Japonya her yıl meydana gelen büyük depremlerde ayakta kalabilmektedir. Dünyanın en aktif deprem kuşaklarının bulunduğu bir lokasyonda yer alması nedeniyle her yıl Japonya’da irili ufaklı birçok depre...

Japonya her yıl meydana gelen büyük depremlerde ayakta kalabilmektedir. Dünyanın en aktif deprem kuşaklarının bulunduğu bir lokasyonda yer alması nedeniyle her yıl Japonya’da irili ufaklı birçok deprem meydana gelmektedir. Ancak bu kadar çok depremin meydan geldiği bu adalar ülkesinde, depremde meydan gelen yıkım yok denecek kadar azdır. Çünkü her yıl meydana gelen depremlerden dolayı binalar depreme karşı dayanıklı hale getirilmiş, ona göre tasarlanmış ve en önemlisi halk bu konuda oldukça bilinçlendirilmiştir. Durumun özü şu, bir yerde sıklıkla meydana gelen bir afet varsa, o afetlere karşı tedbirler mutlaka alınmalıdır. Fakat her yıl ülkemizde meydana gelen yangınlar, hektar hektar ormanlarımızı tüketirken, alınan önlemler yetersiz kalıyor. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, nerede bir orman yangını varsa ekibiyle beraber oraya koşuyor ve o orman yangını kontrol altına alınıncaya kadar uyku uyumadan sonucunu alıp derin bir nefes alıyor… Bakan Pakdemirli ile sohbet ediyorum… ‘Aile yaşantınız nasıl gidiyor’ dediğimde Bakan Pakdemirli, “Evde olduğum zaman, haberleri izlerken, bir orman yangını ve yangın haberi olduğu zaman, küçük oğlum, ‘Baba yangın var çabuk git ve söndür’ diyor. Küçük oğlum beni itfaiyeci sanıyor.” Küçük Pakdemirli’nin bu duyarlılığına tabi gülüşüyoruz… Yarı kurak bir iklime sahip ülkemizde aniden bastıran aşırı sıcaklar ve bilinçsiz insanoğlu varlığı, yağan yağmurların sel olarak gelmesi, ülkenin sınırlı doğal kaynaklarından olan ormanlarımız sebze meyve bahçemizi de etkisi altına alıyor. Tehlike büyük… Orman varlığına sahip bir ülke olarak ormanlarımıza sahip çıkma refleksi geliştirmemiz gerekirken, maalesef yanıp kül olmalarındaki en önemli rolü yine bizler oynuyoruz… Memleketin her yöresinde farklı farklı yangın haberleriyle açıyoruz yeni güne gözlerimizi. Meydana gelen yangınlar adeta ciğerlerimizi yakıyor. Birçok yanan ormanlarımız tarihe tanıklık eden asırlık zeytin ağaçları, Harnup, Çam ve fıstık çamları maalesef küle dönüşüyor. Konya Ovasında meydan gelen yangınlarda çiftçimizin el emeği göz nuru ekinleri ile harnup ve zeytin ağaçları maalesef yanmıştır… Yangın nereden gelirse gelsin günah keçisi aramaktan vazgeçelim. Asıl sorumlular bizleriz. Çevre bilinci kazandıramayan bir eğitim sisteminden çevreye duyarlı, yeşili seven ve koruma güdüsü geliştiren bir toplum yaratılmasını bekleyemeyiz… Çevre bilinci kazandırmak için ilkokul çağından itibaren çevre eğitimi diğer ders konuları içerisine, tematik olarak çevre bilincini geliştirebilecek şekilde entegre edilmelidir. Yani, Türkçe dersinde çevre kirliliğini anlatan bir kompozisyon yazdırırken, resim dersinde çevre kirliliğinin zararlarını veya ağaçlandırmanın önemini ortaya koyan resimler çizdirilmelidir. Matematik derslerinde çevre kirliliğinin ülke ekonomisine verdiği zararlar hesaplatılırken, uygulamalı derslerde mutlaka fidan dikim faaliyetleri gerçekleştirilmelidir… Sadece okullarda değil, köy enstitülerinde, köy kurslarında ailelerde de çevre bilinci oluşturacak eğitimler verilmelidir. Ancak çevre eğitimini hayatın her alanına yayarsak çevreye karşı duyarlı ve bilinçli bireyler yetiştirebiliriz. Franklin Roosevelt’in “Bir ulusun uygarlık düzeyi, üzerinde yaşadığı toprakları ağaçlandırmasıyla ölçülür” bu hareketle uygar bir toplum olmak için önce yeşili var etmeli ve onu koruma bilincini yaymalıyız…