Bugün cuma. Konu başlığım çok. Az cümleyle çok konu yazacağım bugün.

Bugün cuma. Konu başlığım çok. Az cümleyle çok konu yazacağım bugün.

Daha önce sanıyorum beş ayrı yazı yazıp “sermaye ve İzmir aidiyeti”ni sorgulamıştım. Doğrudan değil ama, dolaylı çok dönüş oldu. Lakin açık söyleyeyim kapitalist sermaye yapısı, karşılıklı “tartışmayı” İzmir’de hiç sevemedi. Özellikle 1980 sonrası iyice “İstanbul’un arka bahçesi” olmayı kabullendi. Şirketlerdeki değişimler, bakış açıları, uyduruk globalleşme düşünceleri, İzmir’in kimliğini de bulandırdı. Bugün eğitimden çevreye, kültürden tarihi mirasa, elini taşın altına şöyle dört dörtlük koymayan İzmir iş dünyası, son yirmi otuz yılın analizini bile yapmaktan çok uzak. İzmir sermayesi bugün ne yazık ki, kendi kentinin dinamiklerini zerre dek umursamıyor. Arada Cem Bakioğlu, Lucien Arkas gibi isimlerle, TARKEM benzeri oluşumları destekleyenler çıksa da ne yazık ki “kadim İzmir” merkezine bakınca, dedesine saygısını yitirmiş bir “patronlar lobisini” görüyoruz. Siyasi taraftarlık ise bazılarına “yarar” getirse de kentin geleceğine zehirli hançer sokuyor.

Şimdi de İzmir’i “çöplük” gibi kullanıp Avrupa’nın ya da bilmem nerenin hurdasından, çöpünden medet umanlar kafa karıştırıyor. Kendi kentine “çöplük” kentlisine “çöpçü” yakıştırmasını reva gören anlayışların, İzmir’in ruhundan nokta kadar anlamadıklarını, hissiyatlarının olmadığını, aidiyet duygularınınsa yerlerde olduğunu görüyorum. Allah’tan İzmir’de Senih Özay ile Murat Fatih Ülkü ve Hilal Elbüken gibi gerçek çevre dostu hukuk insanları var ve mücadele ediyorlar. Lakin dinin, siyasetin, kültürün dahi “parayla” ölçüldüğü günümüzde, İzmir’in 1839’lara gittiğini görmek beni kaygılandırıyor.

Not: İzmir sermaye yapısının tarihsel geçmişini didikledikçe sinirlerim bozuluyor. Kent aidiyeti ve kimliğinin nasıl deforme olduğunu daha net görüyorum. Bir süre sonra yazacağım.

KİRA MESELESİ VE ‘MİNNAKLAR’

Yemin ediyorum, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ile şöyle baş başa oturup konuşmak, tartışmak istiyorum. Gözlerinin içine bakarak “Sayın Bakan siz gerçekten halkın yanında mısınız?”diye sormak istiyorum.

Ev sahibi olmak isteyenlere akla zarar yollar önerdiler. Evler 1-2 milyon olmuş, bunu sorgulamıyorlar da aylık 14 bin, 28 bin taksitle satmanın “Halka kolaylık” olduğunu söyleyecek kadar kendilerinden geçiyorlar. Ayda 14 veya 28 bin lira ev taksiti ödeyebilecek biri acaba ayda kaç bin lira kazanıyor? Kazanan çoksa, bunlar kimler?

Bay Bakan şimdi de “ev sahiplerine” takmış kafayı. Fahiş zam yapanlara ceza vereceklermiş. Bakan Bey önce “emlakçıları” mercek altına alsın. İzmir’de deprem sonrası “numara çekenlerin” “bazı” emlakçılar olduğunu, “bazı” emlakçıların, bazı “büyüklerin” şubeleri gibi “ev sahiplerinin” kafalarını bulandırdıklarını, ev sahiplerine “kiracınızı çıkarın, üç katı kiralayalım” dediklerini herkes biliyor. Şehircilik Bakanlığı emlakçıların ve şu yeni yetme “gayrimenkul danışmanlıklarını” araştırmalı. Bildiğim çok, elbet yazacağım. Depremden beri İzmir’de de Bayraklı merkezli pek çok “minnak” olduğunu öğrendik.

DEVRİME DOĞRU İLK ADIM’

Benden tam 10 yıl önce dünyaya gelmiş. Ama dünyaya geldiğimiz bölge aynı: O Eşrefpaşa, ben Çimentepe. Müthiş bir “iktisat tarihçisi”. Ama sadece “iktisat” değil alanı, “Boğazlar Meselesi” kitabını okursanız, hocanın “can boğazdan gelir” sözüne bir anlam daha kattığını göreceksiniz.

Serdar Şahinkaya bir doktor. Cumhuriyet devriminin, özellikle iktisat şahlanışını anlatmayı ulusal görev saymış kendine. Hoşgörülü, mütevazi ve kibirden uzak paylaşımcı bir bilim adamı. “Entel bar solcularından” değil, “salaş meyhanelere” meftun. Onunla söyleşmek kadar muhteşem bir süreç tatmadım son yıllarda. Serdar Şahinkaya’nın Telgrafhane Yayınları’ndan yayımlanan son kitabı “Devrime Doğru İlk Adım, Mustafa Kemal Paşa’nın Halkçılık Programı (13 Eylül 1920)” başta CHP olmak üzere ayrımsız herkesin, çoluk çocuk okuması gereken bilgilere sahip. Ama kitabın en önemli özelliği “halkçılık” programının ilk kez tam olarak anlatılmasında gizli. Üstelik oldukça kolay ve anlaşılır bir dille kaleme alınmış. Kitap adeta “milli unutkanlığımızı” hatırlatıp bizlere “bilgileri anımsama” olanağı yaratmış.

Serdar Şahinkaya’nın İzmir’e eşsiz bir özel sürprizi var ama, o sürprizi öğrenmek için yılın 2023 olması gerekiyor. Sağlıkla ve esenlikle yazmaya devam etsin hocamız, zira “onun gibi” beyinler ve yürekler azaldıkça azalıyor ortalık kerameti kendinden menkul kibirli yalancılara kalıyor!