1990’lı yıllarda, şehirlerde elektrik alt yapısının tam olarak oturmamış olması nedeniyle çoğunlukla elektrik kesintileri yaşanırdı. Bu nedenle yeni yeni yaygınlaşmış bir teknoloji olan güneş paneller...

1990’lı yıllarda, şehirlerde elektrik alt yapısının tam olarak oturmamış olması nedeniyle çoğunlukla elektrik kesintileri yaşanırdı. Bu nedenle yeni yeni yaygınlaşmış bir teknoloji olan güneş panelleri hemen her evin çatısında yerini almıştı. Su kesintileri de yaşanır, çatılarda yedek su tankları ve hemen yanında panel sistemleri görülürdü. Elektrik ve su şebekelerinin yaygınlaşması, kesintisiz su ve elektrik sağlanması bu bireysel eğilimlerden vazgeçilmesine neden oldu. Bununla birlikte, doğalgaz dediğimiz, yine dışa bağımlı olarak tedarik etmekte olduğumuz başka bir fosil yakıt, hızla şehirlerimizde şebekelendirildi. Kömür-odun sobaları, mazot yakan diğer ısınma sistemlerine göre daha az karbon salımı yapsa da yine de fosil yakıt olan bu sistem, pratik kullanımı ile hızla rağbet gördü. Evlerin çatılarında gördüğümüz güneş panelleri giderek azaldı. Ağırlıkla İran ve Rusya’dan boru hatları ile ülkemize gelen doğal gaz, aynı hatlar üzerinden Avrupa’ya da tedarik ediliyor. Ancak Avrupa elinde bulunan nükleer enerji kaynaklarının yanı sıra, doğal gaz kullanımından da uzaklaşmaya, daha fazla yenilenebilir doğal kaynaklara yönelmeye gayret ediyor. Güneş enerji panelleri koşunda bilim insanları neredeyse çağ atlayan gelişimlere devam ediyor. Çatı kiremitleri şeklinde paneller üretip, ayrıca panel kullanmaya gerek olmayan sistemler geliştiriyorlar. Yeni jenerasyon panellerin bazıları, gece karanlığında dahi üretim yapmaya devam edebilir konuma ulaşmış durumda. Bazı panel sistemleri ise yağmur damlalarının oluşturduğu titreşimleri dahi kullanarak elektrik üretir kapasiteye ulaştı. Dış cephe kaplamaları, pencere kapı camları şeklinde üretilip enerji üreten panel sistemleri geliştiriliyor. Eski zamanlarda kullandığımız jaluzi perdeler, şimdilerde evlerimizin içine yeniden girecek aynı zamanda evimizin ihtiyacı olan elektriği üretecek gibi gözüküyor. Tümüyle kendi kendine yetebilir, sürdürülebilir konut imalatı, gelişmiş ülkelerin yükselen trendi. Binaların oturduğu parselde toprak altına kurulan sistemlerle, iki üç metre altta kalan toprak ısısını dahi ev içi soğutma- ısıtma sistemlerinde kullanan teknolojiler geliştiriliyor. Evlerin alt bölümlerine yağışları depolayan rezerv üniteleri oldukça yaygınlaştırıldı. Buna yağmur hasadı deniyor. Yeni yeni ülkemizde de adından bahsedilen bu sistemlere bütünsel olarak bakılmıyor. Bizde topyekun enerji, tasarruf, sürdürülebilirlik, temiz enerjiler başlıklarında politika geliştirilmiyor. Örneğin rüzgar türbinleri özellikle, coğrafya olarak alanı kısıtlı olan İskandinav ülkelerinde, ilk önce karada, daha sonra off-shore sistemler denilen deniz üzerinde inşa edilmişti. Amerika gibi çok geniş ölçekte coğrafi avantajları olan ülkeler, halen ağırlıkla türbinlerini karada, uçsuz bucaksız tarlalarda inşa etmeye devam ediyor. Ancak diğer taraftan, dev rüzgar türbinleri yerine, evsel çatı tipi modeller hızla gelişimini sürdürüyor ve yaygınlaşıyor. Bir evin ihtiyacına göre tek türbin veya birkaç daha küçük türbin sahibi olarak, gerekli enerjinizi sağlayabileceğiniz modeller geliştiriliyor. Bizler yaygınlaşan doğal gaz şebekeleri ile eski model güneş panellerimizi dahi çatılarımızdan söküp attık. Sürdürülebilir kaynaklara dair gelişimi takip etmekten vaz geçtik. Oysa güneş ve rüzgar enerjileri hızla çığır açmaya devam ediyor. İdari bakımdan bu yönde bir politika geliştirilmediğine göre Bizler bu gelişmeleri bireysel olarak takip etmek zorundayız. Aslında yenilebilir doğal enerjilere olan talep tüm dünyada aydın bireylerin baskısı ile şekillenmektedir.