmek yerine sırtını dönüp “Ört ki ölem” diyenler… Mevcut durumdan en az siyasetçiler ve ekonomi yönetimi kadar kusurludur. “2020 Türkiye’sinde de istenirse ekonomi gazeteciliği yapılır” cümlesinin canlı karşılığıdır Dünya… Nice 41 yıllara…   HAFTANIN SÖZÜ Zafer kazandığı zaman kendisini de yenen, iki kere başarı kazanmış demektir. Publilius Syrus