1970’lı yıllar çevre sorunlarına karşı uluslararası bir farkındalığın devletler düzeyinde konferans ve anlaşmalara dö...

1970’lı yıllar çevre sorunlarına karşı uluslararası bir farkındalığın devletler düzeyinde konferans ve anlaşmalara dönüşmesi bağlamında başladığı yıllar olarak kabul edilebilir. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 5-16 Haziran 1972 tarihlerinde gerçekleştirilen ve sonraları Stockholm Konferansı olarak anılan 113 ülkenin katıldığı “İnsan Çevresi Konferansı” önemli bir adımdır. 6 Stockholm Konferansı sonucunda, BM Çevre Programı Örgütü (UNEP) kurulması, Çevre Fonu oluşturulması ve 5 Haziran’ın Dünya Çevre Günü olarak kabulü kararlaştırılmıştır. Ülkemizde ise bu yıllarda şu gelişmeler yaşanmıştır: Çevre kavramına yer veren ilk hükümet programı 1974’te açıklanmış7 1978’de ÇevreMüsteşarlığı kurulmuş, 1982 Anayasası ile ilk defa Anayasa metnine çevre ile ilgili düzenlemeler girmiş ve 1983 yılında Çevre Kanunu ve ilgili düzenlemeler çıkarılmıştır. Not: Bu sunum hazırlanırken Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Stratejik Araştırmalar Birimi tarafından hazırlanan “İklim Krizi ve Türkiye Raporu” adlı yayından alıntı ve destek alınmıştır. Tuğhan Arbak: Vatan Partisi Ayvalık ilçe Başkanı İlçemizde yaşanan fırtına felaketi ile onlarca balıkçımız ve gezi teknesi sahibi büyük bir felaket yaşamış ve tekneleri batmıştır. Bu durumu iklim değişikliğine bağlamak mümkündür. Doğanın anormal denecek doğa olayları ile insanlara bu tarz felaketler yaşatması olağan gelmeye başlamıştır. Ancak bu durumu salt doğaya bağlamak son derece yanlıştır. Ayvalık'ımızın merkezindaki balıkçı barınağı marinaya verilerek balıkçılarımız yapılan ucube bir köşeye atılmıştır. Zaman içerisinde yetmeyen bu yer diğer teknelerin de açıkta kalmasına sebep olmuştur. Cunda ve Ayvalık merkezde herkesce bilinen balıçkı barınağı eksiği gelen hem iktidar hem de yerel yönetimler tarafından geçiştirilmiştir. Halkın ihtiyacı rantın ihtiyacının önüne geçmiştir. Derhal halkın ihtiyacı giderilmelidir. Türkiye Cumhuriyetinin buna gücü yeter. Beceremeyenler beceremeyeceklerse biz görevi almaya hazırız. Kenara çekilsinler. Artık bahaneye yer yok. İklim değişliğine gelirsek. Küresel ısınma doğrudur. Burada dikkat edilmesi gereken bunda Türkiye'nin ve/veya gelişmekte olan ülkelerin payı ne kadardır. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler genelde çevreyi kirletme konusunda sınıfta kalmışlardır. Ancak küresel ısınmaya pay konusunda emperyalist ülkelerle yarışamayız bile. Bu konunun bizim gibi gelişmekte olan ülkelere bir sopa olarak gösterildiği kanaatindeyim. Ülkenin geleceği için gerekli büyük bir yatırımın özellikle AB fonları tarafından fonlanan kurumlar aracılığı ile ayağımıza dolanan bir prangaya dönüştürülmesine karşıyım. Mesut Ergin: Ayvalıklık Belediye Başkanı; Günümüzde, tüm insanlığı etkileyen en önemli problemlerden biri de iklim değişikliğidir. İklim değişikliğine sebep olan birçok etken vardır. Bu etkenlerin altında yatan en önemli sebep de insanoğlu ve insanoğlunun yaşam şeklidir. Kısacası İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ; insanlığın ayak izidir. BELLİ BAŞLI NEDENLERİ Sera Etkisi, karbondioksitle birlikte su buharı, metan, azot oksit (nitrojen oksit) ve ozon gazı da birer sera gazıdır. Eğer sera gazları olmasaydı dünyamız buzlarla kaplı bir çöl olurdu. Sera gazları dünyadaki ısının uzaya kaçmasını engelleyerek dünyamızı yaşanabilir hale getirmektedir. Nasıl sera gazı eksikliği dünyayı çok soğuk bir hale getiriyorsa, aynı şekilde sera gazlarının fazla olması da dünyamızı çok sıcak hale getiriyor. Geçtiğimiz yüzyıllarda insanlar fabrikalarda, arabalarda, uçak ve trenlerde çokça kömür, petrol ve benzin kullanması nedeniyle Bu fosil yakıtlarının tüketimi karbondioksit salınımına neden olmaktadır. Bu kadar fazla karbondioksitin dünyanın atmosferine karışması da dünyanın sıcaklığını arttırmaktadır. Aynı şekilde karbondioksit üretmeye devam edersek dünyamız gün geçtikçe daha da ısınacak. Bu nedenle acilen çözülmesi gereken bir sorundur. Kimyasal kirlilik, doğal olarak ortamda bulunmayan veya doğayı ve doğada yaşayan tüm canlı organizmaları etkileyen yapay zararı maddelerdir. Çevreyi kirleten kimyasalların çoğu toksik kimyasalların çeşitli amaçlarla kullanıldığı birçok faliyetten kaynaklı olarak insan yapımıdır. Bunların olmadığı bir dünya düşünemeyiz. Ancak, kontrollü yapılanma bunları engelleyebilir. OZON TABAKASI Profesör Dr. Levent Kurnaz iklim değişikliğini şöyle ifade etmiştir: “İklim değişikliği atmosferde normalde de bulunan karbondioksit gibi sera gazlarının miktarının insan etkisi ile artmasının, iklimin dengesini bozmasına verdiğimiz isimdir.” İklim değişikliği ile birlikte akıllara gelen en önemli konulardan biri de ozon tabakasının durumudur. Bildiğimiz gibi ozon tabakası, güneşten gelen zararlı ışınları yansıtarak hem yer yüzünün fazla ısınmamasına hem de canlı hayatının korunmasına yardımcı olmaktadır. KARBON Dünyada tüm canlılar karbon içerir. Hatta bitkilerin yarısı karbon içerir. Bir atom karbon veya oksijen gibi herhangi bir elementten daha küçük parçacıktır. Bir karbon atomu, karbon dioksiti oluşturmak için iki oksijen atomuyla birleşir. Karbondioksit havada kaldığı sürede güneşten gelen ve dünyadan yansıyacak olan ısının bir kısmını tutar. Böyle gazlara sera gazı diyoruz. Sera etkisi ise tutulan bu ısının dünyanın üzerini kaplamasıyla oluşur. Atmosferde ne kadar çok karbondioksit asılı kalırsa dünya o kadar ısınır. Küresel iklim değişikliğini yaratan pek çok sorunun öne çıkan belli başlıları bunlar. Daha pek çok sebep de var. Ama tüm sebeplerin ortak özelliği insan unsurunu içermesi. Dünya atmosferindeki karbondioksit miktarı son 600 bin senedir hiç milyonda 280 parçacık (280 ppm) seviyesinin üzerine çıkmadı. Bunun temel sonucu olarak son 600 senede sıcaklıklar da bugünkü ortalama değerlerinin üzerine çıkmadı. Ancak bugün atmosferdeki karbondioksit miktarı 400ppm seviyesine hızla yaklaşmakta, bu da eğer bu artış seviyesinde kalacak olursak sıcaklıkların bugünkü değerlerinin çok üzerine çıkacağını göstermekte. Aslında biz bu artışı günlük yaşamımızda her geçen gün daha fazla görmeye başladık, Ama hep birlikte geçtiğimiz yıl yaşadığımız yaz aylarında örneğin İstanbul üst üste 45. gün ortalama sıcaklığının üzerinde sıcaklıkta bir gün geçirdi. Temeli basit, eğer iklim değişikliğinin bizi öldürmesini istemiyorsak tüm dünya olarak karbondioksit salımımızı senede 5 Gt (yani 5 milyar ton) karbonun altında tutmalıyız. Bugünkü salım değerimiz bunun iki katına yakın, 2054 yılına kadar da gidişatı durdurmak için hiçbir şey yapmayacak olursak bu sayı 15 Gt seviyesine çıkacak. Eğer iklim değişikliğine engel olacaksak senede 10 Gt karbon salımından tasarruf yapmamız lazım. Amerikalı iki bilimci (Pacala ve Sokolow) Bize her biri 1Gt karbon/sene kısıntı sağlayacak 15 yöntem önermişler, Arabaların benzin verimin iki katına çıkartalım. Yani arabalar bir litre benzinle 10kilometre gideceklerine 20kilometre gitsinler. Araba kullanımımızı yarıya indirelim, haftanın üç günü işe gitmek için toplu taşıma kullanalım. Binalarda yalıtımla enerji kaçağını yüzde 25 oranında azaltalım. Hem doğal gaz parası cebimize kalsın, hem de iklimi koruyalım. Termik santraller bugün için yüzde 30 civarında verimle çalışıyorlar, yani yaktıkları kömürden elde ettikleri enerjinin sadece yüzde 30’u elektrik üretmeye gidiyor, bu santrallerin verimini ikiye katlamak mümkün ve bize senede 1Gt karbon kazancı sağlıyorlar, yapılmamalarının tek sebebi daha pahalı olmaları. Termik santrallerin bir kısmını doğal gaz santralleri ile değiştirelim (doğal gaz santrallerinden üretilen kapasiteyi 4 kat arttırarak). Termik santraller yerine kullanılmak üzere nükleer enerjiden elektrik üretimini iki katına çıkartalım. Termik santraller yerine kullanılmak üzere 2 milyon 1MW gücünde rüzgar santralleri kuralım (bugünkü kapasitenin yaklaşık 30 katı). Termik santraller yerine kullanılmak üzere güneş enerjisinden elektrik üretme sistemleri kuralım (2000 GW – bugünkü kapasitenin yaklaşık 700 katı). Bugün yakıt için üretilen etanol miktarını 100 katına çıkartalım (benim en az sevdiğim öneri, çünkü dünyadaki tüm tarım alanlarının yüzde 17’sini buna ayırmamız gerekiyor). Tropik ormanlardaki azalmayı sıfıra indirelim ve üretim için kullanılan ağaç “tarlalarını” iki katına çıkartalım. Yani normalde kullandığımız (yaktığımız değil) ağaç miktarını iki katına çıkartalım. Tarlaları sürmeyi bırakalım. Tarlayı sürmek toprağın altındaki organik maddelerin hava ile temas edip çürümesini ve atmosfere hızlı bir şekilde dönmesini sağlıyor. Buna karşılık toprakta delik açıp tohumları bu deliklere gömmek bize her sene 1Gt karbon kazandırıyor. Bu önlemlerden 10 tanesi iklim değişikliğini engellemek için yeterli, ancak gördüğünüz gibi bunların çoğunu gerçekleştirmek için bireylerden çok devletlerin konuya el atmaları gerekiyor. Yani bizler televizyonlarımızı kumandadan değil de düğmesinden kapatmaya devam edelim, ama devletler kömür santralleri yerine alternatif enerjiye yönelmedikleri ve özellikle de taşıma endüstrisini tasarrufa mecbur etmedikleri müddetçe sorunun çözümü kolay görünmüyor. Küresel ısınmaya ve bunu yaratan sebepleri ortadan kaldırmaya ya da minimize etmeye yönelik olarak herkesin yapacağı bir şeyler var. Yerel yönetimlerin de. Farkındalık yaratacak acil eylem planları oluşturulup bunun kentte yaşayan herkesin gündemine sokulması gerekiyor. Ayrıca bu olumsuzluğu yaratan etkilerin ortadan kaldırılması ya da azaltılmasına yönelik projeler üretilmeli. Ayvalık Belediyesinin Belediyenin kullandığı elektriği inşa edeceği Rüzgar enerji Santrali projesi gibi, sıfır atık projesi gibi. Bunları çoğaltarak ve yaşama geçirerek topyekün mücadelenin içinde olacağız. Ve bunu hemen yapacağız, çünkü yarın çok geç olabilir. Başka bir dünya da yok. (Devam Edecek)